Tatiller Çabuk Biter

Başlığı görünce “Pardon?” dediniz mi bilmiyorum. Ama demediyseniz veya her ne dediyseniz iddiam şudur ki acı gerçeği haykıran bir başlık buldum. “Tatiller Çabuk Biter”

Hayatta bitmeyen bir şey söyle derseniz, elbet bir şey bulup da söyleyemem. Zira her şey bitiyor, en ağırı: Ömür bitiyor ya hu!

Tatil dönüşü yazacak kayda değer bir şey bulamayınca, neresinden tutup da düzeltsem diye düşünüyor, sonra böyle bir başlık buluyor, yazmaya çalışıyor işte yazar. Bence bayram dönüşü, çoğunuz her güzel şey gibi tatillerin de çabuk bittiği konusunda bana katılacaksınız. Neden mi? Çünkü biz tembel bir toplumuz. Ya da bu işe dedelerimizi karıştırmazsak tembelleştirilmiş bir toplumuz. İş hayatımız veya okul hayatımız olsun her zaman tatillerin gelişini saymayı kendimize huy edinmiş insanlarız. Çalışmayı seven bir toplum değiliz bana sorarsanız. Eğer aksini iddia ederseniz özellikle şu yüzyılda, gülerim. Eskiyi bilemem, bildiğim kadarıyla eskiden böyle değilmiş. Eskiler yatmazmış. Eskiler güne sabah ezanıyla başlarlarmış. Biz mi? Biz sabah ezanın vaktinde göreceğimiz 3. rüyanın fragmanını izliyoruz.

Biz mesai bitsin diye saatleri sayıyoruz. Bu durum çalışmayı, üretmeyi çok sevdiğimizden ileri gelmiyor herhalde değil mi? Eğer çalışmayı seven birilerini görmek isterseniz Japonlardaki iş ahlakına ve mesai saatlerini nasıl düzenlediklerine bakabilirsiniz. Başka bir örnek: Almanlar. Almanlar 2. Dünya Savaşında yıkılan bir ülkeydi. İngiliz, Amerikan, Fransız güçleri Rotterdam’da bir gecede 30 bin insanı öldürdüler. Ama Almanya ayağa kalktı. Yiyip yatan cinsten bir millet değiller çünkü. 1945’lerde biten bir Almanya bugün dünyanın devlerinden biri. Çalışma disiplini diye bir şey var onlarda. Ve eminim bizimki kadar bol tatilleri de yoktur.

Kabul etmediğimiz bir şey değil, tatilleri hepimiz severiz. Çok sevdiğimizden de çabuk biter bize tatiller. Resmi Bayramlarımız tatil, Dini Bayramlarımız tatil, kar yağar tatil, kış olur tatil, sadece Cuma kalmasın deyip Cumartesiyle birleştiriveririz tatil. Tatil de tatil. Dünya üzerinde resmi tatili en çok olan devlet bizsek ben kendi adıma şaşırmam. Her ne kadar bu sene Ramazan Bayramımız hafta sonuna denk geldiyse de (bu konuda içten içe buruk olsak da) gerçekten bol bol tatil yapan, yatmayı, gezmeyi tozmayı seven bir milletiz. Şimdi birilerinin “Biz de böyle seviyoruz” dediğine eminim.

Bir de “Çalışmayı neden sevmiyoruz bir de böyle düşün” diyecek bir kitle var biliyorum. Onu da siz düşünseniz nasıl olur? Ben yardımcı olacak bir iki bir şey söyleyeyim: Çalışmayı sevmiyoruz çünkü çoğumuz bitirdiğimiz bölümle ilgili bir iş yapmıyoruz. Çalışmayı sevmiyoruz çünkü bir yerlere gelmiş insanların egoları altında eziliyoruz. Çalışmayı sevmiyoruz çünkü çalışma ahlakına sahip olmayanlarla aynı oksijeni paylaşıyoruz. Çalışmayı sevmiyoruz çünkü yokluk insanı çalıştırır. Eski insanlar çalışırmış çünkü yokmuş, yok olduğu için çalışmaya mecburlarmış. Şimdi ise tam aksi. Zenginiz, paramız var parayı harcayacak yer arıyoruz. Böyle olunca da çalışmayı sevmiyoruz. Köylerde, dağlarda zor şartlar altında, sabahın nurunda ekmek parasının peşine düşenleri ayrı tutarak, söylüyoruz tabii bunları.  Ne zaman mı düzeliriz? Bence hepimiz ölünce gayet düzgün insanlar olacağız :) biraz daha sabır. Eminim az kaldı…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.