2023 Vizyonunda Yükseköğretimi Düşünmek (II)

Geçen haftaki yazımızda Yükseköğretim sisteminin kapsamlı bir reforma ihtiyaç duyduğunu yazmıştık. Hükümetin, Yükseköğretim Kurulunun ve Eğitimciler Birliği Sendikasının ayrı ayrı çalışma içinde bulunduğunu, Eğitimciler Birliği Sendikasının bir çalıştay ile bu alandaki ortak aklı harekete geçirmeye çalıştığını ifade etmiştik.

Bu haftaki yazımız geçen haftanın bir devamı niteliğinde olacak.

Genel hatları Yükseköğretim reformunun temel parametrelerini aşağıdaki şekilde tasnifi mümkündür;

İlk olarak Yükseköğretim Kurumları, hizmet sunumundan özelikle de sağlık hizmeti sunumundan vazgeçmelidir. Eğitim-öğretime öncelik vermelidir. Araştırma işlevi için ise spesifik konuya indirgenmiş faaliyet alanı ile,  özel olarak kurgulanmış örgüt yapısı ile Batıda örneklerini çokça gördüğümüz Araştırma Merkezleri veya Araştırma Üniversiteleri kurulabilir, kurulmalıdır. Ancak bu merkezler/üniversiteler kitlesel eğitim öğretim yapmamalıdır. Araştırma Merkezleri veya Araştırma Üniversitelerinde eğitim öğretim yalnızca nitelikli araştırmacı temininin bir boyutu olarak değerlendirilmelidir. Tekraren ifade ediyorum ki, araştırma üniversiteleri kesinlikle kitlesel eğitimin sayılarının cazibesine kapılmamalıdır.

İkinci olarak, yükseköğretim sisteminin üst yönetiminin Bakanlık olarak örgütlenmesi ve üniversitelerimizin Yükseköğretim Bakanlığının ana hizmet birimlerini oluşturması düşünülebilir. Yükseköğretim Kurulu ise genel kamu yönetiminde örneklerini çokça gördüğümüz Regülatör  Yapı (EPDK, RTÜK, vb.) olarak kurgulanmalıdır. Standart belirleyen ve bu standartları denetleyen bir kurul olarak işlev görmelidir.

Üçüncü olarak, üniversiteler, eğitim öğretime ağırlık verirken, bir üniversitenin belli bir alanda ihtisaslaşması teşvik edilmelidir. Sosyal Bilimler, Temel Bilimler, Sağlık Bilimleri ve Mühendislik alanında İhtisas Üniversiteleri kurulmalıdır. İstanbul, Gazi, Ankara, Selçuk, Erciyes, Uludağ, Akdeniz Üniversiteleri gibi üniversiteler acilen bölünerek yönetilebilir büyüklüğe indirgenmelidir.

Rektör seçimi ile ilgili olarak, üniversitelerimizin çalışma barışını bozan, akademisyenlerimiz arasında husumet üreten, atama makamı için bir bağlayıcılığı olmayan, anlamsız ve faydasız bir yöntem olarak rektörlerin bir kısım öğretim elemanlarınca seçilmesi uygulamasından vazgeçilmelidir. Bakanlık müsteşarlarının atanmasında kullanılan Üçlü Kararname veya Vali, Genelkurmay Başkanı gibi bazı üst düzey bürokratların atanmasında kullanılan Bakanlar Kurulu Kararnamesi uygun bir model olabilir. Hangi model hayata geçirilirse geçirilsin seçim, daha teknik bir tabirle ‘temayül belirleme’ yönteminden vazgeçilmelidir.

Önlisans, lisans ve lisansüstü düzeylerde eğitim, Fakültelerce verilmelidir. Üniversitenin ana eğitim birimi Fakülte olarak kurgulanmalıdır. Yüksekokul, Meslek Yüksek Okulu, Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu gibi bir karşılığı olmayan okul türü tanımlamalarından vazgeçilmelidir. Yükseköğretim sisteminde eğitim süresi de dahil olmak üzere müfredatı bile aynı olan hem Turizm Meslek Yüksek Okulu vardır hem de Turizm Fakültesi vardır ve bu ayrımın bilimsel bir karşılığı da yoktur. Bunun gibi bilimsel karşılığı olmayan okul türleri tanımlamalarından vazgeçilmelidir.

Yalnızca lisansüstü eğitim veren üniversiteler kurulabilir, kurulmalıdır. Ancak enstitü modelinde lisansüstü eğitimin verilmesi uygulaması mutlaka terkedilmelidir.

Akademik ve idari personel istihdamı norm kadro ilkeleri çerçevesinde 3 ve 5 yıllık projeksiyonlarla yapılmalı, işe göre adam ilkesi hayata geçirilmelidir. Bu alanda standartlar net bir şekilde tanımlanmalı, akademik itibarı zedeleyen kişiye özgü ilanlardan kaçınılmalı, kişisel insiyatif alanı daraltılmalıdır.

İdari personel-akademik personel arasında çatışma üretme potansiyeli, 2547 sayılı Yasanın en defolu yönüdür. Yükseköğretimin idari personelinin atanmasında liyakat ilkesi ile birlikte memur güvenliği ilkesini hayata geçirilmesi için Türkiye genelindeki tüm yükseköğretim idari personeli için Yükseköğretim Hizmetleri sınıfı ihdas edilmelidir. Üniversiteler arası tayin, atama, terfi sistemi Yükseköğretim Bakanlığının sorumluluğunda merkezi bir anlayışla gerçekleştirilmelidir. Üniversitelerin yetki alanı bu alanda daraltılmalıdır.

Öğretim üyeliği kadrolarında akademik unvanı almak özlük hakları açısından yeterli sayılmalıdır. Sözleşme sisteminden vazgeçilmelidir.

Profesörlük unvanı bilimsel eser incelemesi ile olurken doçentlik unvanının sözlü sınav ile verilmesi kendi içinde tutarsız bir uygulamadır. Bu nedenle doçentlik sözlü sınavı kaldırılmalıdır. Daha ötesi akademik unvana dair bütün sınavlarda nesnellik sağlanamadığı için sözlü sınav sisteminden vazgeçilmelidir.

Araştırma Görevlisi istihdamında araştırma görevlilerimiz, Araştırmacı mı? Görevli mi? ikileminden kurtarılmalıdır. Batıda örneklerini gördüğümüz Araştırma Asistanı (Research Assistant) ve Öğretim Asistanı (Teaching Assistant) olarak tanımlanmış model iyi bir model olabilir.

Serinin üçüncü yazısında buluşmak üzere…

Allaha emanet olunuz…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum