Devenin, keçinin, horozun hikâyesidir

İnternette gezinirken tevafuken bir dosyaya rastladım. Gönül Bahçesi 2001 diye. İlk sahifesine göz atıp geçecektim. Öyle güzel bir örnek dikkatimi çekti ki okumadan geçemedim. Bunu sizlerle de paylaşmak istedim. Yıl 1258. Hülagu Han her tarafı yakıp yıkıyor ve Bağdat kapısına dayanmış. Gittiği yerde taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmamasıyla ünlü. Gelip şehrin kapılarına dayandığında haber gönderiyor ve buranın ulularıyla konuşmak isterim diyor. Bir tek talip yok. Çünkü gidenin kellesi gelecek. Herkes canından korkuyor. Sonunda henüz yirmi yaşlarında, ama ilimde önde, Kadıhan ismindeki alim bir genç “ben giderim” diyor. “Yalnız bir şartım var. Bana bir deve, bir keçi, bir de güzel öten bir horoz vereceksiniz.” İstekleri hemen son arzusuymuş gibi karşılanıyor. Genç yola çıkıyor ve Hülagu Han’ın çadırına varıyor. Hayvanları dışarıda bırakıyor, içeri giriyor. Tanıtıyorlar. “Müslüman âlim” budur diyerek. Hülagu bakıyor, beğenmiyor. “Boy yok, sakal yok, bu ne biçim âlim!” diyor. “Gönderecek senden daha iyi birini bulamadılar mı?” diye de gürlüyor. Kadıhan gayet sakin cevap veriyor. “Seninle görüşmek için iri yarı birini bekliyorsan dışarıda bir deve var getirsinler. Sakalı olan birini âlim sanıyorsan yaşlı bir teke dışarıda, onu da getirsinler. Eğer ses istiyorsan en iyi öten horoz kapıda, onu da alalım” diyor. Hülagu şaşkın şaşkın bakıyor. Anlaşılıyor ki gelen yaman biri. Dış görünüş ne kadar da yanıltıcı aslında.“Otur bakalım sen göründüğün gibi değil yaman birine benziyorsun” diyor ve ilk soruyu soruyor. “Söyle bakalım” diyor. “Ben neden buradayım, sen neden buradasın?” Kadıhan bu soruya şöyle cevap verir: “Seni buraya biz getirdik. Bizim amellerimiz getirdi. Nimetlerin kıymetini bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki, mal mülk peşine düştük, zevk-ü sefaya daldık. Cenab-ı Hak da verdiği bu nimeti almak üzere seni gönderdi.” İkinci sorusunu sorar. “Peki ben ne zaman geri dönerim?” “O da yine bize bağlı, benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, nimetin kıymetini bilir, zevk-ü sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen geri gidersin!”Hikâyenin bir de evveli var. Hülagu Han Bağdat üzerine yürüdüğü sırada Abbâsî Devleti’nin başında Halife Musta’sım bin Müstensır bulunuyor. Dinine çok bağlı ve Sünnî idi. Ama uyanık biri değil. Çevresinden fazla haberi olmayan; dostunu düşmanını bilmeyen biri. Saf bir Müslüman. Şimdikiler gibi. Her söylenene inanıp, arkasına düşüp gidenler gibi. Veziri İbn-i Alkami ise Şiî olup, halifeye sadık değildi. Riyakâr biri. Amacı Abbâsîleri devirip Şiî devleti kurmak. Manzara ne kadar da ülkemize benziyor.Bu yüzden Moğol Hükümdarı Hulâgü’nün Bağdat’ı almasını, kendisini de vezir olarak atamasını istiyor. Yine Şiî olan Nâsırüddîn Tûsî de Hulâgü’nün müşaviri idi. Beraberce Hulagü hanı Bağdat’ı almaya teşvik ediyordu. İşler ikisi arasında dönüyor. Gayelerine ulaşabilmek için biri Halife’yi, diğeri Hulâgü’yü yönlendiriyordu. Nâsırüddîn Tûsî’nin yönlendirmesi ile Hulâgü Bağdat’a saldırdı. Elli gün muhasaradan sonra vezir İbn-i Alkami, Halife’ye “Ben kendisini ikna ederi”, diyerek barış için Hulâgü’nün yanına gitti ve onunla, Bağdat’ı aldığında kendisini vezir yapması için gizlice anlaştı. Halife’ye; “Teslim olursak serbest bırakılacağız” diyerek yalan söyledi. Bu hileden sonra teslim olan halife esir alınarak yanındakilerle beraber îdâm edildi. Ayrıca, dört yüz binden fazla Müslüman kılıçtan geçirildi. Dicle nehri günlerce kırmızı aktı. Sonra da milyonlarca el yazması İslâm kitabı Dicle Nehrine atıldı ve bu defa da nehir günlerce mavi aktı. Peygamberimizin hatırası olarak saklanan mübarek emanetler Hırka-i Saadet ve Asâ-yı Nebî yakılıp külleri Dicle’ye atıldı. Beş yüz yirmi dört senelik Abbasî Devleti yok oldu, gitti. İşte önemsiz olarak kabul edebileceğimiz, iki kişinin yol açtığı felâketler. Bu hikâyede ibret alınacak çok şeyler var. Kırım Hanlığı’nı Rusya ile dostluğu yıktı. Osmanlı Avrupa’ya özenince, benzemeye çalışınca yıkıldı. Biz bu örnekler yokmuş gibi var sayıp Kur’an-ı Kerim’de “dost edinmeyiniz” denilenlerle dost olma çabası içerisindeyiz. Emevi Devleti’nin yıkılıp Abbasi Devleti’nin kurulmasında önemli rolü olan Ebu Müslim Horasani’ye, Emevi Devleti’nin yıkılmasının sebebi sorulduğunda şu cevabı verdi: Dostlarını uzaklaştırdılar; düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırdıkları düşmanları dost olmadı ama, uzaklaştırdıkları dostları düşman oldu.” Tarih ibret alınsaydı, hiç tekrarlanır mıydı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.