Türkiye’nin geleceği

On bin kişi ve Türkiye’nin geleceği

Ankara nüfusu şu anda onbin kişi daha artmış durumda.

Bu onbin kişi aslında Türkiye’nin önümüzdeki dört yılda nasıl yönetileceğine dair bizlere ipucu verecek adamlardan oluşuyor…

Evet, bu onbin kişi son on beş gündür Parti genel merkezlerinin önünde geceli gündüzlü bekleyen aday adaylarından başkası değil.

Oteller, restorantlar, kahveler, taksiciler bu durumdan oldukça memnun….

Onlar “Son zamanlarda oldukça düşen işlerimiz ağabeylerimiz ablalarımız sayesinde açıldı” diyorlar.

Yani aday adayları daha vekil olmadan bereketi getirdiler Ankara’ya !

İnşallah seçilince de Türkiye’ye bereketi, bolluğu, adaleti ve mutluluğu getirirler.

Gelelim aday adaylarının durumuna….

Aday adaylarının neredeyse hepsi oldukça umutlu.
Ben kesinlikle adayım diyorlar, yani iddialılar…

Siyasetçi de iddialı olmalı değil mi?

Gerçi bazıları da mütevaziliği elden bırakmıyor…

“Her şey olabilir, hakkımızda hayırlısı” diyorlar.

İddialı olanların gerekçeleri ise oldukça çeşitli…

Kimi “ben bu partinin temel yapı taşıyım, en az otuz yıldır bu parti için gönlümü, hatta icabında canımı ortaya koydum” diyor.

Kimi “ ben seçileceğime inanıyorum, çünkü çok iyi elektrik aldım komisyondan, sordukları bütün soruları da bildim” diyor.

Bazıları da “beni aday yapmaz, başkasını aday yaparlarsa o şehirden oy moy alamazlar, kendileri bilir” diyerek parti yöneticilerine mesaj yolluyorlar.

Aslında bu son cümle çok mu çok önemli.

Bu seçimde partilerin alacakları oy liderlerin performansından çok aday ve adayların performansı bağlı olacak gibi.

Çünkü bu saatten sonra liderlerin göstereceği performans çok etkili olmayacak diye düşünüyorum geçen seçimlerden farklı olarak.

Onlar genel politikalarını, seçim vaadlerini halka anlatacaklar muhakkak, ancak vatandaş bu sefer bu vaadlerden ve liderlerden daha çok kendini temsil edecek adaylara bakacaktır.

Şehirlerinde sevilen, itibar gören, şehrin ve ülkenin sorunlarına vakıf adayları ilk sıralara koyan siyasi partiler bu seçimde oy oranlarını muhakkak ki daha da artıracak.

Özellikle büyük şehirler dışında diğer illerde de adayların illa ki üniversite mezunu ya da iş adamı, üst düzey bürokrat ya da akademisyen olması gerektiğini düşünen siyasi partilere uyarılar sık sık geliyor.

Vatandaş, liderlere, “bizim burada aday olacakları bu şehrin ‘tutması’ gerekli, bizimle teması olan, bizim derdimizi anlayan, bizim dilimizi konuşan adaylar istiyoruz” diyor.

“Eğer senin göndereceğin bürokrat, akademisyen ya da iş adamı bunları becerebilecekse buraya gönder, yoksa gönderme” diyor.

Lidere kısaca diyor ki, “tamam seni severim, sayarım ancak 12 Haziran Seçiminin sonucunu senin performansın değil, adayının performansı belirleyecek…”

Anlaşılan o ki, 12 Haziran’da gazete ve televizyonlarda liderlerden çok adaylar konuşulacak, çok ilginç ve Türk siyasetine taze kan getirecek adaylar olacak.

Vatandaşın beklentisi giderek sıradanlaşan ve giderek monotonlaşan siyaset dilini yeniden canlandıracak adaylara ihtiyaç duyulduğu gerçeğini ortaya koymakta.

Yeni şeyleri yeni bir üslupla söyleyen adaylar bu ülkede son yıllarda iyice boğucu hale gelen siyasete biraz nefes aldıracaktır…

Tabii bütün bunların olup olmayacağı bu akşam YSK’ya verilecek listelere bağlı….

Haydi hayırlısı… 

Önceki ve Sonraki Yazılar