Can Dündar’ın Yeni Belgeseli

"Başka bir aşk istemez, aşkınla çarpar kalbimiz/Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz/Gül ki sen, neşenle gülsün ay, güneş, toprak, deniz/Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz..."

Mısralarıyla başlayan Mülkiye Marşı Fahir Atakoğlu tarafından yeniden düzenlenmiş, daha ritmik, daha canlı bir hal almış.

Geçtiğimiz Perşembe günü  katıldığımız, Can Dündar’ın hazırladığı “Mülkiye Belgeseli”nin ilk gösteriminde ediniyoruz bu sıcak bilgiyi.

Bir zamanlar Hukuk Başlangıcı, Sosyoloji gibi ortak  dersleri aldığımız Büyük Amfi’de yapıldı ilk gösterim.

Okula başladığım ilk gün aklıma geldi. Okulun hemen girişindeki en büyük sınıftı burası.

Şimdiki adı ise Aziz Köklü Konferans Salonu.

Salonun ön tarafında Mülkiye’nin ak saçlı hocaları yerlerini almışlar. Yanlarında Türkiye’de isim yapmış Mülkiyeli sanatçılar, yazarlar ve siyasiler var. En arkada ise Genç Mülkiyeli öğrenciler, kimisi yer bulmuş, büyük bir çoğunluğu ise ayakta.

Mülkiyeliler Birliği tarafından hazırlatılan belgesel Şubat ayında ekranlara gelecek. Hangi kanalda yayınlanacağı daha kararlaştırılmamış. Ancak çok rağbet göreceği kesin. Çünkü Mülkiye belgeseli yalnızca bir okulun tarihini değil, bir imparatorluğun çöküş dönemini,  cumhuriyetin kuruluşunu ve günümüze kadar yaşadığı önemli olaylarını anlatan 148 yıllık bir tarihi kapsıyor.

İlk konuşmacı Mülkiyeliler Birliği Başkanı Ali Çolak belgeselin hazırlatılmasındaki ana amacı şu şekilde açıklıyor; “Üretilmesine Mülkiye’nin de katkıda bulunduğu toplumsal değerlerin özellikle genç kuşaklara aktarılmasını sağlamak, Mülkiye’nin Türkiye tarihindeki yerini ve üstlendiği işlevleri tartışmak, bir yandan geleneğini sürdürürken diğer yandan kendini çağın gereklerine uygun olarak yenileme potansiyelini ortaya koymak.”

Uzun süredir Mülkiye’nin Dekanlığıe’nı yapan Celal Göle ikinci konuşmacı. O da, bu hazırlanan belgeselin her yıl okul başlangıcında yeni kaydını yaptırmış Mülkiye öğrencilerine gösterileceği müjdesini verdi bizlere.

148 Yıl 160 Dakikaya Sığdı

Ardından Can Dündar belgesel hakkında birkaç önemli ayrıntıyı dile getiren bir konuşma yaptı. 148 yılı 160 dakikaya sığdırmak gerçekten zor oldu. Mülkiye gibi bir okulun tarihini yansıtmak hem cesaret hem de başarı gerektiriyordu, çünkü zor beğenen bir camiadır Mülkiyeliler diyor Can Dündar ilk gösterimden önce yaptığı konuşmasında ve devam ediyor. Mülkiye gibi tarihi Cumhuriyetten bile eski bir kurumun belgeselini yaparken çok  zorlandıklarını da söylüyor. Özellikle de görüntülü belgeler konusunda.

Ve ekliyor, şakayla karışık: “Görüntülü belgeleri en çok Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri’nden bulduk” diye.

Gösterime geçilmeden bir küçük not daha aktarıyor Can Dündar.

Belgesel 4 bölümden oluşmuş. İlk bölüm, Mülkiye’nin kuruluşundan Ankara’ya gelişine kadar olan bölüm. Yani Osmanlı’nın son dönemleri, Cumhuriyet, tek partili dönem. İkinci bölüm, 1960 darbesine kadar, üçüncü bölüm 12 Eylül 1980’e kadar ve dördüncü bölümde 1980’den günümüze kadar Mülkiye anlatılıyor. Belgeselde pek çok Mülkiyeli bürokrat, siyasetçi, yazar, şairle konuşulmuş. 

Mülkiye İstanbul’dan Ankara’ya Taşınır

İlk gösterimde ikinci bölümün izlenmesi kararlaştırılmış.

Takdir büyüklerin dedik ve biz de izlediğimiz ikinci bölümden aklımızda kalanları aktarmak üzere aldık kalemi elimize.

Mülkiye İstanbul’dan Ankara’ya taşınınca hocaların pek çoğu İstanbul’da kalır.

Bu nedenle ilk dönemlerde sıkıntı yaşanır. Derslere ilk zamanlarda, üst düzey bürokratlar, bakanlar girer.

Onlardan biri de Mahmut Esat Bozkurt’tur. Sadun Aren’in söylediğine göre Mahmut Esat Bozkurt derslere hiç ayık gelmezmiş. Bütün meseleleri de hep iktisada bağlarmış, hatta neden komünist olunmazın cevabı da kendisine göre ‘iktisat’mış.

İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı yıllardır, bu nedenle de Mülkiye de açlık ve yokluğu çekmektedir. Mülkiye’de 400 öğrenci vardır ve bunların çoğu günlerini yarım ekmekle geçirirler.

Bir de bu dönemde Naziler’den kaçan ve Mülkiye’ye gelen hocalar vardır. Onların özellikle saha araştırmacı tekniği Mülkiye’de önem kazanır.

Mülkiye bir erkek okuludur o döneme kadar.

Daha sonra Emniyet Amirliği yapacak Fehriye Ayata Mülkiye’nin ilk kız öğrencisidir. 1940’lı yılların başında gelir. O döneme kadar  Mülkiye Balosu’nda dans edecek erkek öğrenciler provaları birbiriyle yaparlarmış. Dans öğrenmenin ikinci gerekçesi ise, dışişlerinde görev alacak, yurtdışına gidecek öğrencilerin yabancılık çekmemesiymiş.

Bir Mülkiye Balosu’nda dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’yla dans eden Fehriye Ayata,  ilk önce Başbakan’ı dansa kaldırmaya gittiğinde azar işittiğini, beş dakika sonra Saraçoğlu’nun onu dansa kaldırdığını söylüyor. Bu bir nezaketsizlik olarak algılandı sanırım diyor.

Harbiyeliler, Mülkiyelileri Palaskalarla Döverdi

Mehmet Şevket Eygi de Mülkiyelidir bilmeyenlere duyurulur. “Ama ben bu eğlencelerin hiç birine katılmazdım, şunu da belirtmeliyim ki, Mülkiye’de farklı görüşler de olsa herkes birbirine saygılıydı. Mesela okulun yurdunun altında bir mescit vardı, hatta takunyalar bile mevcuttu’ diyor Eygi. 

Altan Öymen ‘Mülkiye-Harbiye’ çekişmesine dikkat çekiyor. O dönemin en önemli olaylarından biri de  basketbol maçlarıydı. Özellikle de Mülkiye-Harbiye maçları çok çekişmeli geçerdi.

Hatta sonu çoğu defa kavgayla biterdi. “Tabii dayağı hep biz yerdik çünkü onların palaskaları vardı” diyor Bülent Daver Hoca da. 

Mümtaz Soysal asistanlık meselesini anlatıyor. “Mülkiye’de Anayasa kürsüsünde asistan olmak istiyordum, gittim Yavuz Abadan’a asistan olmak istiyorum” dedim. Hoca, “Sen Amme İdaresi Enstitüsü’nde asistan ol, oranın maaşı daha iyi” dedi. Sonradan gördüm ki, Anayasa kürsüsüne Nermin Abadan alınmış.

Daha sonraki yıllara  damgasını vuracak, mısralarını pek çok kişinin ezberleyeceği  meşhur şairler de bu yıllarda Mülkiye’den geçer. Cemal Süreyya(1954), Sezai Karakoç (1957), Ece Ayhan (1958) gibi büyük şairlerin okuduğu bir dönemdir 50’li yıllar.

50’li yıllar aynı zamanda tek partili iktidarın yerini çok partili döneme bıraktığı ve Demokrat Parti’nin ülkede estiği bir dönemdir. Demokrat Parti ezici bir çoğunlukla iktidar olmuş ve Adnan Menderes Başbakanlığı’nda kurulan hükümette 5 Mülkiyeli bakan da yer almıştır.  Ama Menderes’in Mülkiye ile arası hiçbir zaman iyi olmayacaktır. Hatta bir grup Mülkiyeli akademisyenin çıkardığı Forum dergisinde çok sert eleştiriler hükümeti zor duruma sokacaktır. Yazarlar Şerif Mardin, Mümtaz Soysal, Azis Köklü, okulun dekanı Turhan Feyzioğlu ve birkaç akademisyen muhalefet partisi gibi davranmaktadır.

Bardağı taşıran son damla ise Turhan Feyzioğlu’nun okulun açılış konuşmasında yaptığı ve Başbakan’ı eleştirerek açıktan cephe aldığı sert  konuşmadır.

Bundan sonra Feyzioğlu görevinden alınır.

Okulda protestolar başlar. Öğrenciler okulu boykot eder.

Boykotta çok ilginç isimler vardır.

Ünsal Oskay boykot sonrası kaçarken “gül” adlı pasta salonuna girer ve eşiyle orada tanışır. Keşke o pasta salonuna girmez olaydım diye espri yaparken, belgeseli izleyen genç Mülkiyeliler de kahkahayı patlatıyor bu arada.

Yine Uğur Mumcu, bildiriyi dağıtanlardan bir diğer öğrencidir, Hukuk Fakültesi’nden. Hikmet Çetin, CHP Gençlik Kolları’nın önemli simalarından biri olarak Mülkiye’de öğrencidir..

Hatta okulu polisler çevirdiğinde, İsmet İnönü’nün evine gider, İnönü kahvaltı masasındadır, o olayı anlatırken İnönü sürekli sormaktadır “Sen aç mısın? Bunlar o kadar önemli değil”

Okulda yaralı öğrenciler vardır. Duvarlarda kurşun delikleri.

Okul yönetimine o deliklerin bir an önce kapatılması gerektiğini bizzat Menderes telefonla bildirir. Okul yönetimi o delikleri Mülkiye’nin şanı diye kapatmak istemez. Menderes ise bunu bir kara leke olarak gördüğünü ifade eder. “Mülkiye’yi kapatır, Konya’da bir Hukuk fakültesi açar, öğrencileri de oraya yerleştiririz” tehdidini de savurur.

İkinci Bölüm burada bitiyor. Diğer bölümler ise muhakkak ki, daha renkli ve daha çok görüntülü belgeye dayalı diye tahmin ediyorum. Çünkü meşhur 68 Kuşağı, 70’li yıllar, 12 Mart Muhtırası, Yöncüler, 12 Eylül ve daha pek çok olay ve tarihe tanıklık etmiş pek çok Mülkiyeli bu dönemde.

Daha önce de değindiğim gibi Mülkiye’nin tarihi aslında Türkiye’nin tarihi.

O yüzden belki de “Mülkiye demek, Türkiye demektir” sloganı bu kadar anlamlı.
Can Dündar tarihi belgesel alanında yine güzel bir işe imza atmış.

Her ne kadar siyasal olaylar biraz taraflı ela alınmış olsa da, bir tarih hayat bulmuş kaleminde.

Darısı diğer okulların başına.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar