Prof. Dr. Ali Akpınar

Prof. Dr. Ali Akpınar

Kur'ân ehli Konya'da toplandı

Geçtiğimiz hafta (11-13 Haziran 2010) memleketimizde Tefsir Anabilim Dalı Öğretim Elemanları toplantısı vardı. S.Ü. İlahiyat Fakültesi Tefsir Ana Bilim Dalının düzenlediği toplantıda yüzden fazla ilim adamı bir araya geldi. Cuma namazından önce merkez camilerimizden hocalarımız vaaz ederek irşad faaliyetlerine katkıda bulundular. Cumadan sonra Mevlana’nın kurbunda bulunan Bera Otelde toplantı başladı.
İlahiyat Fakültesi dekanımız Prof. Dr. Ahmet Önkal ve Tefsir Ana Bilim Dalı Başkanımız Prof. Dr. Yusuf Işıcık’ın misafirlere hoş geldiniz konuşmaları ile toplantı başladı. Dekanımız, bu yıl, memleketimizin medar-i iftiharı olan İlahiyat Fakültemizin 45. Mezunlar toplantısının yapılacağı müjdesini verdi ve tüm mezunlarımızı toplantıya davet etti.
Açılış konuşmalarından sonra Bir Müfessir Olarak Taberî sempozyumuna geçildi. Hicrî 310 yılında vefat eden İmam Taberî, bir müfessir, bir muhaddis, bir fakîh ve bir tarihçi olarak gündeme geldi. Onun, tefsire dair dökümanı büyük ölçüde ve kendine özgün üslubu ile sistematik bir şekilde topladığı bir Tefsir Ansiklopedisi, bir Tefsîr koleksiyonu mesabesinde olan ünlü ve muhalled eseri Câmiu’l-Beyân adlı eseri çeşitli yönleriyle ele alındı. Çok değerli tebliğ ve müzakereler dinledik. Özetle Kur’ân’ın anlaşılmasına yönelik çalışma yapan hemen herkesin başvuru kaynağı olan rivayet tefsirlerinin en başında sayılan Taberî tefsirinin rivayet ağırlıklı bir dirayet tefsiri olduğu, ancak onun sonraki dönemlerdeki rivayet ve dirayet tefsirlerinden daha farklı özgün bir tefsir olduğuna vurgu yapıldı. Taber’i’nin hem Kur’ân, hem de Sünnet müfessiri olduğu belirtildi. Onun tefsirinde bine yakın rivayetler arasında tercihinin bulunduğuna vurgu yapıldı. Tefsîrinin dilbilimsel yönüne dikkat çekildi, büyük imamın cennet cehennem ahvali ve yedi harf meselesine dair görüşleri tartışıldı. Taberî’nin tarihçiliğine değinildi. Sonuçta İmam Taberî’nin bir sempozyuma sığmayacağı görüldü.
Günün akşamında Konya Müftülüğünün tertiplemiş olduğu Kur’ân’ı Okumaya ve Anlamaya Doğru paneli vardı. Alaaddin Tepesinde Kur’ân’ın anlaşılması ve yaşanmasının gereği bir kez daha ehil ağızlarca gündeme getirildi. Dört ilahiyat fakültesi dekanımızın katıldığı panelde çok önemli mesajlar verildi.
Ertesi günkü oturumlarda Tefsir Ana Bilim Dalının Problemleri masaya yatırıldı.
Sempozyum boyunca bizim not defterimize düşen notlardan bazıları şöyle idi:
Evrensel kulluk için, Kur’ân kesintisiz bir şekilde okunmalı. Ama tefekkür ve tedebbür ile okunmalı. Doğru bir şekilde anlaşılmalı ve gerekleri yerine getirilmeli. Kur’ân’ın ilk muhatapları sahabenin hepsi Kur’ân’ı okuyamıyordu, ama onların hepsi Kur’ân ilkeleri doğrultusunda bir hayat yaşıyorlardı. Onlar, yaşayan Kur’ân’dılar.
Son peygamberden önceki peygamberlerin mucizeleri fiilî/hissî mucizelerdi. Onlar akıl üstü mucizelerdi, ancak onlar tarihseldi. Hz. Musa’nın asasının yılan/ejderha oluşunu herkes görüyordu ancak bu mucize peygamberi ile birlikte sona ermiştir. Hz. Salih’in devesi, Hz. İsa’nın hastaları iyileştirmesi, ölüleri diriltmesi de böyledir. Son peygamberin mucizesi Kur’ân ise, aklî ve evrensel bir mucizedir. Onun mucizeliğini görebilmek için onu derinlemesine düşünmek gerekir.
Önceki Kutsal kitaplardan hiç biri dünyayı Kur’ân kadar sarsmadı ve Kur’ân kadar gündemde kalmadı. Kur’ân’ın bu eşsizliğini görebilmek için onu derinlemesine düşünerek okumak, tekrar tekrar okumak ve Kur’ân’ı hayatla anlamlandırmak gerekir.
Yarın hesap gününde Allah bize, şu tefsiri, bu tefsiri okuyup okumadığımızı sormayacak. Ancak Yüce Allah bize, Kur’ân’ı anlayıp gereklerini yerine getirip getirmediğimizden soracaktır. Bunun için kendimizi Kur’ânlı bir hayatla o sınava hazırlamalıyız.
Kur’ân çok boyutlu bir kitaptır. O kâri/okuyucu nezdinde farklı, müfessir nezdinde farklı, fakîh nezdinde farklı, halk nezdinde farklıdır. Herkes kendi bakış açısı, kapasitesi ve çabası nisbetinde ondan bir şeyler anlayabilir. Burada önemli olan şudur: Her kesim, kendi bakış açısını hâkim konumda görmemeli, merkeze Kur’ân’ı almalıdır.
Kur’ân’ın ilk dönemind,e bugünkü anlamda Kur’ân’ı anlama problemi yoktu. Herkes onun mesajını anlıyor ve müşrikse reddediyor, müslümansa uygulamaya koyuyordu. Bugünkü Kur’ân’ı anlama problemi Kur’ân’ın değil, bizim problemimizdir.
Gerçek anlamda Kur’ân’ı anlamak, yalnızca onun lafzını anlamak değil, onun mesajını hayata taşımaktır. Kur’ân’ın iniş amacı, murad-ı ilahî de budur.
Kur’ân’ın kolaylığı zorluğundadır. Kur’ân kolaylaştırılmıştır, ancak onu gereği gibi anlamak dünyanın en zorlu işlerinden biridir. Bu gerçek, Kur’ân karşısında haddimizi bilmeyi ve onu anlamak için çaba sarf etmeyi gerektirmektedir.
Kur’ân’ı hayatın içerisinde anlamak gerekir. Kur’ân’ın insanlığa sunduğu yasalar, kâinatın yasaları kadar güçlüdür. Bu nedenle her iki kitabı birlikte okuyup yorumlamak gerekir.
Yaşanan din, zamanla topluma benzemeye başlar. Bu yüzden dönem dönem, din anlayışının Kur’ân ilkeleri ile test edilmesi kaçınılmazdır.
Konya bu organizasyonla dolu dolu iki gün geçirdi. Sempozyum sonrası katılımcıların Meram, Akyokuş gezisi ve Cumartesi akşamı kültür merkezindeki Semâ gösterisi ile toplantıya renk katılmış oldu.
Sempozyumu kaçıranlara tebliğlerin kitaplaştırılacağı müjdesini verirken, emeği geçen herkese teşekkür ediyor, benzeri toplantıların kesintisiz devamını diliyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum