Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

İbadetlerde şekil-mana bütünlüğü

İbadetlerde şekil-mana bütünlüğü


İbadet; Allah’a itaat, mütevazı olma, kulluk gibi anlamlara gelir. Dar anlamda ibadet, bir Müslüman’ın vakit ve mekânla kayıtlı Allah’ın razı olduğu fiilleri yerine getirmesi demektir. Buna ibadet-i mersûme denir. Abdest, namaz, oruç, hac, zekat, itikaf gibi.. Belli vakit ve mekânlarla kayıtlı olan bütün ibadetler, bu alana girer.

Bir de ibadet-i manevi vardır. Bir müslümanın Kur’an ve sünnet çerçevesinde Allah’ı razı etmek adına yaptığı her türlü meşru faaliyet bu kapsam içine dâhildir. Bu ibadetlere sınır çizmek zordur. Bunun en basit misali, birbiriyle karşılaşan bir Müslüman’ın birbirine tebessüm etmesi, açları doyurması, yolda insanlara zarar verecek bir engeli kaldırması gibi sosyal ilişkilerdir. Nitekim bir ayette şöyle buyrulur: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’am, 162).

Buradan yola çıkarak söylemek gerekirse, İslam’da ibadetler sadece belli biçim ve sembollerle sınırlı tutulmamıştır. Bununla birlikte, bizden bütün bir dünya hayatının ibadet haline dönüştürülmesi istenmiştir. Bir Müslüman açısından yaptığı davranışlar ya farzdır, ya sünnettir, ya haramdır, ya vaciptir, ya mekruhtur, ya mubahtır, ya müfsittir. Dar ve geniş anlamda ibadet hayatı 24 saatimizi kuşatır. Çünkü bir insan ya itaat ya da isyandan halindedir.

Varlık alanında bütün varlıklar kendilerine özgü ibadetlerle sorumlu tutulmuşlardır. Bu varlıklar içerisinde insan, irade özgürlüğüne sahip olduğu için ibadetinde ihtiyaridir. Dilerse ibadet yapar, dilemezse yapmaz. İbadetleri tek ya da uygulamanın ahrette bir bedeli olacaktır. Bu ya sevap, ya ceza, ya cennet ya da cehennem cinsindendir.

İnsanın dışında yer alan; güneş, ay, yıldızlar, gezegenler, dağlar, ağaçlar, bütün hayvanlar, kuşlar ise, ibadetlerinde zorunlu kılınmışlardır. Bu bağlamda ibadet kavramı secde ve tespihle ifade edilir. (Hac, 18; İsra, 44; Nur, 41). Her bir varlığın kendisine özgü salatı/namazı ve zikri vardır. (Nur, 41). Yunan filozofu Eflatun, mecazi anlamda “Tanrısal kulaklara sahip olanlar kainatın zikrine eşlik edebilirler” demekle bu kulluğu vurgulamıştır.

İbadetlerden amaç, Allah’ı tanımak ve iyi insan olmaktır.

İslam ibadeti, bütün varlıkların ibadet şekillerini kendisinde toplamıştır. Örneğin; güneş, ay ve yıldızlar rükû ve secde halinde; dağlar ve ağaçlar kıyam; hayvanlar, rükû, sürüngenler ise, secde halinde ibadet etmektedirler. İnsan ise, bütün bu varlıkların ayrı ayrı yaptıkları ibadetlerin hepsini birlikte yapma imkânına sahip kılınmıştır. Varlığı okumasını bilenler, bundan ibret alarak Rablerine karşı olan sorumluluklarını yerine getirirler.

İbadet hayatının ruh ve manasını; iyi niyet, huşu, ihlâs ve takva oluşturur. Bundan dolayı bir Müslüman, ibadetle âdeti birbirinden ayırması gerekir. Bu da ancak sahih niyetle birbirinden ayrılır. Elbette Yüce Allah’ın emir ve yasaklarının birey ve toplum hayatı için sayısız yararları vardır. Ama ibadet hayatında Allah’ın rızasını gözeten bir Müslüman, namazı en ideal jimnastik hareketleridir diye kılmaz, orucu, en iyi diyettir, perhizdir diye tutmaz, haccı, turistik bir seyahat olarak planlamaz, zekâtı, sınıfsal ayrımları önler diye vermez. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. İdeal olan bütün ibadetleri yerine getirmede tek amaç, Allah’ın rızasını gözetmektir.

İbadetlerin ruhunu teşkil ve tahkim eden ihlâs, bütün ibadetlerin iliğidir. Dolayısıyla, ibadetlerden elde edeceğimiz sevabı yok eden gösterişçi ve desinler türü dindarlıklardan uzak durulmalıdır. “Onların etleri ve kanları asla Allah'a ulaşmaz. Fakat ona sizin takvanız (Allah'a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır” (Hac, 37) ayetinde bu ihlâs durumu vurgulanır. Bir nevi ihlâs, saf dindarlık olan takva ile bütünleşmiştir.

Özetle, ibadetlerde şekil ve mana bütünlüğüne uygun hareket edilmelidir. Nasıl ki bazı kabuklu tohumlar vardır. Eğer kabuk-öz birlikte toprağa atılırsa, filiz verir. Yok, eğer daha çabuk filiz versin diye kabuğu soyulur ve içindeki özü toprağa bırakılırsa, kurur ve çürür. İbadetlerde şekil; suyu muhafaza eden kap ya da özü koruyan kabuk gibidir. Fıkıh ilmi, ibadetlerin şekil, Tasavvuf ilmi, deruni, iç boyut, Kelam ilmi ise, imanla olan ilişkisi üzerinde durur. İbadetlerde şekil ve disiplin boyutlarına riayet kadar, mana ve ruh boyutlarına da riayet etmek önemlidir. İşte böyle yapılan ibadetler kişiyi iyi ahlaklı olma yolunda dönüştürebilir, değiştirebilir. Yoksa salt şekil boyutunu öne çıkaran ve ruh boyutunu ihmal eden ya da ruh boyutunu öne çıkarıp, şekil boyutunu ihmal eden kimselerin ibadetleri eksik ve kusurlu kalacaktır. Mümkün olduğu kadar her iki boyutu harmanlayanların ibadeti ancak ibadet kavramıyla bütünleştirilebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.