Samimiyetimiz değil insanlığımız sorgulanır…

Zor zamanda konuşmazsak bir daha konuşacak ne zamanımız ne de mecalimiz kalabilir.

Bizler yeryüzünde hakkın hukukun ve en önemlisi de vicdanın savunucusu olmak zorundayız. Her aydının en mümeyyiz vasfı budur.  

Adil, mazlum, masum, hak, kardeşlik, muhabbet gibi kavramları lügatimizden çıkarırsak, bu kavramlarla konuşmaktan imtina edinirsek sadece insanlık değil bizler de hüsrana uğrayanlardan oluruz.

Bizler bu yüzyılın şahitleri olarak yaşadıklarımızı, uğradığımız haksızlıkları, haksızlığa uğrattıklarımızı doğru dürüst bir şekilde tarihe not düşmezsek bu vicdan azabıyla yaşamak zorunda kalacağız. 

Dürüst, ahlaklı, güvenilen insanlar olduğumuzu iddia ediyorsak, aydının yaşadığı yüzyılın vicdanı olduğunu söylüyorsak,  yaşanan facialara, haksızlıklara, zulümlere karşı çıkacak cesaretimizin de olduğunu göstermeliyiz. 

Teoride Müslüman, teoride vicdan sahibi, teoride ahlak abidesi, teoride sosyal adalet savunucusu, teoride aydın olmak  bizi bu dünyada kurtarmadığı gibi öbür dünyada da kurtarmayacaktır.  

En kötü şey vicdanlarda mahkum olmaktır. Bu bütün yazılı hukukların cezasından daha acı daha acıtıcı bir duygudur. 

Bugün zalimlerin zulümlerine göz yumuyorsak, zulüm altında inleyen insanlara yardım elini uzatamıyorsak, bu zulmü dengeler adına görmezden geliyorsak, uluslararası hukukun, insanlık onurunun çiğnendiği coğrafyalara gözümüzü kapatıyorsak,  insan olmak gibi bir şerefi de  aslında taşımayı hak etmiyoruz demektir.

Korkakça, kendi çıkarlarımız uğruna sesimizi çıkarmıyorsak olup bitene, isyan etmiyorsak,  içimizde fırtınalar koparmıyorsa  yaşananlar eğer, gözü yaşlı bebeklerin gözyaşlarına dokunamıyorsak, inim inim inleyen insanlığın trajedisini içimizde hissetmiyorsak “samimiyetimiz”  değil “insanlığımız” sorgulanmalıdır.

Bizler sahte kahramanlar, sahte hayatlar, sahte  gözyaşları üzerine inşaa edilen bir yüzyılın, bir neslin zavallı mutlu azınlıkları haline getirilmişsek, susmuş susturulmuşsak kendi yaradılış gayemizin neresindeyiz diye dönüp bakmamız lazım….

“Biz kimiz”, “yüce duygular”, “büyük davalar” peşinde koşan bir nesilken nasıl bu hale geldik, hangi dünya nimeti, hangi iktidar tutkusu, hangi güç bizi insanlığımızdan çıkardı diye düşünmüyorsak gerçekten kaybedenler sınıfına çoktan girmişiz demektir.

Bizim yeryüzü maceramız bu olmamalı…Yeryüzüne indirilirken eşrefül mahlukat olarak indirilen insanoğlunun macerası gözyaşı, ihtiras ve zulümle son bulmamalı…

Önceki ve Sonraki Yazılar