Prof. Dr. Ali Akpınar

Prof. Dr. Ali Akpınar

İstanbul'da bir camii derneği

Sancaktepe’de bir camii, Yunus Emre Camii. Yirmi yıldan fazladır aynı cami’de görev yapan bir imamı var. Mehmet Keskin Hoca. Camii hayatın merkezine yerleştirmeliyiz diyerek yola çıkmış ve Peygamber Mescidini model almış bir imam. Medine’deki Mescid-i Nebi, nasıl ki toplumun bütün ihtiyaçlarını karşılamış, çok yönlü görevler ifa etmiştir, günümüz camileri de öyle olmalıdır diyen bir din gönüllüsü.

Yunus Emre Camii, 2010 yaz kurslarında 800 öğrenciye, geziler, ödüllü yarışmalar, kitap okuma ve spor etkinlikleri gibi pek çok konuda çok yönlü olarak eğitim vermiş bir merkez. Bu öğrencilerle kış boyu düzenlediği etüt ve benzeri faaliyetlerle irtibatı kesmemeye çalışan bir okul. Maddî ve manevî ihtiyaç sahipleriyle yakinen ilgilenilen bir ana kucağı, baba ocağı merkez.

Camii öncülüğünde konferanslar, seminerler, kermesler ve hatta sempozyumlar düzenlenmektedir. Camiinin bir de sitesi var. www.yecder.orgCamiinin altı katlı, on beş derslikli büyük bir Eğitim Kültür Merkezi bina çalışması da var.

İşte adı geçen camiinin bu yıl (9 Nisan 2011) II.sini düzenlediği Din Görevlileri Sempozyumu’nabiz de tebliğci olarak iştirak ettik. Diyanet İşleri Başkan yardımcı başta olmak üzere İlahiyat Fakültelerinden, İHL öğretmenlerinden ve Din Görevlilerinden pek çok kişinin katıldığı kapsamlı bir bilgi şöleni idi bu. Şölende bir açılış paneli yanında altı farklı oturum vardı. Bu oturumlarda hizmetin bizzat içerisinde olan insanlar Camii Merkezli Din Eğitimini enine boyuna tartıştı, tecrübelerini paylaştı, hizmet yarışının hız kesmeden sürdürülebilmesi için yapılanları ve yapılması gerekenleri konuştular.

Yapılan konuşmalardan bizim defterimize yansıyanlardan bir kısmını bu yazımızda sizlerle paylaşmayı uygun bulduk:

Dünyaya, doğar doğmaz kulaklarımıza okunan camii sloganı ezanla geldik, bu dünyadan giderken yolumuz yine camiden geçecek. Ne var ki bunlar bizim irademiz dışında gerçekleşen şeyler. Asıl önemli olan ise irademizle camiyle bağlantılı bir hayatın adamı olabilmektir.

Bizim kültürümüzde camilerimiz, külliye modeli ile kurulmuştur. Merkezde camii, onun çevresinde hamam, okul, bedesten, han, aş evleri ve diğer evler şeklinde şehirlerimiz kurulmuştur. İslam şehirlerinde bütün yollar mescidlere çıkar. Çağdaş Arapça’da Câmia üniversite, Külliye ise fakülte demektir. Gerçekten de camiler üniversite ve fakülteler gibi hizmet etmelidir. Eskiden büyük ölçüde bu görevi ifa etmişlerdir. Her bir camii namaz ibadetinin ifası yanında, tefsir, hadis, fıkıh ilminin temel kitaplarının sürekli okunduğu birer fakülte hüviyetinde görevlerini yerine getirmişlerdir.

Kur’ân’da mescidlerin imarından bahsedilir. Caminin imarı hem maddî, hem de manevî olmalıdır. Onun maddî imarı her bakımdan binasının görkemli, estetik, donanımlı bir şekilde yapılması; manevî imarı ise onun çok yönlü hizmetlerin merkezi olmasıdır. Mascid-i Nebînin fonksiyonları, zamanla değişik kurumlara intikal etmiş bile olsa, bu hizmetlerin camii ile irtibatlı yapılması son derece önemlidir.

Kadınlarımız ve çocuklarımız da mescid merkezli bir hayatın adamı olmalı ve camii ile irtibatlı yaşamalıdırlar. Bunun için onların camilere rahat ve huzur içerisinde gelip mesciddeki faaliyetlere katılabilmeleri için gerekenler yapılmalıdır. Camilerimize, çocuklara ve hanımlara yönelik müştemilatlar kazandırmalıyız.

Diyanet çatısı altında tüm dinî oluşum ve hizmetler koordineli çalışmalarla bereketli hizmetler üretmelidirler.

Toplumumuzda yanlış yer eden din adamı algısı düzeltilmelidir. Sen hocanın dediğini tut, gittiği yoldan gitme sözü aslında çıkış itibarıyla doğru bir sözdür. Bu söz, hocanın halka ruhsatlarla fetva verip kendisinin azimetlerle amel etmesiyle ilgili olarak sen hocanın söylediği kolaylık yolunu tut, hocanın takip ettiği azimet yoluna güç yetiremeyebilirsin manasında söylenmiştir. Ancak bugün söyledikleriyle eyledikleri birbirini tutmayan amelsiz hocalar için söylenir olmuştur. Bu algının değiştirilmesi lazımdır. Hocalarımız hep güzel söylemeli, güzel eylemelidir.

İmamlarımız, camii içerisinde sıkışıp kalmamalı; bulundukları mahalle yahut köyün imamı olabilmek için projeler üretmeli ve hizmetlere aktif olarak katılmalıdır. Toplumuzun sürur ve hüzün günlerinde imamlarımız onlarla beraber olmalıdır.

Camilerimizin yanında oluşturulacak hizmet merkezleriyle camiye gelen gelmeyen herkese ulaşılmalıdır. Devletten maaş alıyoruz diye halka hesap vermekten ve halkın ihtiyaçlarını karşılamaktan geri durmamalıyız.

Yapılan anketlerde din görevlilerinin büyük bir kısmı kendini yeterli görmektedir. Bu, son derece yanlış bir anlayıştır. Din görevlisi sürekli kendini yenilemeli, geliştirmelidir.

Din görevlisi adanmışlık duygusuyla hizmet etmeli, hizmete gönlünü koymalıdır. İkbal, Din heyecandır-aşktır der. Din gönüllüsü de aşkın adamı olmalıdır. Din gönüllüsü kendisine hedefler belirlemeli, bu hedeflerin gerçekleşmesi için çalışmalıdır.

Din görevlisi derdi olan adamıdır. Zaten aşk, insanı motive eden derttir. İlahî aşk ise, bütün dertlerin kendisinde sona erdiği derttir.

Din gönüllüsü ibnü’l vakt/zamanın çocuğu olandır. Bugün bir zamane çocukları var, bir de zamanın çocukları var. Biz zamanı boşa harcayan zamane çocukları değil, vaktimizden çok işimizin olduğunun bilincinde koşturan zamanın çocukları olmalıyız.

Sempozyum süresince bayan ve erkek din gönüllüsü hocalarımızdan göz yaşartıcı pek çok hizmet tabloları dinledik. Bu anlatılanlarla Allah’ın izniyle, nasıl olmazların olduğuna/olabileceğine olan imanımızı bir kez daha yeniledik. Tebliğlerin basılıp özellikle din gönüllülerine ulaştırılmasını heyecanla beklediğimizi belirtiyor, bu bilgi şöleninin düzenlenmesinde emeği geçenlere şükranlarımızı sunuyoruz.

Bugün ülkemizde bulunan 80 binden fazla camii ve 120 binden fazla din görevlisine örnek olması dileğiyle. Tabi ki bu örneklikte kadın erkek, genç ihtiyar, din görevlisi cemaat, cemaat olmasa bile dine gönül vermiş herkese büyük görevler düşmektedir.

İstanbul’da bir camii derneği


Sancaktepe’de bir camii, Yunus Emre Camii. Yirmi yıldan fazladır aynı cami’de görev yapan bir imamı var. Mehmet Keskin Hoca. Camii hayatın merkezine yerleştirmeliyiz diyerek yola çıkmış ve Peygamber Mescidini model almış bir imam. Medine’deki Mescid-i Nebi, nasıl ki toplumun bütün ihtiyaçlarını karşılamış, çok yönlü görevler ifa etmiştir, günümüz camileri de öyle olmalıdır diyen bir din gönüllüsü.

Yunus Emre Camii, 2010 yaz kurslarında 800 öğrenciye, geziler, ödüllü yarışmalar, kitap okuma ve spor etkinlikleri gibi pek çok konuda çok yönlü olarak eğitim vermiş bir merkez. Bu öğrencilerle kış boyu düzenlediği etüt ve benzeri faaliyetlerle irtibatı kesmemeye çalışan bir okul. Maddî ve manevî ihtiyaç sahipleriyle yakinen ilgilenilen bir ana kucağı, baba ocağı merkez.

Camii öncülüğünde konferanslar, seminerler, kermesler ve hatta sempozyumlar düzenlenmektedir. Camiinin bir de sitesi var. www.yecder.orgCamiinin altı katlı, on beş derslikli büyük bir Eğitim Kültür Merkezi bina çalışması da var.

İşte adı geçen camiinin bu yıl (9 Nisan 2011) II.sini düzenlediği Din Görevlileri Sempozyumu’nabiz de tebliğci olarak iştirak ettik. Diyanet İşleri Başkan yardımcı başta olmak üzere İlahiyat Fakültelerinden, İHL öğretmenlerinden ve Din Görevlilerinden pek çok kişinin katıldığı kapsamlı bir bilgi şöleni idi bu. Şölende bir açılış paneli yanında altı farklı oturum vardı. Bu oturumlarda hizmetin bizzat içerisinde olan insanlar Camii Merkezli Din Eğitimini enine boyuna tartıştı, tecrübelerini paylaştı, hizmet yarışının hız kesmeden sürdürülebilmesi için yapılanları ve yapılması gerekenleri konuştular.

Yapılan konuşmalardan bizim defterimize yansıyanlardan bir kısmını bu yazımızda sizlerle paylaşmayı uygun bulduk:

Dünyaya, doğar doğmaz kulaklarımıza okunan camii sloganı ezanla geldik, bu dünyadan giderken yolumuz yine camiden geçecek. Ne var ki bunlar bizim irademiz dışında gerçekleşen şeyler. Asıl önemli olan ise irademizle camiyle bağlantılı bir hayatın adamı olabilmektir.

Bizim kültürümüzde camilerimiz, külliye modeli ile kurulmuştur. Merkezde camii, onun çevresinde hamam, okul, bedesten, han, aş evleri ve diğer evler şeklinde şehirlerimiz kurulmuştur. İslam şehirlerinde bütün yollar mescidlere çıkar. Çağdaş Arapça’da Câmia üniversite, Külliye ise fakülte demektir. Gerçekten de camiler üniversite ve fakülteler gibi hizmet etmelidir. Eskiden büyük ölçüde bu görevi ifa etmişlerdir. Her bir camii namaz ibadetinin ifası yanında, tefsir, hadis, fıkıh ilminin temel kitaplarının sürekli okunduğu birer fakülte hüviyetinde görevlerini yerine getirmişlerdir.

Kur’ân’da mescidlerin imarından bahsedilir. Caminin imarı hem maddî, hem de manevî olmalıdır. Onun maddî imarı her bakımdan binasının görkemli, estetik, donanımlı bir şekilde yapılması; manevî imarı ise onun çok yönlü hizmetlerin merkezi olmasıdır. Mascid-i Nebînin fonksiyonları, zamanla değişik kurumlara intikal etmiş bile olsa, bu hizmetlerin camii ile irtibatlı yapılması son derece önemlidir.

Kadınlarımız ve çocuklarımız da mescid merkezli bir hayatın adamı olmalı ve camii ile irtibatlı yaşamalıdırlar. Bunun için onların camilere rahat ve huzur içerisinde gelip mesciddeki faaliyetlere katılabilmeleri için gerekenler yapılmalıdır. Camilerimize, çocuklara ve hanımlara yönelik müştemilatlar kazandırmalıyız.

Diyanet çatısı altında tüm dinî oluşum ve hizmetler koordineli çalışmalarla bereketli hizmetler üretmelidirler.

Toplumumuzda yanlış yer eden din adamı algısı düzeltilmelidir. Sen hocanın dediğini tut, gittiği yoldan gitme sözü aslında çıkış itibarıyla doğru bir sözdür. Bu söz, hocanın halka ruhsatlarla fetva verip kendisinin azimetlerle amel etmesiyle ilgili olarak sen hocanın söylediği kolaylık yolunu tut, hocanın takip ettiği azimet yoluna güç yetiremeyebilirsin manasında söylenmiştir. Ancak bugün söyledikleriyle eyledikleri birbirini tutmayan amelsiz hocalar için söylenir olmuştur. Bu algının değiştirilmesi lazımdır. Hocalarımız hep güzel söylemeli, güzel eylemelidir.

İmamlarımız, camii içerisinde sıkışıp kalmamalı; bulundukları mahalle yahut köyün imamı olabilmek için projeler üretmeli ve hizmetlere aktif olarak katılmalıdır. Toplumuzun sürur ve hüzün günlerinde imamlarımız onlarla beraber olmalıdır.

Camilerimizin yanında oluşturulacak hizmet merkezleriyle camiye gelen gelmeyen herkese ulaşılmalıdır. Devletten maaş alıyoruz diye halka hesap vermekten ve halkın ihtiyaçlarını karşılamaktan geri durmamalıyız.

Yapılan anketlerde din görevlilerinin büyük bir kısmı kendini yeterli görmektedir. Bu, son derece yanlış bir anlayıştır. Din görevlisi sürekli kendini yenilemeli, geliştirmelidir.

Din görevlisi adanmışlık duygusuyla hizmet etmeli, hizmete gönlünü koymalıdır. İkbal, Din heyecandır-aşktır der. Din gönüllüsü de aşkın adamı olmalıdır. Din gönüllüsü kendisine hedefler belirlemeli, bu hedeflerin gerçekleşmesi için çalışmalıdır.

Din görevlisi derdi olan adamıdır. Zaten aşk, insanı motive eden derttir. İlahî aşk ise, bütün dertlerin kendisinde sona erdiği derttir.

Din gönüllüsü ibnü’l vakt/zamanın çocuğu olandır. Bugün bir zamane çocukları var, bir de zamanın çocukları var. Biz zamanı boşa harcayan zamane çocukları değil, vaktimizden çok işimizin olduğunun bilincinde koşturan zamanın çocukları olmalıyız.

Sempozyum süresince bayan ve erkek din gönüllüsü hocalarımızdan göz yaşartıcı pek çok hizmet tabloları dinledik. Bu anlatılanlarla Allah’ın izniyle, nasıl olmazların olduğuna/olabileceğine olan imanımızı bir kez daha yeniledik. Tebliğlerin basılıp özellikle din gönüllülerine ulaştırılmasını heyecanla beklediğimizi belirtiyor, bu bilgi şöleninin düzenlenmesinde emeği geçenlere şükranlarımızı sunuyoruz.

Bugün ülkemizde bulunan 80 binden fazla camii ve 120 binden fazla din görevlisine örnek olması dileğiyle. Tabi ki bu örneklikte kadın erkek, genç ihtiyar, din görevlisi cemaat, cemaat olmasa bile dine gönül vermiş herkese büyük görevler düşmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.