Hak-Hukuk-Hakim

Hak, ‘bir emek veya oluş karşılığı alınması gereken/kazanılan şey’dir. Hak, ‘adalet’ demektir. Hak, ‘insaf’ demektir. Hak, ‘doğru’ demektir; ‘Gerçek’ demektir. Hak, ‘doğruluk’ demektir; ‘gerçeklik’ demekti.Hukuk, ‘haklar’, ‘haklar ilmi’ demektir.Hakim, ‘haklar ilmi ile uğraşan kişi’dir. Hakim, ‘hak dağıtan kişi’dir; ‘hak dağıtması gereken, hak dağıtması beklenen kişi’. Hakkı bilmeyen hakimlere de Yunus Emre’den kinaye ‘madem hak tanımazsın bu nice hakimliktir’ diyebiliriz pekalâ.Hukuk, ‘hakimin ağzından çıkan şey’ demek değildir. Evet hakimin ağzından hak çıkmalıdır ancak; yine de, tanım gereği, hukuk, ‘hakimin ağzından çıkan’ değildir. Hakimin ağzından çıkanın da hukuka uygunluğuna bakmak gerekir. Mahzar Osman’a “Filan size deli diyor efendim” demişler. Üstad cevaben: “Onun bana deli demesi önemli değil. Ben ona bir ‘deli’ dersem o zaman yandı” buyurmuş. Bu örnekten kinaye, nevpeyda hukukçular acaba hukuku, tıbbın delilikle ilgilenen bir alt şubesi gibi mi vehmetmektedirler?Hak, ‘bir emek veya oluş/bulunuş karşılığı alınması gereken/kazanılan şey’ ise, bu kazanımı tayin eden kimdir, takdir eden kimdir? Bir bireysel otorite (monark) midir? Bir heyet midir? Bir kurum mu? Yetkisini nereden almaktadır. Kendisini neye nispet etmekte; neye dayanmaktadır?Bilirsiniz, ‘Hak’ aynı zamanda Allah (cc) demektir. Öyleyse hakları tayin eden de Hak olmalı değil midir? Birey hem Hakkı reddedip hem de haktan bahsederse bu ne menem bir şey olur? Ona demezler mi ki: “Senin ölçütün/mîzanın nedir? Neye göre haktan bahsediyorsun?” Hakkı tanımayan birinin mîzanının kendi heva ve hevesinden veya kendince üstün bellediği bir beşerin heva ve hevesinden başka bir şey olması mümkün müdür? Bunlar helvalarını acıkınca yemezler mi? Biz bunları binlerce yıldır iyi biliriz. Bunlar Hz. Adem’den beri böyledirler. Helvalarını yaparlar. Sonra onu ulularlar, ulularlar. İhtiyaç duydukları zaman da, tutar, yerler. Bir milletin hayat çizgisinde önce gelen kuşakların sonraki kuşakların iradesine, sırf kendi heva ve hevesleri çerçevesinde ipotek koyması hangi mantıkla haklı gösterilebilir? Ne demek efendim “Bu düzeni kuranlar böyle buyurmuşlar; böyle kurmuşlar. Kurucu irade böyle gerektiriyor”? Ne demek efendim: “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez”? Madem ki din söz konusu değildir ve madem ki ahiret/maneviyat vb hayatımıza yön veremez; o vakit, bizden önceki kuşakların bizim bu günümüzü ve yarınımızı şekillendirmelerine nasıl müsaade ederiz! Onların böyle bir müdahaleye ne hakları var! Onlar öldüler gittiler! Toprak oldular! Yok oldular! Hiç yaşamamış gibi oldular! Bir daha da var olmayacaklar! Öyle değil mi?.. Yoksa tekrar var olacaklar mı? Yoksa biz hesaplaşacak mıyız? Yoksa bizim üzerimizde hakları mı var? Yoksa, biz onlara borçlu muyuz? Efendim, efendim? Yoksa, siz dine/ahirete mi inanıyorsunuz, efendim? O halde, şu lahana turşusu misali dînî hayat düşmanlığı ne demek oluyor. Haa belki biz, aynı dinin mensupları değilizdir ve sizin dininiz öyle gerektiriyordur. O zaman da mert olun, delikanlı olun ve çıkın “biz Müslüman değiliz” deyin; “Müslümanlıktan hazetmiyoruz; Onu yok etmeye kararlıyız” deyin. Bu mertliği göstermiyorsanız şereflilik iddianız ayakları yerden kesik bir iddia olur.. “…dinsel nedenlerle türbanla boyun ve saçların örtülmesine resmi daire ve üniversitelerde serbestlik tanınması, bir tür yönlendirme ve bir anlamda zorlama olup...” Neymiş efendim: ‘Serbestlik tanınması’, ‘zorlama’ymış. ‘Serbestlik’, ‘zorlama’ ile tarif edilmişse ağızlar açık kalmaz da ne olur! Başka bir garabet de cinsel nedenlerle açarsak álâ, dinsel nedenlerle kaparsak suç. Bu mantık yürütme biçimi ancak ar damarı çatlamışlıkla veya insanları bir şeyden anlamaz öküzler yerine koymakla izah edilebilir.Vaklav Havel bir rejim tarif ediyor, bakın bakalım tanıdık gelecek mi: “Bu sistemde bürokratik devlet mekanizmasına halkçı hükümet adı takılır… Bireyin ayaklar altına alınması onun nihai kurtuluşu olarak nitelenir. Anlatım özgürlüğünün yokluğu en üst dereceden özgürlük olarak nitelenir. Bağımsız düşüncenin yasaklanması, dünya görüşlerinin en bilimseli olarak anlatılır… Çünkü rejim kendi yalanlarının tutsağıdır. Her şeyi tahrif eder, değiştirir bu rejim”. (Hasan Cemal’in 24 Nisan 2005 tarihli Milliyet’teki köşesinden)Ne yaparlarsa yapsınlar, akın kara, karanın ak olarak tarif edilmesi bitik zihniyetli oligarşik yapılanmayı ayakta tutmaya yetmeyecektir.Ey hakikatin çocukları! Hukukçulukları atanmışlıklarından menkul bir kısım zevatın sözleri hukukla ve ilimle alakalı değildir. Müsterih olun! Biz haklıyız. Biz doğru yerde duruyoruz. İlimse, bizde; insafsa, bizde; adaletse, bizde; iz’ansa, bizde; vicdansa, bizde; dirilikse, bizde. Onlarda olan sadece, “hayat süren leşler” olma vasfı. Evet bugün onlar kuvvetli gibi duruyorlar ve bu kuvvet vehimlerinin verdiği densiz cür’etle, kâh ülkemizi İslamsızlık’la tanımlama gayretine düşerek, kâh haklarımızı ebediyen kaybettiğimizi söyleyerek akıllarınca psikolojik savaş yürütüyorlar ve morallerimizi çökertmeye çalışıyorlar. Morallerimiz diri olmalıdır çünkü; hakikat bizdedir, çünkü; halk bizdedir, çünkü; biz hak ve Hak davasının erleriyiz. Morallerimiz diri olmalı ve her vesile ile, meşru her yol ile haklarımızı gündemde tutmaya ve talep etmeye devam etmeliyiz. Er geç hakikat üstün olacaktır. Başka bir ihtimal yoktur!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.