NE İTAAT ETMEK NE DE BENZEMEK ZORUNDA DEĞİLİZ

Geçmişi konuşmanın anlamsızlığı üzerine bir söz duyduğumda Kur'an'da bahsedilen geçmiş kavim kıssaları yüzünden hep kafam karışmıştır. Öyle ya, geçmişi konuşmak anlamsız olsaydı, Allah, Kitab-ı Kerim'de geçmiş kavimlere ait onca olaydan bahseder miydi?

Geçmiş geçmişte kalmıştır, biz geleceğe odaklanalım, sözünün büyüsüne kapılıp tarihin ayağımıza vurduğu prangaları yok saymak geleceğe sürünerek gitmek, hatta gidememek demektir. Bir de yakanızı bırakmayan bir geçmişiniz varsa, hele ki o geçmiş, geçmişliğinin farkında olmadan bir de size gelecek dizayn etmeye kalkarsa, her şeyin varmış gibi olduğu ve fakat hiç bir şeyi, olması gereken yerde bulamadığınız bir sanal varlık dünyasıyla boğuşur durursunuz.

Bunu test etmek için uzaklara falan da gitmeye gerek yok. Bunun, hem ideolojik hem de bu ideolojinin ete kemiğe bürünmüş beşer cinsinden örnekleri etrafımızda fink atıyor.

Her dönemin kendi şartlarında değerlendirilmesi ve arızalarının bir sünnete dönüştürülüp haleflere miras olarak devredilmemesi durumu erdemli bir tutumdur. O yönüyle bu erdeme sahip ne birey ne de toplumlar ve hatta devletler, geçmişin arızası üzerine bir gelecek inşa etmek istemezler. İsteyenlerin de iyi niyetli olduğunu düşünmezler. İyi niyetli olmayanların iktidarından da özellikle son yüzyılda tanıklık ettiğimiz gibi, taşları çatlatan, gökyüzünü ağlatan zulümler sadır oldu.

Geçmiş ve gelecek arasındaki geçişin belki de en derin kırıklarla gerçekleşeceği şu yaşadığımız günler geçtiğinde, ölüm ne yana, sevda ne yana, yalnızlık ve hicran ne yana düşer hep birlikte göreceğiz inşallah. Yalnızlığın insana düştüğü bu günler, kof geçmişleri ile gürbüz gelecek oluşturmaya çalışan sözde dünya devlerinin sonunu getirebilir. Şaşkınlık verici bir biçimde bu günlerin tartışılmaz kahramanı, ele avuca sığmaz bir virüs, salgına dönüşerek tüm dünyanın dizlerini titretti. ABD, Fransa, İtalya gibi kimi ülkeler, titreyen dizlerinin taşıyamadığı bedenleriyle kendilerinden umut bekleyen halklarının üstüne yüz üstü kapaklandılar. O kadar ki bu ülkelerde birey ve sistem, şu son bir ayda birbirine küfretmekten yoruldu.

Neredeyse her ülkeden düşünürlerin küresel düzeyde bir değişimin yaşanacağını konuşması da bundandır. Hangi dinden olursa olsun akıl sahibi insanlar, tüm dünyada bir özeleştiri yapılması zorunluluğundan bahsediyor. Yaşadığımız günleri, Allah'ın "Kahhar" ismiyle insanoğlunu cezalandırması diyenler de, Doğa'nın, yok edilişine bir isyan olarak insandan intikamıdır diyenler de,  farklı referanslarla aynı sonucu talep ediyorlar. İnsanoğlu, artık bir özeleştiri yapmalıdır!

Yaşadığımız günleri yazanlardan, yorumlayanlardan, bizi bu cendereye kim getirdi, nasıl geldik, soruları eşliğinde göz yaşartıcı yazılar okuduk, konuşmalar duyduk. Bu da bir şey. Hiç değilse insanlığı kuşatan, yaptıkları zulümle taşları çatlatan, gökyüzünü ağlatan bu sistemler, kendilerini sorgulayacak kadar da olsa, yok edici çarklara girmeden dışarıda kalmayı becermiş çark artığı, düşünebilecek insan bırakmış.

Şüphe yok. Herkes sistemini ve yanlışlarıyla yakasını bırakmayan geçmişini sorgulayacak. Batısıyla, doğusuyla bu gerçekleşecek. Ve gelecek inşasını yaparken, geçmiş tasavvurunda adil olanlar kazanacak. Karşımızdakinin huzurunu kaçırmak için harcadığımız yüz milyarlarca doları, yanımızdakinin mutluluğu için harcadığımızda da, biz kazanacağız. Çünkü o gün, karşımızda hiç kimse olmayacak.

Tüm dünyanın virüse teslim olduğu şu günleri atlattığımızda, bizim de konuşacağımız ve yakamızı bırakmayan kötülükleriyle, çizmeye çalıştığımız gelecek projeksiyonunu uluorta karalayan geçmişimize dönük, bir özeleştirimiz olacaktır. Toplumların değişime hazır olduğu dönemler büyük travmaların yaşandığı dönemlerdir. Bu dönemler, idarecilere tarihi fırsatlar sunar. Lider, maziyi anlatıp, ânı yöneten değil, istikbali inşa edendir.

Türkiye'nin böylesi bir vasat ve inşacı bir lidere ve ekibe sahip olduğu gün gibi aşikarken,  Allah'ın bir lütuf olarak ayaklarımızın altına serdiği bu fırsat zemininde yürümemek, toplum ve tarihe yapılacak en büyük haksızlık olur.

Hazır tüm dünya kendisini elden geçirecekse, biz de CHP'nin ilk 27 yılında tek parti yönetimiyle dayattığı, "Alternatifsiz Demokrasi" anlayışıyla kök salan, "ya bize itaat ederler veya bize benzemeye çalışırlar" mantığının hukuka, siyasete, yönetime ve ritüellere sızmış tüm hastalıklı unsurlarından kurtulmak için kafa yoralım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum