Ümid Var-Yeis Yok/Yalnız Dostlara

Siz hiçbir peygamberin, hiçbir başarılı toplum önderinin çevresindeki insanlara, “Hareketimizin başarı şansı yoktur. Savunduğumuz hususlarda kaybedeceğiz.” dediğini duydunuz/okudunuz mu? Duymuş olamazsınız. Çünkü, onlar ‘harpte sinirleri sağlam olanın kazanacağını veya sinir harbinin dayanıklı sinirleri olanlar tarafından kazanılacağını biliyorlardı.Yenilgi zihinde başlar. “Biz bittik; bu iş imkansız.” denilen noktada yenilgi başlamıştır. Eli kalem tutanların vazifesi, ye’si kar topu gibi büyütmek değil; Bir ümid ışığı göstermektir. Bu uğurda, gördüğümüz en ufak ışık işaretine, serap ihtimali olsa dahi, gerçekten ışık diye inanmak, gerekirse, ışık diye yemin etmek kitleleri buna inanmaya çağırmak; serap çıkarsa, yine ümid verecek bir nokta bulmak; asla ama, asla davanın başarısız olduğuna/olacağına dair bir cümle sarf etmemek, bir imada bulunmamak, bir yüz/beden ifadesi sergilememek gerekir. Bu uğurda yapılan yemin yalan yere yapılan yemin değildir. Bu uğurda sözümüzün çıkmaması insanları aldatmak değildir. Değildir, çünkü biz kendimiz inanıyoruz (inanmalıyız), kendimiz baş koyuyoruz (koymalıyız). Hep ümidi besleyeceğiz diye, gerçeklerden tamamen kopuk da olmamalı, çünkü; gerçeklerle sağlam irtibat bize yükümlülüklerimizi hatırlatacak ve yerine getirilen yükümlülükler de davanın gerçekleşmesine hizmet edecektir. Böyleyken yine, gerçek ifade eden (durum tespiti) üç cümleye karşılık ümidi besleyen beş cümle söylemeli, üç cümleye karşılık beş cümle yazmalı. “Sizden öncekilerin başlarına gelenler sizin başınıza gelmeden kurtuluvereceğinizi mi sandınız? Sizden öncekiler kızgın sularda haşlandılar derileri demir taraklarla tarandı (…)” diyerek gerçeklikle irtibatı sağlayacak, fakat hemen peşi sıra “ayakları sağlam olarak direnenlerin mükafatı”ndan bahsedeceksiniz. Bizans halihazırda dimdik ayakta duruyorken Bizans’ın teslim olduğunu kalbinizle görecek ve bunu müjdeleyeceksiniz. Bu her zaman gaipten haber verme değildir. Aklınızdan tuttuğunuz şartlar oluşursa mümkün olabilecek şeyleri söylemeniz yalan da değildir, kahinlik de. Sadece bu sizin imanınızın kuvvetine sadakatinizin kuvvetine delalet eder.Zalimlerin hukuk kılıflı, ilim kılıflı, sözde muhakemeye dayanan iddialarına karşı, gülüp geçmemek bilakis onları zamanında ve olabildiğince geniş kapsamlı ve geniş kitlelere ulaşacak şekilde cevaplandırmak gerek. Çünkü sık tekrarlanan yanlış, cevapsız bırakılıp çürütülmediği zaman, bilinçsiz kitleler üzerinde doğruymuş mesabesine yükselebilir; kitleler o yanlış yönde şartlanabilir, şartlandırılabilir.İlimle, fenle, felsefeyle, mantıkla ve her türlü muhakeme ile karşı taraftakilerin iddialarını çürütmek kendi tezimizin doğruluğunu kendi mantığımızın-muhakememizin tutarlılığını ispat etmek gayreti içinde olmalıyız. Yılgınlık göstermemeli; “Aman, canım bunlar zaten laf anlamaz. İnadî olarak küfürde devam ediyorlar” diyerek cevap vermekten vazgeçmemelidir. Evet her ağzını açana cevap yetiştirmek gücümüzü bir yerde boşa harcamak olur, ancak; resmi ideolojinin yandaşı olmaktan başka ilmî- fikrî-ahlâkî olarak hiçbir kıymetleri olmadığı halde, kendi sistemleri sayesinde yüksek makamlara çıkmış olan ve bu yüzden de sözü halk nezdinde bir şikârmış gibi algılanan zevatın hukuksuz/haksız sözlerine mutlaka etkili ve inandırıcı bir şekilde cevap vermelidir. Bu çabalarda amaç, onlara bir şey anlatmaktan çok, halkı ikna etmektir. “Bu halk yıldırılmıştır. Hiçbir şey yapamaz. Bu halkla bir neticeye ulaşılamaz” da dememelidir. Tarih boyunca ilâhî irade hep öncülerin yaktığı kıvılcım peşinden yürüyen/ayağa kalkan halk eliyle gerçekleşmiştir. Başka yolu yoktur; olan ve hep olacak olan yegâne malzeme budur. Halkla ve Hakla birlikte olarak kendimizi ve halkımızı hakikate yönlendireceğiz.Sözün zamanı geçmez; Söz söylemenin zamanı geçmez! Söz, ancak ölünce biter! Çünkü söylemek, hak rızası gözetildiği zaman, ibadettir! Eylemeden önce de söz vardır, sonra da! İlâhî murad söz üzerine kuruludur! Sesimizin, sözümüzün yankı bulmaması sözün zamanının geçtiğini düşündürmemeli; Söylemekten bıkmamalı; eylemeye yol aramalı. Hakkı doğru yerde söylemeye hep bir yol aramalıyız, çünkü; uygun söylenen hiçbir söz boşa gitmez! Toprağa atılan, uygun sulanan, korunan hiçbir tohum zayi olmaz! Söyleyelim, güzel söyleyelim! Eyleyelim, güzel eyleyelim! Görürüz veya görmeyiz, ama mutlaka, güzel halk edecektir halk eden!10 mayıs 2005 Salı günü, akşam üzeri saat 18’de, Kız Lisesi önünde başörtüsüne destek amaçlı “Beyaz Yürüyüş” te buluşalım. Büyük Beyaz Başörtüsü Konya’da; birlikte taşıyalım inşallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.