Ümmügülsüm Karataş

Ümmügülsüm Karataş

ARIYLA HASBİHAL

Arı, bir çiçeğin dalına kondu. Sessizce, usulca... Sanki göğe fısıldanan bir duayı dinler gibi. O minicik bedeniyle büyük bir hikâyeyi taşıyordu kanatlarında. Bir çiçeğin özünden, bir damlanın içine bir cihanı sığdırıyordu.

"Ben sadece bana öğretileni yapıyorum" dedi arı.
"Ya peki senin öğretilenin ne?" diye sordum kendime.

Bazı canlılar, varoluşun sırrını kelimelere dökmeden anlatır. Bir arı, balın içinde sabrı anlatır mesela. Çiçekten çiçeğe usanmadan kanat çırpışında tevekkül saklıdır. Kovanda herkesin yerini bilmesi, insanın kendini bilmesi gibidir. O yüzden bal sadece tatlı değildir ve yine o yüzden bir şifanın içinde saklıdır.

Bir damla bal, binlerce çiçeğin hatırasını taşır. Hangi rüzgârda savrulduğunu, hangi yağmurla yıkandığını bilir. Her şeyin bir vakti olduğu gibi, bir damla balın da beklediği bir zaman vardır.

"Sabırla olgunlaşır her şey" dedim kendi kendime.
"Ve acele eden, balı bile zehire çevirebilir."

İnsan da öyle değil mi? Bazen bir çiçeğe konmadan, özünü almadan, bir kovanda beklemeden, kendi vaktini sabırla doldurmadan yol almak istiyor. Oysa balın hükmü bellidir. O, ancak olması gerektiği vakitte damlar. Ve belki de bu yüzden, bal şifadır. Çünkü içinde sabrın, emeğin ve teslimiyetin kokusu vardır.

Bunu düşündüm bir süre. Sonra içimdeki sese döndüm:

"Ey kul" dedim, "Sen de önce çiçeklere kon, sonra sabırla bekle. Şifaya giden yolun, arının izinden geçtiğini unutma."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.