Hafta sonu AK Parti Konya birinci sıra milletvekili adayı Sami Güçlü beyin partisine yönelik eleştirilere cevap verdiği toplantıya katıldım. “Ve Cevap Veriyorum” başlığını görünce kim olsa meraklanırdı “neye ve kime cevap verecek?” diye. Gerek yerel bir gazetenin gerekse ulusal bir kanalın birinci sıra adaylarını buluşturduğu toplantıların “verimli” geçmediğini, Konya’nın sorunlarını teşhis bir tarafa “hoşgörü”den uzak “kavga” amaçlı olduğunu söyledi Sami bey. O’nun yapısının kavga ve çatışma esasına dayanan Ankara siyasetinden çok uzak olduğunu partililer de partili olmayanlar da bilir. Böyle bir toplantı tahammül sınırlarını zorlamayı beceremeyen siyasetçilere bir cevap niteliği taşıdığı kadar, aynı zamanda birinci sıra adayının ağzından daha somut ve muhtasar bir “yaptıklarımız ve yapacaklarımız” beyannamesiydi...

Bakanlıktan alınmasıyla ilgili tartışmalara cevap verirken “tıpkı bir antrenörün oyun esnasında rakibin özelliklerine ve maçın gidişatına göre oyuncu değiştirmesi” örneğini gösterdi ki yerinde bir örnekti. Başbakan’ın kendisiyle ilgili kanaatinin olumsuz olmadığını, bunun da “yeni dönem Konya milletvekili sıralamasını yaparken tartışmasız bir şekilde ortaya konduğu”nu söyledi.

Mavi Tünel projesinin temel atma töreninin seçim zamanına getirilmesi suçlamalarına cevap verirken prosedürü hatırlattı. İhale tarihi, işe ait sözleşmenin imzalanarak kredi görüşmelerinin sonuçlandırılması için kredi teklif mektubunun Hazine Müsteşarlığı’na gönderilmesi, planlama için uygun görüş bildirilmesi, taslağın incelenmesi ve görüş bildirmesi için DSİ’ye gönderilmesi, Hazine ile ilgili bankalar arasında varılan anlaşma ve daha sonra Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılan kararname ve Cumhurbaşkanı’na gönderilmesi ve 13 Haziran’da imzalanması ve 6 Temmuz’da temel atma töreninin gerçekleştirilmesi… Baskın seçim olmasa da bu projenin temeli atılacakmış…

AK Parti iktidarının en çok eleştirildiği nokta “Türkiye’yi satıyorlar” şeklinde dile getirilen yabancıya toprak satışı konusu. 1934 Lozan Anlaşması çerçevesinde bütün iktidarlar memleket toprağını “satmakta” beis görmemiş.... Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü'nün hazırladığı rapora göre, 2006 sonu itibariyle Türkiye'de Cumhuriyet döneminde 181 milyon metrekare genişliğindeki 65 bin gayrimenkul yabancılara satılmış… Türkiye'de Cumhuriyet tarihinin en büyük satışını 70 milyon metrekarelik alanla CHP hükümetleri yapmış. MHP-DSP-ANAP hükümeti döneminde bile  9 milyon 725 bin  metrekarelik yabancılara gayrimenkul satışı yapılmış.

Son iktidar döneminde 15 milyon 178 bin metrekare gayrimenkul satılırken, askeri darbeler döneminde bile 14.5 milyon metrekare toprak satışı çok şaşırtıcı. Muhalefetin ve emekli askerlerin iddia ettiği gibi GAP bölgesinde İsrail’e yapılmış toprak satışı bulunmuyor.

Sami beyin eleştirdiği bir diğer husus da dokunulmazlıklar konusu oldu. Milletvekillerinin vekillikleri bittiğinde yargılanmaları için hiç bir engel bulunmazken, başta YÖK başkanı, üyeleri, rektör ve diğer yöneticiler olmak üzere sahip oldukları dokunulmazlıklar milletvekillerini imrendirecek boyutlarda. Bütün usulsüzlük iddialarına rağmen, yargı önüne çıkarılamayan üniversite rektörlerini hatırlatan Güçlü bu tarz dokunulmazlıkların bürokrasinin her kademesinde mevcut olduğunu, dokunulmazlıkların tüm kurumları kapsayacak şekilde yeniden ele alınması gerektiğini belirtti.

Tarım Bakanlığı döneminde ve sonrasında yapılanları resmi rakamlarla ve karşılaştırmalı olarak verdi. Bütün kavgacılara ve hırçın politika üreticilerine inat nezaketinden ödün vermeyen Sami Güçlü’nün söylediklerinden aldığım notlar bunlar…

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin mitingini takip ederken arkamdan bir partili –partiliydi çünkü rozet takmıştı- konuşması boyunca sadece iktidara yüklenmiş olan Bahçeli’ye seslenerek “sen projemizi anlat, boş ver onları” demişti. Onu görünce liderlerin tabanın sesine, yüreğine ne kadar uzak kaldığını bir kez daha anlamıştım. Bizdeki politika zemini kavga ve çatışma ürettiği müddetçe, demokrasimiz de siyasetimiz de “alaturka” kalmaya mahkum. Başka ne diyeyim…