Haşim Akın
Horasan’dan Bir Nefes
Uzun yıllar Seydişehir'de yaşadık. Havasını kokladık, suyunu içtik. Şimdi çok sık gidemiyoruz. Bir hasta ziyareti münasebetiyle yolumuz tekrar oraya düştü. İnsan özlediğini hissediyor.
Öğle namazımızı Seyyit Harun Veli Camii'nde kılmak istedik. Bu cami Anadolu'nun ahşap işçiliğinin sade örneklerinden birisi. Namaz kılacak adam varsa kılınacak mescidi bulmak zor değildir. Anadolu’da adım başı bir camiyi bulmak çok kolay. Ama biz hem namaz kılacağız hem de hicretin ve fedakârlığın özel bir örneğini ziyaret edeceğiz.
Önce bahsettiğimiz ismi ilk kez duyuyor olma ihtimaline binaen size kısa bir bilgi aktaralım..
Baba tarafından İmam Mûsâ el-Kâzım’ın, anne tarafından Veysel Karanî’nin soyundan geldiği ifade edilir. Horasan civarında âdil bir hükümdar iken gaipten gelen bir sesle kendisine “Anadolu’ya giderek Küpe dağı” civarında bir şehir kurmasın emredilir. Nasıl bir teslimiyettir ki saltanatı bırakır ve hiç bilmediği bir memlekete doğru yola çıkar.
Bir bulutun rehberliğinde Bağdat’a gelir. Kırk gün Bağdat’ta kaldıktan sonra Konya’ya gitmek için yola çıkar. Yol boyunca Türkmen nüfusun yoğun olduğu bölgelerde pek çok köy ve bu köylerde tekkeler kurar. Nihayet 702 (1302) yılı civarında Konya’ya gelir. Yaklaşık iki yıl Konya’da kalıp 705 (1305) yılının ilkbaharında Küpe dağı civarına ulaşır.
Şehrin ilk nüvesi olarak kale, mescit, medrese, zâviye, hamam ve bazı evler inşa eder.
Ölümüne yakın halifelerini irşat için değişik bölgelere göndermiştir. Onları Manavgat, Teke ili, (Antalya) Germiyan, Adalar ve Rumeli’ye yollarken gittikleri yerlerde hak yolundan ayrılmamalarını, cihat etmelerini ve yoksulu gözetmelerini tavsiye etmiştir. Halifelerin gönderildiği merkezler dikkate alındığında Seyyit Harun’un Akdeniz ve Ege bölgelerinin İslamlaşma sürecindeki etkisi açık biçimde ortaya çıkar.
İşareti almak, anlamak ve uygulamak hakikaten er kişi işidir. Zira aradaki mesafeyi merak ettim ve internetten sorguladığımda – o bile zorlandı ama- 4000 km’lik bir yolun olduğunu gördüm. Bugünün araç imkânıyla 50 saatten fazla bir yol gidilecek. O hesap yapmadan yıllar süren bir hicret yolculuğuna başlar.
Henüz hiçbir şehrin olmadığı bir araziye gelip yerleşir. Çünkü bölgenin İslamlaşması gerekiyordur. Tacını ve tahtını bırakıp dünyayı elinin tersiyle iterek askerlerin fethettiği bir yerde gönüllerin fethi için yola düşmüştü. Bu bölgede Anadolu Selçuklu Devleti hüküm sürmüş ve şimdi de beylikler döneminin karmaşası vardır. Devlet olarak hüküm sürmek bazen yetmiyor. Halkın ihya / irşat edilmesi gerekiyor.
Devlet adaleti sağlar, şehirleri inşa eder. Gönüllerin ihyası ise daha farklıdır. Bunu gönülden gönle geçecek özel muhabbet köprüleri irşat eder. Bu işi yapacak kişinin gönlü buna müsait olacak, gözü buna müsait olacak, dili bu konuda maharetli olacak… Hiçbir karşılık beklemeden fî sebilillah çalışacak adam lazım
Bugün devlet memurlarına bir şehirden öbür şehre isteği dışında tayin ederseniz ne feveranlar kopuyor. Oysaki gittiği yer aynı ülkenin bir parçası... Aynı dil konuşulur, aynı iş yapılır. Aybaşında maaşını da alacak… Hatta devlet, yolluğunu bile verir. Ama rahatının bozulmasına kimse istemez.
İşte burada loş bir havada öğle namazı kılmak nasip oldu. Dışarıda Allah'ın rahmeti yağıyordu. Uzun bir mahrumiyetten sonra rahmeti görünce ben sadece “toprak suya kavuştu” diye sevinmedim. Yağmurun yağışını görünce “Allah Bizi görüyor, acziyetimizi biliyor, tüm günahlarımıza rağmen merhametini gösteriyor, bizi defterden silmemiş” diye sevindim.
Daha sonra da hayatı Sultan Abdülhamid Han Hazretleri dönemine rastlayan ve türbesi de onun emriyle inşa edilen Şeyh Abdullah Efendi'yi ziyaret etmemek ayıp olurdu. İlmi takva ile birleştirmek, bilgiyi irfana dönüştürmek ve böylece hikmeti yakalamak gerçekten başka bir güzelliktir. Bu durum herkese nasip olmuyor işte.
Yol üzerinde Osmanlı'nın son dönemlerinin acılarını yaşamış bir başka mücadele insanının yanından geçtik. Burada babası Memiş Efendi metfun. O hayatı boyunca İnsan yetiştirmiş, yerleştiği köyde huzuru kaçar ve kendince görevini tamamladığını hissederse köşeye çekilmek yerine bir başka beldeye hicret edermiş. Bozkır Aliçerçi köyünde başlayan hayatı, Çavuş köyünde son bulmuş. Köye dönüp yakından selam verememiş olsak da yol üzerinden selamlaşma fırsatı bulduk.
Allah, bütün Ümmeti Muhammed'in hastalarına hayırlı ve acil şifalar lütfetsin. Bunun için dua talep ederiz.
Hem maddi hem de manevi hastalıklarımızın şifaya ihtiyacı var…