Seyit Küçükbezirci

Seyit Küçükbezirci

BÜYÜK TUTKULARLA BİR “UZUN YÜRÜYÜŞ”

BÜYÜK TUTKULARLA BİR “UZUN YÜRÜYÜŞ”
 
-Bir “TUTKU ADAMI”nın 70 yıllık yaşam serüveninin öyküsü bu, satırbaşlarıyla.
-Dünya’da kimde ne varsa, Türkiye’de de olmalıydı; bu, Konya’dan başlamalıydı…
ÖYLESİNE SEVDİ Kİ… MADENLERİ…
Mermerler, kuvarslar, bentonitler, turbalar, dolomitler, atapuljitler kaç milyar yıllık uykularındaydı, yerin derinliklerinde. Farkına varılmalı, bulunmalı, çıkartılmalı, işletilmeliydi. Endüstrinin istediği ham maddeler halinde gelmeliydi. “Sanayi Kentleri” kurulmalıydı, ot görmedik bozkırlarda…
***
ÖYLESİNE SEVDİ Kİ… BİTKİLERİ…
Tohumlar ıslah edilmeliydi. Dönüm, tahılda yüz kilo değil, bin kilo vermeliydi; sebzeler bir ton değim dekardan on ton alınmalıydı. Nerede üstün cins tohum varsa Konya steplerine gelmeliydi. Salça fabrikalarının, patates nişastası fabrikalarının, konserve fabrikalarının bacaları bir bir yükselmeliydi. Binlerce kadın/çocuk ellerinde fide, dünyanın en gelişmiş tarım kentlerinin temlerini kurmalıydı. Fazla yetişti diye tarlalara gömülen domatesler Selçukya’nın şahane güneşlerinde dünya için kurutulmalı; soğan tozları, pırasa tozları, kurutulmuş ıspanak tozları dünya mutfak sanayileri için “Türkiye/Konya” kaşeleriyle damgalanmalı, limanlara yığılmalıydı… 
***
ÖYLESİNE SEVDİ Kİ… SULARI…
“Cıngırık kuyuları”ndan başka su bulunmayan stepler, yazları kızgın sac gibi yanarken ufuklar serapa serap kesilirdi… Ufuklarında serap, toprağın üstünde kaplumbağaya bile yetişek su yok, toprakların derinliklerinde yer altı gölleri, yer altı nehirleri… Her yer dilinmeli, her yer kazılmalıydı; Konya’nın altı denizdi. Yaya yapıldak köyler dolaşılmalıydı, köylüler inandırılmalıydı, devlet inandırılmalıydı; yüzlerce köyde yüzlerce toprak su kooperatifi kurulmalıydı.
***
ÖYLESİNE SEVDİ Kİ… HAYVANLARI…
Başka ülkelerin hindileri kuzu gibi, kuzuları dana gibiydi… Etlik boğalarda karkas ağırlık tondu… Buralarda koyunlar aç/dermansız Hollanda beyaz hindilerinin ağırlığı kadar; hindiler tavuk kadar…
Başkalarında bir tavuktan yılda üçyüz yumurta; buralarda elli yumurta… Üstün verimli evcil hayvanlar buralarda da olmalıydı. Onbinlerce kapasiteli et pilici, kaz, ördek, hindi, tavşan çiftlikleri kurulmalıydı. Tavuktan sucuk, kıyma; kazdan salam/sosis üretilmeliydi. Kümes hayvanlarının tüyleri yatak, gübreleri hayvan yemi olmalıydı.
Başka ülkelerin benzeri bıldırcın, sülün, keklik çiftlikleri burada da olmalı; vizon, mavi tilki, şinşilla çiftlikleri ormanları doldurmalı; “entegre kürk hayvanları” işletmelerin ürünleri dünya pazarında “Türkiye/Konya” markalarıyla anılmalıydı. İşsizlik şöyle dursun, “işe adam” diye dünyadan insan kaynakları istenmeliydi.
***
ÖYLESİNE SEVDİ Kİ… KÜLTÜRÜNÜ…
Derlenmemiş masal, notaya alınmamış türkü; yazıya geçmemiş atasözü, sözcük, efsane kalmamalıydı. 
Masallar çağdaş dil söylemleriyle yeniden canlanmalı, kuşaktan kuşağa söylenmeliydi.  Türküler yeni sazlarla, yeni tavırlarla kasetleşmeliydi, plaklaşmalıydı. Efsanelerden “Türk mitolojisi” doğmalı, klasik halk hikâyelerinden ödüllü romanlar geliştirilmeliydi.
Sözlüklere geçmemiş, söylenmeye söylenmeye unutulmaya yüz tutmuş onbinlerce sözcük derlenmeli, fişlenmeli; yüzbin/üçyüzbin sözcüklü sözlükler oluşturulmalıydı.
***
ÖYLESİNE SEVDİ Kİ… BULUTLARINI…
Çoğu zaman kıtlıktan kırılan Anadolu’nun üstünden geçip gidişleri kahrediyordu insanları… Alçaktan geçen kara bulutların çoğu “yağmur yüklü”ydü ve onlar, dünyanın başka yerlerinde “sağılıyor”du. Türkiye’de de sağılmalıydı, Konya’da da sağılmalıydı. “Yağmur tüfekleri” gerekliydi, “yağmur bombaları” gerekliydi. Bulutlara püskürtülecek, yağmuru sağacak gümüş iyodür gerekliydi. Önce bilgi, önce azim/ideal, sonra araç-gereç bulunmalıydı.
***
ÖYLESİNE SEVDİ Kİ… ETNOĞRAFYASINI…
Sim/sırma eksi iş, “mıhlamalar”, “saten tilloslar”… Öylesine yakışıyordu ki halkına, kızlarına… “Türk çizgili” modalar rüzgâr olup esebilirdi, kıtalardan kıtalara, kadim Türk motifleri, bin yıllık birikimin ürünü işlemeler, dokumalar çağdaş gereksinmelere cevap verir şekilde yeniden canlandırılabilirdi…
Keçeler, kilimler, halılar, cicimler yeni renk ve desen katkılarıyla günün sergileri olabilirdi. “Kök boyalık”lar kurulmalıydı. Anadolu yünleri cehrilerle, eğri yavşanlarla, ayva yapraklarıyla ölümsüz renklerle “dünya/alem”e çıkartılabilirdi…
***
ÖYLESİNE SEVDİ Kİ… EVLERİ…
Bütün evler, büyük bir kültürün ürünlerinin üretildiği “ev atölyeler” olmalıydı. Kadın üretim dünyasının her aşamasında bulunmalıydı;
Türk ailesi, yalnız erkeğin çalışmasıyla düştüğü “tek kanatlı kuş” durumundan kurtulmalıydı-Türkiye/Konya “okumuş kadınlar toprağı” olmalıydı, cahillik kader sayılmamalıydı…
***
ÖYLESİNE SEVDİ Kİ… IRMAKLARI/NEHİRLERİ…
Dünya artık tavuk yetiştirir gibi balık yetiştiriyordu. Oysa buralarda balık kendiliğinden yetişir. İnsan yetiştiremez, diye biliniyordu. Yanlıştı, yalandı… Balık da, “Balık ciftlikleri”nde tavuk gibi yetiştirilebilirdi. Her çay, dere, her nehir balık çiftliği olmalıydı; hatta “tarla balıkçılığı” çiftlikleri dünyadaki örnekleri ayarında kurulmalıydı…
***
ÖYLESİNE SEVDİ Kİ… ÇOCUKLARI…
Oyuncak için, okumak için, ağlayan çocuk olmamalıydı; her çocuk doymalı, genetik özellikleri doğrultusunda gelişmeli, tam eğitim olanaklarına sahip olmalıydı. Sokaklar, stadyumlar, okullar mutlu çocuklarla dolmalıydı. Kartpostal, pul, para, mendil koleksiyonu yapan çocukların sayısı yüzbinlerle söylenmeliydi.
***
Bir “TUTKU ADAMI”nın 70 yıllık yaşam öyküsü bu kadar değil. Sevmediği şey yoktu, istemediği şey yoktu, “Tutku” duymadığı şey yoktu; iyi namına, faydalı namına, güzel namına ne varsa. Başkasında olan, yani dünyada olan, kendisinde olmayan ne varsa kendisinde de olmasını istiyordu. Yalnız düşünmekle kalmadı, istemekle kalmadı; isteği gibi, “Tutkusu gibi” olmasında da çalıştı.
Kendisi için aşağıdan yukarıdan yolun sonu görünüyordu ama herhalde bu “uzun yürüyüşleri” yapacak başkaları çıkacaktı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum