Türkiye’de “özürlü” nasıl algılanıyor?

Türkiye’de “özürlü”  nasıl algılanıyor?

Bu sorunun cevabı geçtiğimiz günlerde Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığınca hazırlanan bir raporla ortaya konuldu. Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın hazırlamış olduğu  Türkiye’de yaklaşık on milyon özürlü ve ailesini doğrudan ilgilendiren söz konusu  rapor çok konuşulacağa benziyor. Çünkü bu rapor sayesinde uzun yıllardan bu yana sürekli yapılması gerektiği söylenen ancak bir türlü adım atılmayan özürlülüğe ilişkin  çok mühim bir  konuya dikkatimiz çekiliyor. Toplumun özürlüye bakışı, özürlülerin toplumsal hayattaki yeri,  “Toplumda Özürlülük Algısı”  raporuyla gündeme getirilmiş bulunuyor. Raporda Türkiye’de özürlülüğün algılanmasına ilişkin çok ilginç tespitler göze çarpıyor.  

Araştırmada Türkiye genelinde toplumun özürlülüğü nasıl tanımladığı, çeşitli özür gruplarını nasıl anladığı, yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, sosyoekonomik düzey ve yakın çevrelerinde özürlü birey bulunup bulunmama gibi değişkenlere göre özürlülere yönelik tutumları ortaya konulmuş. Ayrıca özürlülerin eğitim, çalışma hayatı, kişilik özellikleri, aile yaşantısı, kişiler arası ilişkileri konusundaki görüşleri, çeşitli sosyal ortamlarda özrü grubu tercihleri, özürlülere sağlanan haklar konusundaki bilgi düzeyleri ve özürlülük durumunun oluşturduğu engeller tespit edilmeye çalışılmış.

Özürlüler İdaresi Başkan Yardımcısı Dr. Güler Saygın ‘ın başkanlığında yürütülen proje ekibinde Süleyman Rıdvanoğlu, Canan Aktaş, Elçin Er Ramiha, Nuray Coşkun ve Esra Tuğçe Çerezci yer almış.  Saha koordinatörlüğünü Hilmi Taşdemir’in yaptığı  projenin akademisyen ekibi ise, Prof. Dr.  Sema Kaner Prof. Dr.  Selahaddin Öğülmüş, Prof. Dr.  Şener Büyüköztürk ve  Doç Dr.  Zehra Dökmen’den, oluşmuş.

Araştırma, tarama modeline uygun bir şekilde oluşturulan Özürlülere Yönelik Tutum Ölçeği ve Anket Formu ile yüz yüze görüşme tekniği ile gerçekleştirilmiş.

Yine araştırmada, Türkiye genelinde yapılan bir tarama ile özürlü bireylere yönelik tutumlar belirlenmeye çalışılmış, bu tutumların çeşitli değişkenlere göre (yaş, cinsiyet, eğitim durumu, sosyoekonomik düzey ve yakın çevrelerinde özürlü birinin bulunup bulunmaması vs.) farklılaşıp farklılaşmadığı belirlenmeye çalışılmış.  Ayrıca özürlülerle ilgili bilgi düzeyleri, özürlülerin gündelik yaşamda karşılaştıkları zorlukların farkında oluş düzeyleri, vb. araştırılmış.

Araştırma 79 ilde 3485 hane üzerinde yapılmış

Araştırmanın 18 yaş üstü özürlü olmayan bireylerle görüşülerek yapılmış. Örneklem seçiminde Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) ile işbirliği yapılmış ve örneklem çerçevesi Türkiye’yi temsil eden 79 ilde adrese dayalı olarak seçilen 3485 hanede yaşayan bireylerden oluşmuş.

 

Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakın Nimet Çubukçu’nun sunuş yazısında söylediği gibi Toplumun özürlülükle ilgili bilgisini, algısını, tutumunu bir bütünlük içinde kamuoyuna sunarak, alanında önemli bir boşluğu doldurması” beklenen  bu araştırma,  yine   Özürlüler İdaresi Başkanı Abdullah Güven’in araştırmanın önsözünde  belirttiği üzere özürlülerin toplumla bütünleşmelerinde görünmez engeller olan olumsuz tutumları” da ortaya koyması  bakımından çok büyük önem taşıyor.

Proje, BM Engelli Kişilerin Hakları Sözleşmesi 8. Maddesi ile “Toplumda farkındalık yaratmaya yönelik etkin kampanyaların tasarlanması, başlatılması ve sürdürülmesi”nden yola çıkarak  “Özürlü bireylerin haklarının kabul edilebilirliği konusunda toplumun eğitimi, özürlülere yönelik olumlu yaklaşımların ve toplumsal farkındalığın artırılması, özürlü bireylerin becerileri, meziyetleri arttırılması konusunda çalışmalar yapılması” konularında bağlayıcı tedbirler getirmeye dönük de önemli bir açılım sağlamayı amaçlamış.

Bu araştırma ile BM Engelli Kişilerin Hakları Sözleşmesinde öngörülen toplumsal tutumların Türkiye genelinde değerlendirilmesi yapılmış. Araştırmadan elde edilen veriler özürlülerin üretken, bağımsız, toplumsal yaşama tam katılımlarını sağlamaları yönünde hazırlanacak plan, program, strateji ve politikaların oluşturulmasına kaynak olması bakımından ayrıca önem taşıyor.

  Araştırma ile ortaya çıkan genel sonuçlar  hepimiz için engelliliği yeniden düşünmemize yol açabilecek kadar etkileyici. Engelliler hakkında toplumun ne düşündüğü, hangi tepki ve davranışı gösterdiği büyük oranda ortaya konulmuş.

Araştırmaya gelecek olursak…

 Araştırma  sonucuna göre toplumda özürlüye karşı;

·        Olumlu tutuma sahip olanların oranları, olumsuz tutuma sahip olanlardan daha fazla.

·        Genç yaştakilerin tutumları daha olumlu.

·         Kadınlar ve erkekler arasında özürlülere yönelik tutumları bakımından farklılık bulunmamakta.

·         Bekârların tutumları evlilerden daha olumlu.

·         Eğitim ve gelir düzeyi arttıkça olumlu tutumlar da artmakta.

·         Düzenli işi olanların ve sosyal güvenlik sistemine bağlı olanların özürlülere yönelik tutumları daha olumlu.

·        Ailesinde ya da akrabasında özürlü olanların tutumları daha olumsuz.

·        Özürlü tanıdığı olanların özürlülere yönelik tutumları daha olumlu.

·        Özürlülere yönelik önyargılar olduğuna inananların tutumları bu inanca sahip olmayanlara göre daha olumlu.

·        Özürlü bebeğin doğması gerektiğine inananların tutumları, kürtaj yapılması gerektiğini söyleyenlere göre daha olumlu.            

·        Kitle iletişim araçlarında özürlülere yönelik şiddet uygulandığına tanık olanların tutumları daha olumsuz.

·        Daha çok bedensel özürlüler ve yardıma muhtaçlar özürlü olarak kabul edilmekte. Sürekli hastalığı olanlar, aşırı hareketliliği ve dikkat sorunu olanlar özürlü olarak tanımlanmamakta.

·        Özürlü bireyin varlığından ailelerinin günlük yaşamının etkilendiği belirlenmiş.

·        Ruhsal sorunu olanlar ve zihinsel özürlüler yakın arkadaş, iş arkadaşı, eş ve komşu olarak bir iş yerine çalışan olarak, bir günü geçirmede partner olarak tercih edilmemekte. 

·        Zihinsel özür, görme özürü ve ruhsal duygusal sorunlar katılımcıların kendi başlarına gelmiş olsa en zor baş edebilecekleri özür grupları.

·        Ev içi ve ev dışı işleri, işitme bozukluğu,  dil ve konuşma bozukluğu ve süreğen hastalığı olanların daha kolay yapabilecekleri, bu grupla birlikte ortopedik özürü olanların sosyal etkinliklere daha çok katıldığı düşünülmekte.

·        Özürlülerin eğitim almaları gerektiği bildirilmesine karşın, ruhsal duygusal sorunu olanların ve zihinsel özürlülerin akranlarıyla aynı ortamda eğitim almaları uygun görülmemekte.

·        Olumsuz tutumlar (önyargılar) daha çok ruhsal duygusal sorunu olanlar ve zihinsel özürlüler için söz konusu.

·        Özürlülerin topluma katılımlarının, toplumun aktif bir üyesi olmalarının önündeki en büyük engelin toplumun ön yargıları olduğuna inanılmaktadır. Özürlünün yaşamını kolaylaştıracak eğitim, donanım, istihdam, fiziki çevreye ve bilgiye ulaşım gibi sosyal destekler ise diğer engeller olarak tanımlanmış.

·        Özürlülüğün Allah’ın insana verdiği bir sınav olduğu inancı yüksek.

·        Katılımcıların çoğunluğu özürlülere yardımın devletin sorumluluğunda olduğunu düşünmekte.

·        Kitle iletişim araçları dışında bizzat özürlülere yönelik şiddete tanık olunmamıştır.

·        Toplu taşıma araçları, binalar, cadde, sokak ve kaldırımlar özürlülerin kullanımı açısından uygun bulunmamakta.

·        Katılımcıların çoğunluğu, özürlülerin çalışarak yaşamlarını sürdürmeleri gerektiğine inanmakta.

         Proje ekibi araştırmanın nihai değerlendirmesinde, Türkiye genelinde özürlülere yönelik tutumların, algıların ve düşüncelerin genelde “olumlu” olduğunu gözlemlemiş. Ancak projeden çıkan diğer  bir sonuçsa özürlülük üzerinde yeniden düşünmemizi gerektirecek kadar ince bir noktaya temas ediyor:  Özürlülere acıma, belli sosyal ortamlarda özürlüleri tercih etmeme, eğitim ortamlarda belli özür gruplarının ayrı okullarda eğitim görmeleri gibi gizli olumsuz tutumlar toplumda hala mevcut. Proje, özürlülere yönelik tutumların olumlu yönde değişmekte olduğunu göstermekle birlikte özürlülerin toplumsal yaşama tam katılımlarının sağlanması için tutumların değiştirilmesi konusunda çalışmaların devam etmesi gerektiğine vurgu yapıyor.

         Bu araştırma her şeyden önce yasal düzenlemelerin özürlülerin hayatını kolaylaştırması bakımından gerekli, ancak toplumsal  “farkındalık” ve “duyarlılık” için yetmediğini gösteriyor olması açısından da ayrıca çok büyük önem taşıyor.  Bireylerin sosyal duyarlılığının bir nevi ölçümünün de yapıldığı bu proje sonuçlarından birey olarak kendimize pay çıkarmamız gerektiği görünen başka bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Birey olarak bu araştırmanın sonuçlarını dikkate alarak herkes kendini yeniden sorgulamalı. Özürlülerin önündeki engellerin kalkmasında kamu kurumları, özel kuruluşlar daha çok çaba sarfetmeli, devlet üstüne düşen görevi yapmalı ancak toplum da özürlünün farkına varmalı ve gelişmiş bir duyarlılık örneği sergilemeli.

        

 

Önceki ve Sonraki Yazılar