Kürt Sorunu mu... Oyun mu?

Geçen hafta, iki gün için kısa bir tatil olması amacıyla Urfa ve Antep’e gittim. Oralarda neler olduğunu gözleme ve gazete haberlerinin ne derece doğru olduğunu anlama şansım oldu. Urfa muhteşem bir şehir. Tarihi doku inanılmaz zevk veriyor. Özellikle Emevi mimarisini yansıtan Halil İbrahim Camii ve Balıklı Gölü bir mucizenin tekrar tekrar yaşatıldığı yer. Orada kendinizi zaman ve mekandan ayrı hissediyorsunuz. İki hafta önce de Ashab-ı Kehf Mağarası’nı görmüş ve Kur’an-ı Kerim’deki iki mucizenin yaratıldığı yerde de aynı zevki almıştım.Hava sıcaklığı gölgede 42 derece. Oradaki insanlar açıklanan rakamlara inanmıyor. En az beş derece az söylüyorlar diyorlar. Eğer 47 derece sıcaklık deseler kimse gelmez diye de ekliyorlar. Terlemek için hareket etmenize gerek yok. Ayakta durmanız bile yeterli. Ter yanaklarınızdan süzülüyor. Tabii o havada kaleye çıkmak için gücüm kalmadı. Hz. İbrahim’in mancınıkla ateşe atıldığı yeri göremedim. Oradan elli km ötede olan Harran’a gittik. Sıcak biraz daha artıyor. Ama gördüğünüz manzara sizi etkiliyor, sıcağı unutuyorsunuz. Harran Üniversitesi ve Rasat Kulesi kalıntıları inanılmaz. Henüz tam olarak çıkarılmasa da kalıntılar sizi etkiliyor. Özellikle Rasat Kulesi’nin kalan kısmı 36 metre ile inanılmaz bir abide gibi duruyor. Çıkamadık, çünkü bizden önce gelen bir turist kafilesi yasak denmesine rağmen çıkmaya kalkınca ahşap merdivenler kırılmış. Tabii, tarihin nasıl korunduğunu anlatan bir olay da bu.Harran’da dikkatimizi çeken konuşmalar oldu. Devlet, gençleri eğitip âdeta gönüllü rehber haline getirmiş. Onlar hemen sizi yakalıyor ve tarihi anlatmaya başlıyorlar. Urfa’da Sedat diye bir genç âdeta yakamıza yapıştı ve sonuçta istediğini aldı. Hoş diyaloglar oldu. İlk soru şöyle. Abi size buranın tarihini anlatayım mı? Tabii, biz Hz. İbrahim’i biliyoruz. Gerek yok diyorsunuz. Cevap hazır. Abi o zaman İngilizce anlatayım. Türkçesi’ni dinlemezken İngilizcesi’ni ne yapayım demeye kalkıyorsunuz hemen yetişiyor. O zaman Kürtçe anlatayım abi. Güler misin ağlar mısın, belli değil. Ama ısrar ve sıcaklık sizi sonunda ikna ediyor. Aynı manzara Harran’da da var. İki tane lise çağında genç ellerinde belgeleriyle gelip sizi aynı metotlarla ikna ediyorlar. Ve oraların tarihini anlatıyorlar.Harran gerçekten görmeye değer. Arı kovanına benzer evleri ve insanlarıyla. İnsanlarıyla diyorum. Çünkü orada anlatılandan başka bir manzara gözlemledim. Gençler kendi aralarında Türkçe dışında bir dil kullanıyorlardı. Kelimelere bakınca kulağımıza aşina gelenler de var. Sonunda sorduk. Kürtçe mi konuşuyorsunuz. Cevap çok ilginçtir. Allah korusun. Biz Arapça konuşuyoruz. Burada tek bir Kürt yoktur. Şaşırma sırası size geliyor. Hani gazetelerin ayrılma teraneleri nerde, çocukların anlattıkları nerde. Harran ve Siverek’te tek bir Kürt yoktur dediler. Buralar tamamen Türkmen’dir. Biz de Atatürk zamanında Kerkük’ten gelen Cumali aşiretiyiz. Biz buralarda Kürtleri barındırmayız. Bu cümlenin benzerini Antep’te de işittiğimden çok şaşırmıştım. Oysa anlatılanlara bakılacak olursa, gitti gidiyor. Ülke bölünmek üzere! Orada anladım ki olay başka. Bu ülkede bir kez daha altı çizilecek bir terör sorunu var, Kürt sorunu yok. Başbakan’a birilerinin bunu böyle anlatması gerek. Tabiî ki Başbakan danışmanlarını değiştirmedikçe bunu pek öğrenecek gibi görünmüyor. Bu güzelliklerin ve Anadolu insanının o kendine yakın sıcaklığı yanında görülen inanılmaz sefaleti yazmak mümkün değil.Urfa hakkında anlatılacak çok şey var. Ama aynı gün gece Antep’te kalalım diye geri dönmek zorunda kaldık. Antep gerçek bir şehircilik örneği. Hani bir zamanlar “Konya gibi bir Türkiye” diye meşhur olmuştuk ya. Öyle düzenli. Şehrin içinde geniş orman alanları ve yeşil alanlar var. “Yeşil içinde Konya” lafının ne kadar uydurma olduğunu orayı görünce anlıyorsunuz. Bir kuşak gibi şehrin içinde yeşil alanlar. Eski Allaben Deresi belediye su vermeyince akmıyor, ama yaşatılıyor. Antep’e gelip de kebap yememek mümkün değil. İncilipınar’ı diye bir yer tarif ettiler gece onu arıyoruz. İki genç o tarafa gidiyormuş sizi de götürelim dediler. Beraber yürüyoruz. Tabii soru belediye ne yapıyor, neden Celal Doğan kaybetti. Aldığım cevap beni bir kez daha hayrete düşürdü. ‘Celal Doğan bu şehre çok hizmet etti. Emek verdi. Ama Mardin’den Kürtleri sırf oy için Antep’e yerleştirdi. Biz bunu unutmadık ve gerekeni yaptık’ dediler.İşte inanılmaz olan bunlar. Basına bakarsanız doğu baş kaldırmış gidiyor. Halkla konuşuyorsunuz, tam tersi. Toprağa bağlı ve devletini seviyor. Ayrılmanın sözü bile yok. PKK ile Kürt sorunu diye çıkarılmaya çalışılan gündemin hiç ilişkili olmadığını anlıyorsunuz. Sevinmek mi, yoksa üzülmek mi gerekiyor. Bilemiyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
19 Yorum