Sinemaya Konya’ya giderler!

Bir dönem Seydişehir’de bir kapalı ve birkaç tane de açık olmak üzere birden çok sinemanın olduğu hep anlatılır.

Teknolojinin hızla gelişmesi sonucu televizyonun evlere girmesi küçük şehirlerde sinemayı bitirdi. Büyükşehirlerde ise yok olma noktasına getirdi.

Bundan 25 yıl kadar önce maddi imkânı bulunanlar bir televizyon bir de video cihazı alarak istediği filimi de videokaseti satan dükkânlardan temin ederek sinemayı evlerinin içine kadar götürdüler. Buna imkânları olmayanlar ise ya kahvehanelere ya da pastanelere giderek belli bir ücret karşılığında sevdikleri filmleri seyretme imkânı buldular.

Belirli bir dönemde sinema gibi çalışan kahvehanelerde her türlü filim video cihazları ve televizyonlar sayesinde seyredilebilirken, çocukların rağbet ettikleri pastanelerde ise en çok karate filimler ve dövüş filmleri rağbet görüyordu.

Sektör bir anda yabancı film bombardımanı altında kalarak seyircilere uzunca bir süre yabancı filmler seyrettirdiler. O zamanlarda tek kanalı bulunan ve devletin resmi kanalı olarak yayın yapan televizyon özellikle; “Vahşi Batı”nın “kowboy” filmlerini ve “Dallas” türünde ahlaki çöküntüye neden olan ve milletimizin ahlaki değerleriyle hiç bağdaşmayan filmleri Türkçe seslendirerek ya da Türkçe alt yazılarla televizyon vasıtasıyla insanımıza sunarak amaçlarını gerçekleştirmeye çalıştılar.

Öyle bir zaman geldi ki insanların ekonomik güçleri el verdikçe her eve bir televizyon, hatta birden fazla televizyon girmeye başladı. Hatta öyle oldu ki gelişen teknolojiye uygun olarak ekranlar ikiye, üçe ve daha çok sayıda bölmelere ayrılarak, kanalların ve özel televizyonların da artmasına bağlı olarak birden fazla yabancı dizi aynı ekranda seyredilir oldu.

Tamamen kilise menşeli ve ideolojik kaygılarla bizim gibi ülkelere kültür savaşı başlatıldı. Tek başına ordularla savaşıp zafere uzanan Amerikan kahramanları, tek başına yüzlerce kişiyi evire çevire döven ve üzerine olağanüstü güçler yüklenerek olağanüstü başarılara imza atan karate filmleri, “Batman”lar, “Kızıl maske”ler, “Örümcek adamlar” ülkemiz sathı mailini örümcek gibi sarmaya başladılar. Eskiden sinemalar vasıtasıyla yüklenmeye çalışılan kültür emperyalizmi artık evlerin içinde çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın kız demeden hem de çok etkili bir şekilde insanlarımıza sanki bir elma şekeri tadında sunulmaya başlandı. Şu anda yaşanılan iç çekişmelerin, her şeye “hayır” demenin, kendi yöneticilerimize düşman kesilmenin, her türlü politikanın tatminsizliği o zamanlarda ekilen tohumların yeşermesinden başka bir şey değildir.

Batı’nın başarılı senaristlerin ve çok başarılı yönetmenleri cilalayarak, boyalayarak hazırlayıp sundukları kültürel değerlerini, başlattıkları aslında her daim mevcut olan “kültür emperyalizmi”ni ülkemizde başarıyla yürüttüler.

Bunun yanı sıra Hz. Muhammed’in(sav)hayatını anlatan Çağrı Filmi’nin yanı sıra Libya’nın özgürlük savaşçısı Ömer Muhtar filmi bu gün hala beğenilerek seyredilen filmlerdir. Sipariş yöntemleriyle başarılı Batılı film yapımcılarına yaptırılan bu filmler de sektörde önemlerini korumaya devam etmektedirler.

Ülkemizde ucuza mal edilen ve sadece para kazanmaya yönelik filimler bir dönem, milyon dolarlık bütçelerle yapılan batı kaynaklı filimler karşısında tutunamadılar.

Ancak, son yıllarda Ülkemizde bu işe ciddi şekilde para ayıran ve işi usulüne göre yapan film şirketleri sayesinde seyirci sinema salonlarına yeniden dönmeye başladı.

Kaliteli yapımların “gişe rekorları” kırarak seyirci çekmesi sinema sektörünü yeniden bu işe ciddiyetle eğilmesini sağladı.

Sinema sektörü eski günlerine dönmeye başladı ama ne yazık ki Seydişehir ve bu ölçekteki kentlerde yaşayanlar bu ihtiyaçlarını giderecek sinema salonu bulamamaktadırlar. İmkânı olanlar ise aileleri ile birlikte ya da arkadaş grupları oluşturarak günün sevilen sinema filmlerini Konya’ya giderek seyretme fırsatı bulabilmektedirler.

Kaliteli yapımların sinema sektöründe yapımına devam edilir ve seyirciyi sinema salonlarına çekebilecek filimler aynı hızla çoğalmaya devam ederse bugün nüfusu 70 bini bulan ilçemize bir sinema salonu sanki elzem gibi görünmektedir.

Bunun gerçekleşmesi mümkün müdür bilmem ama bu ihtiyacı ve düşünceyi yabana atmayan girişimci hemşerilerimiz sanki bu işten kârlı çıkarlar gibi geliyor bana. Bunu yapacak bir girişimci bulunmasına bulunur da hemen arkasından; “bu işte para var, bir tane de biz açalım” diyerek işi salon enflasyonuna dönüştürenler bulunur mu endişeliyim.

“Bunu nereden mi çıkarıyorum?”

Şöyle etrafınıza bir bakarsanız eğer nereden çıkardığımı çok kolay anlayabilirsiniz. Büyük sermaye gerektiren işleri yapanların durumlarına bir bakarsanız örneklerini görebilirsiniz.

İyi seyirler…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.