M. Faik Özdengül

M. Faik Özdengül

Suçluluklar

“Suçluluk duygusuyla baş edemiyorum. Başkalarının yüzüme baktığı her an zihnimi okuduklarını düşünüyorum. Bunu hissediyorum. Utanıyorum. Yüzümü kapatıyorum. Elim yüzüme gidiyor. Kalbim çarpıyor. Dizlerim titriyor. Geriye dönüyorum hep. Suçlarımın oldukları yere. Çoğu zaman unutuyorum da aslında yerini ve zamanını ama yine de bir his var. Beni bırakmayan. Sen suçlusun diyen. Adım attırmayan. Göğsümü gere gere buradayım dedirtmeyen. Hep saklanmak gizlenmek zorundaymışım gibi. Kimseyle olduğum gibi oldurmayan bir şey. Maske takmak zorunda bırakan. Ezelden suçlu yapan bir şey bu. Hep utandıran.

Yüzüme bakıp suratıma tükürecek gibi insanlar. Böyle hissediyorum. Kendi aralarında konuşurken benden söz edip alay ediyorlar, iğreniyorlar. Yeniye ve güzele hakkım yokmuş gibi.

Kurban. Evet bir kurbanım ben. Başkaları mutlu olsun diye kanı akıtılan bir kurban. Ben de varım ben de istiyorum diyemeyen.

İki tane dünya var. Aralarında da buzlu bir cam. Yaklaşınca iki tarafı da görüyorsun. Ancak sadece birine aitsin gibi. Buzdan cam buzdan bir kalp gibi. Başkaları için atan. Diğerleri için çarpan. Kendine dokunup kendini ısıtamayan kanı pompalayan bir kalp. Başkalarına ihtiyaç duydukları zaman verilmek üzere saklanan kanla dolu bir kalp. Kendini beslemeyen. Sadece kendini ayakta tutacak kadar dolaşan damarlarda.

Buzdan cama yaklaşırsan eğer büyük bir uğultu başlar. Karşıya geçebileceğinden endişe eden bir ordu oluşturdun nerdeyse arkanda. Eğer gidersen diye endişe eden. Gidersen diye boyunlarını büken. Ya sen kurban ol ya da hepimizi edeceksin diyen. Suçlayan. Neleri eksik yaptığını bağıran sürekli. Hem suçlayan hem bırakmayan. Ve gücünü tüketen. Korkutan. Boğan. Sürekli yaralayan.

Bir gün diğer tarafa geçeceğini hayal ederek yaşarsın. Umut edersin. Oradan bir el uzansın da çeksin istersin. Mucize beklersin. Çabalarsın bazen. Ancak o kadar güçlüdür ki suçluluk duygusu onlar bıraksa o duygu bırakmaz. Kurbansın sen der. Şikayet edersin. Sonra da başını bildiğin ve öğrendin gibi eğer ve beklersin ki kanın aksın. Kanından beslensinler.

Baş edemiyorum bu suçluluk duygusuyla.”

Çok da uzun olmayan ama ileri hareket ettirmeyen zincirler gibi.

Evet tıpkı öyleler.

Sanki her yerinden bağlanmışsın gibi.

Gibi?

Gibi evet. Bu sanki sadece senin suçun değil de tüm insanlık için kurban olmak gibi. Kurban olması gereken kutsallar olması gibi. Bunu çok önceden öğrendik gibi.

Ağlamakla bile çözülmüyor. Öyle güçlüler ki.

İlk suçluyu biliyor musun?

İlk suçlu?

İlk suçlu.

Babamız. Atamız. Adem.

Biliyorum evet.

İlk suçlu bağışlanmıştır. Bunu da bilirsin aslında. İlk suçlu Adem, suçunu bilmiş, itiraf etmiş, bağışlanma dilemiş ve bağışlanmıştır. O bağışlansa da belki de onun suçunun bulaşıkları hepimizi aynı yolu bir kez daha yürüyüp geçelim diye, onun yolunu öğrenelim ve benimseyelim diye dokunup duruyor yüzlerimize. Yakamızı bırakmıyor bir türlü. Kim bilir?

Onu bağışlayan bizi neden bağışlamasın? Bizi de bağışlar elbet.

Hem Adem hem Bağışlayan bize bir şey öğretmiyor mu?

?

Suç, hata normal. İnsansı. Kaçınılması gereken ama tutulup kalınan. Bir yerlerden yakalayan. Israr edilmemesi lazım gelen ama durdurulamayan. İçimizdeki savaş bu. Dışımıza yansıyan.

 

Madem bu bir his. Mademki çoğu zaman nedeni de hatırlanmayan. Var olmuş ya da olmamış ne fark eder? Varsa da yoksa da bağışlanma gerektirir. Temizlendiğin hissiyle değişmeli.

Yolu da belli. İtiraf edip bağışlayana özür dilemek sonra. Ve afiyet dilemek ondan. Gözyaşıyla duaya durmak. Niyazdan geri kalmadan. Eksik olan neyse istemek. Çabaysa çaba. Cesaretse cesaret. Her ne gerekiyorsa. Sabırla. Bıkmadan. Vazgeçmeden. Umudu asla elden bırakmadan.

Tıpkı Hz Pir gibi:

Ey akılları ihsan eden sevgili, feryada yetiş. Sen bir şey dilemezsen hiç kimse dilemez.

İstek de sendendir, ihsan da. Biz kimiz ki? Evvel de sensin, son da. Hem sen söyle, hem sen dinle, hem sen ol. Biz bunca malımız mülkümüzle yine hiçbir şey değiliz. Ey sevgili, bize tekliflerde bulundun, lütfet de secdeye rağbetimizi arttır; bize cebir tembelliğini gönderip şevkimizi söndürme. Ey hikmetine hayran olduğum sevgili, mademki niyaz etmemizi emrettin, bu emrettiğin niyazlarımızı da sen kabul et.

Bağışlanma, temizlenme duygusuyla değiştir suçluluklarımızı. Ki gülsün yüzlerimiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
  • sevil köse / 10 Kasım 2010 Çarşamba 11:51

    vet yazıyı okuyunca,tam beni tanımlıyor dedim,evet dedim itiaf ediyorum ama kesinblikle hissettiğim suçluluk duygusu değil,sbepler sonuçlarını doğurur,işte bu rolde ne sebpelerimde ne sonuçlarında hiç rolim yok,sorun da bu zaten,ya sebpelerimde ya sonuçlarımda ban bir rol verilmiş olsaydı,bu güm suçluluk duygusu duymadan sizin yazdığınız gibi iki dünya arasında sıkışarak buzdan kalp gibi bir durumda olmazdım,sırf kırılmamak dökülmemek adına iki dünya arasında kendim olmaya,kendim gibi düşünmeye çalışırken ki durumdayım.Sbepleri affetmek,ya da kabul etmemek gibi bi şansımız zaten yok ki olsa bile bu günün gücünü tükemektan başka bir işe yaramıyor.Sululuk duygusundaan uzak,geçkalmış bir faryatla,kendim gibi düşünen,kendim gibi yaşayan,affetmeyi bilen,insanları bulundukları ortamlara,ya da yaşayış biçimlerine göre değerlendiren,bazen de İŞTE HAYAT BU ZATEN diyerek yaşıyorum,böyle bakınca hayat daha kolay.Kim suçluluk duygusunu üzerinden atamıyorsa bunu telafisine gitmelidir,çünkü zarar külliyen kendinedir.Vicdan kanar,kanayan vicdan diğer duyguları kontrol etmekte zorlanır.
    her yazınız gibi bu da aydınlatıcıydı,sizden ne okusam arkadaşlarıma,komşularıma anlatıyorum,bazen ne dediğimi anlamıyorlar,bazende çok güzel,deneyelim bunu diyorlar,laf aramızda bazen bende ne dediğimi anlamıyorum,ya da nasıl uygulayacağımı ama bir cümle de olsa bana pozitif değişimdir.
    saygılarımı sunuyorum.

    Yanıtla (0) (0)
  • sabreden derviş / 10 Kasım 2010 Çarşamba 09:30

    sevgili hocam,(söz meclisten dışarı)neden bu kadar suçluluk duyuyoruz?bu kadar kendinizi üzmeyin hayatta insanın başina her türlu feleketler gelebilir.bunlar da bir şekilde telafi edilebilir.insanın başına gelenlere tevekkül etmeli ve yarınlara umutla bakmalıdır.suçlulukta haksızsanız, yanı kabahat sizde ise vicdan azabı çekersiniz, değilse kaderiniz olarak görüp rıza gösterirsiniz. aşırı derecede suçluluk niye ? bir pişmanlıktan mı kaynaklanıyor?bir haksızlıkmı oldu da bu durum oluşuyor?bir hata yapılırsa telafisi mümkündür.aynı hatayı ikinci kez bilerek insan yaparsa suçluluk hisseder,istemeden daha iyisi olsun diye yaparsa ve sonu hüsran olsa bile tevekkül ederek rotasını bozmamalıdır. hizmet belli, yol belli,menzil belli, son nokta belli.selam ve dua ile vesselam

    Yanıtla (0) (0)
  • feride özdengül / 09 Kasım 2010 Salı 18:43

    Ey akılları ihsan eden sevgili, feryada yetiş. Sen bir şey dilemezsen hiç kimse dilemez.

    İstek de sendendir, ihsan da. Biz kimiz ki? Evvel de sensin, son da. Hem sen söyle, hem sen dinle, hem sen ol. Biz bunca malımız mülkümüzle yine hiçbir şey değiliz. Ey sevgili, bize tekliflerde bulundun, lütfet de secdeye rağbetimizi arttır; bize cebir tembelliğini gönderip şevkimizi söndürme. Ey hikmetine hayran olduğum sevgili, mademki niyaz etmemizi emrettin, bu emrettiğin niyazlarımızı da sen kabul et.

    Bağışlanma, temizlenme duygusuyla değiştir suçluluklarımızı. Ki gülsün yüzlerimiz.
    aminnnn

    Yanıtla (0) (0)