Nizamülmülk, Ömer Hayyam ve Hasan Sabbah


Seçuklu Devleti coğrafyasında isimleri dünya tarihine geçmiş üç kişi: Nizamülmülk, Ömer Hayyam ve Hasan Sabbah. Her birisinin de kendine özel kişiliği ve hayat hikayesi var. 

Dünyayı gözlemleyen Ömer Hayyam’ın, zamanın efsane veziri Nizamülmülk ve dünyanın kendisinden korktuğu Hasan Sabbah ile Nişapur’da eğitim gördükleri söylenir.

Ömer Hayyam. Kimine göre bir sarhoş ve zındık kimine göre Allah dostu bir filozof.

Hayyam’ı bazıları için hasta ve meczup ve bazıları için de veli görünmesinde sebep rubaileriydi kuşkusuz.

Ömer isimli başka bir Rubai yazarının Birçok Rubai ünü sebebiyle Hayyam’ınkilerle karıştırılmıştır. Ömer Hayyam’ın şu ana kadar bilinen rubai sayısı 158’dir. Kendisine mal edilenler binleri geçmiştir. (Rubai, Divan edebiyatı'nda dört dizeden oluşan koşuk, dördül.)

Nişabur’da 18 Mayıs 1048 tarihinde doğan Ömer Hayyam şair, filozof, matematikçi, astronom olarak bilinmektedir. Fars kökenli olan Hayyam bilim sanatlarıyla ilgilenmiş çok önemli matematikçilerin arasında sayılmaktadır. Binom açılımını kullanan ilk bilim insanıdır.

Selçukludaki saltanat boşluğuyla birlikte Alparslan  hızlıca öne çıktı. Tüm aşiret üyelerine üstünlüğünü kabul ettirerek Selçukluların başına geçti Malazgirt savaşında Bizanslılara karşı parlak bir zafer kazanan Alparslan Türklere Anadolu’nun kapısını açmıştı. Saltanatına yönelik tüm tehlikeleri bertaraf eden Alparslan ilk iş olarak Sultan Tuğrul beyin veziri Amidülmülk’ü azletmiş yerine Nizamülmülk’ü tayin etmişti.

Adı Mülkün Nizamı yani Devletin Düzeni anlamına gelen Nizamülmülk devlet adamı ve siyaset bilimcisidir. Devlet hizmetlerinde hayli etkili olan bu devlet adamı Selçuklular döneminde hizmet vermiştir. İran’ın Horasan’da Tus şehrinde 10 Nisan 1018 yılında doğmuş olan bu büyük devlet adamı ilk olarak Gazne Devleti’nin Horasan valisinin yanında çalışarak kariyerine başlamıştır. Vezirlik görevine ise 1064 yılından sonra başladı ve Selçuklu Sultanları Alparslan ve Melikşah’a hizmetlerde bulunmuştur.

Sultan Alparslan Semerkant’ta Karahanlılara karşı gerçekleştirmiş olduğu bir seferde ordusunu çok uğraştıran kale kumandanı Harezmli Yusuf tarafından öldürülmüştür. Yerine oğlu Melikşah Nizamülmülk'ün desteğiyle Selçuklu sultanı oldu.

Hasan Sabbah ise İslam’ın İsmaililik mezhebine dayalı olarak oluşturduğu Haşhaşin tarikatı olarak bilinen lideridir. Kendini iyi yetiştirmiş üst düzey dini bilgi birikime sahip otoriter bir kişiliktir. Aslen On İki İmam Şiiliğinin kalesi olan Kum kentinde 1050’li yıllarda dünyaya geldi. Küfe doğumlu ve Yemen kökenlidir.

Türk sultanları önce Alpaslan sonrada Melikşah da tüm iktidarı Nizamülmülk’e teslim etmişti. Ünlü vezir tüm şehirlerde kendi adını taşıyacak medreseleri inşa ettirmeye başlamıştı. Bağdat’taki Nizamiye medresesinin planı ve ders müfredatı bizzat Nizammülmük tarafından hazırlanmıştı. Eğitim için kaynak ayıran en iyi öğretmenleri toplayan Acem veziri ülkeyi bir şantiyeye çevirecek bayındırlık ve iskan faaliyetlerini yürüttü. Selçuklu Devleti’nin müesseseleşme ve merkezileşmesinde en önemli girişimlerin altında bizzat imzası vardır. Bağdat’taki medresenin başına İmam Gazali’yi getirmiştir.

Güven ve karizma bakımından kendisinden çok etkilendiği Ömer Hayyam’ı yakınında tutmak istediği ve İsfahan’da kalması için bir bahçeli yer ve hizmetkarların yanında yılda bir ödenecek tahsisatta bağlandığı söylenir.

Bu yakınlıktan yararlanan Hasan Sabbah Ömer Hayyamın desteğiyle  Nizamülmülk’ün yanına sokularak Selçuklu divanına sızmayı başarabilmişti. Sultan Melikşah’ın ve Nizamülmülk’ün Sünni ve Şii din alimlerinin arasında yapılan tarafsız bir ilmi toplantıdan sonra Şiiliğe döndüğü kabul edilir.

Kum şehrinden gelen ve etrafınca Şii olarak tanınan Hasan bin Ali Sabbah ve Nizamülmülk^'ün ilk yıllar iyi anlaştığı ve vezirin en yakınlarından olduğu rivayet edilir.

İnsanların insanları mezhep değiştirmeye zorlamaya başladığı bu dönemlerde Selçuklu birliği de Nizammülmülk’ün çabalarına rağmen bozuluyordu. Artık o bölgede hareket alanı iyice daralan ve kendi inancının propagandasını yapamayacağını anlayan Hasan Sabbah da  strateji değiştirmeye karar verdi.

Hasan Sabbah yorulmamacasına Belh, Merv, Kaşgar ve Semerkant’ı dolaştı. Gittiği her yerde vaazlar verdi, insanlarla münazara yaptı ve inançlarına yenilerini ekledi. Türk egemenliğinden bıkan İranlı ve Arap Sünniler, yolunu arayan gençler bölük bölük ona katılıyordu. Batıniler olarak adlandırılan Hasan Sabbah ve çevresi mülhitlik ve zındıklıkla suçlanıyordu. Ulema fetva üzerine fetva veriyor nefreti gönül tarlalarına korkmadan ekiyordu.

“Onların verdiklerini yemeyin. Vay onlarla evlenenlerin haline. Onların kanını dökmek, öldürmek pek tabii bir olay gibi caiz ve meşrudur.”

Hasan Sabbah’ta tüm İran’ı dolaştıktan sonra inancını taşıyan müritlerini örgütleyebileceği bir yer olarak Alamut’u seçmişti. Selçuklularla çatışmanın kaçınılmaz olacağına inanan Hasan Sabbah için Alamut aslında oldukça mantıklı bir seçimdi. Kuş uçmaz kervan geçmez, zapt edilemez, fethedilemez bir kale… Hem dini hem de siyasi örgütlenmesini rahatça yapabileceği bir mekan.

Alamut’un alınması İsfahan’da Nizamülmülk ile saray arasında yaşanan siyasi çekişmeye rast gelmişti. Vezir Nizamülmülk ile Melikşah arasındaki siyasi savaş tüm hızıyla devam ediyordu. Nizamülmülk Hasan Sabbah tarafından Türk uşağı olmakla suçlanıyordu

Yaptıkları yüzünden hem saray içinde hem de halk içinde bu kadar eleştirilen Nizamülmülk belki de gelecek nesillere eser bırakmak istemiş ve devlet işlerinden elini ayağını çekerek kalan zamanını kitap yazmaya karar vermişti. Siyasetname adlı kitabı Müslüman doğu için çok önemli bir yer kazanacaktı.

Nizamülmülk zamanında Selçuklu İmparatorluğu dünyanın en güçlü devleti olmuş sınırları Asya’nın bir ucundan öteki ucuna uzanıyordu. Öteden beri Ortadoğu’da İranlı Arî ırkını yönetmeye devam ediyordu. Sultan Melikşah’ın haremi içinde Terken hatun öne çıkmıştı. Melikşah’tan iki yaş büyük olan Terken Hatun siyaseten tüm fetihlerin yönünü belirleyen ve Sultan’ın kalbinde özel yeri olan bir figür haline geldi. Sultan karısının tek rakibi Nizamülmük'tü  

Terken hatunun en büyük oğlunun bizzat Sultan tarafından veliaht ilan edilmesinin ardından hastalanan veliaht beklenmedik bir şekilde hayata gözlerini yumdu. Daha sonra hayatını kaybeden Melikşah’tan sonra şehzadeler Sencer, Berkyaruk ve Muhammed Tapar arasında görülen taht kavgaları Selçukluları geriletmiştir. 

En kabul gören görüşe göre Nizamülmülk bir Haşhaşi tarafından hançerlenerek suikaste kurban gitti. Öldüren suikastçı Nizamülmülk'e haykırmıştı “Al bakalım bu armağanı, ta Alamut’tan geliyor sana!” Katil hemen yakalandı ve oracıkta öldürüldü.  

Nizamülmülk öldürülmesinden tam otuz beş gün sonra otuz yedi yaşındaki Melikşah 18 Kasım 1092 yılında Bağdat’da avda iken zehirlenerek öldürüldü. Şarkın ve Garbın meliki, İslam’ın ve Müslümanların temel direği dünya topraklarının yarısının sahibi Sultan Melikşah cenaze namazı kılınmadan, gizlice defnedildi.

Alamut hikayesini de daha sonra tüm dünyayı kasıp kavuracak olan Cengiz Han’ın başını çektiği Moğol istilaları sona erdirdi. İlk dalgada Buhara, Semerkant, Rey ve Horosan gibi yıldız şehirler alt üst edildi. Şehirler yakılıp yıkıldı. İkinci dalga ise Bağdat, Şam, Polonya ve Çin’in bazı bölgelerinin yanında Alamut’u yok etti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum