Seyit Küçükbezirci

Seyit Küçükbezirci

Prof. Muzaffer Şeker Bey'in iftarında

REKTÖR PROF. MUZAFFER ŞEKER BEY’İN İFTARINDA “SELÇUK EĞİTİM”DEN HAYALLER

Geçen Çarşamba günü; yıllardan 2014 değil, Temmuz 1965’di…

Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektörü, Muzaffer Şeker Bey’in, Eğitim Fakültesi Bahçesinde vereceği iftara davetliydim, cümle yazarlar, gazetecilerle birlikte…

Sabah, Elmas hanım’a “-Lacivertleri giyeceğim, kasanın anahtarını da getir” dedim. Kasadan, 49 yıl önce taktığım “Selçuk Eğitim Rozeti”ni çıkarttım; yakama taktım… Akşamı zor ettim... İhsan Kayseri ile yollara düştüm. 49 yıl önceki gibi…

Bana göre “Selçuk Eğitim”in bahçesi; başkaları için Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi bahçesi… Onlar böyle desin, ben böyle derim.

Kocaman bir havuz; ortasından sular fışkırıyor; dört bir yanına masalar koymuşlar, misafirler için… Dev ağaçların arasından, latif gökyüzü, laciverdin en güzelinden… İçimden “-Yakamdaki Selçuk Eğitim rozetinin laciverdi gibi” diyorum. Gökyüzünü saran ağaçlar da 49 yaşında, yakamdaki rozetle aynı yaşta…

ELLERİMİZİN DEĞDİĞİ AĞAÇLAR “-HOŞGELDİN, HOŞGELDİN” DİYOR

Üniversitenin görevlileri misafirlerini daha güzel ağırlamanın telaşı içindeler. İhsan Kayseri ile yan yana oturuyoruz… İhsan, “-Seyit Abi, sol yanındaki sandalye boş kaldı” diyor… “-O boş kalsın İhsan” diyorum; bunları müthiş bir emekle Selçuk Eğitim yapan, müdürümüz Hüseyin Köroğlu’na ayırmıştım, gıyaben…

Ezanla birlikte çorbalar dağıtılıyor; Rektör Prof.Dr. Muzaffer Şeker Bey, çok mütevazı, Ramazan’ın anlam ve önemini gölgelemeyecek, “Bizden birinin sofrası gibi” ikram dizisi hazırlamış… Yemeğimi yiyorum; bir şeyler diyenlere, ne dediklerini anlamadan evet, hayır diyorum. Ben, 1965’deyim, Selçuk Eğitimin bir tek yeşillik olmayan tarlasında “Ağaç Bayramı”ndayım…

Altında oturduğumuz dev ağaçlara “-Hatırlıyor musunuz?” diyorum.

-Daha, şehir içindeki Sultan Veled Caddesi’ndeki Türk Eğitim Derneği binalarında eğreti duruyoruz; Meram Yeni Yol’da Eğitim Enstitüsü binası yapım halinde.

1965 yılı 7 Mart’ında, başımızda Müdürümüz Hüseyin Köroğlu; 600 yatılı, 100 gündüzlü, kızlı, erkekli 700 öğrenci yola düşmüşüz; “Ağaç Bayramı” yapmak için… 52 bin metrekarelik tarlada inşa halindeki Eğitim Enstitüsü’ndeyiz.

Demiryolu’nu, “Batdı/çıktı”yı geçince, Eğitim Enstitüsü’ne kadar sağınızda tarla, solunuzda… 52 bin metrekare bir bozkırın üstünde, sandık gibi bir bina…

Müdürümüz Hüseyin Köroğlu, Baş muavinimiz Bekir Elam; hocalarımız, 700 kızlı erkekli öğrenci; 2. Ordu’dan sağlanmış yüz kürek, on kazma; okuldan hazırlanmış yiyecek paketleri… Öyle bir giriştik ki; 4985 karaçam, sedir, köknar fidanı akşama varmadan ekildi, can suyu verildi.

Selçuk Eğitim’in Öğrenci Derneği Başkanı’ydım; 7 Mart 1965 Ağaç Bayramı için “Ağaç Sevgisi” adlı bir kitapçık bastırmışız.

Aziz Müdürümüz Hüseyin Köroğlu; “Ağaç Sevgisi” kitapçığımızda yer alan “Ağaca Tutku” şiirinde birlikte diktiğimiz fidanlara şöyle sesleniyordu:

AĞACA TUTKU

Köksal bitirgen Meram toprağına,

Hatıram ol bu ülkü ocağına,

Anlat burcu burcu kokan yaprağına

Sana olan tutkumu ağacım.

            Güneş batarken Takkeli’nin ardından,

                        Yeşilinde katıl renk cümbüşüne,

                        Mehtapta süzül, güz selinin ardından,

                        Girsin mutlu baharlar düşüne,

                        Unutma tutkumu ağacım.

            Bir ıslık çal rüzgar estikçe baharda,

Olsam da ben uzakta, bir başka diyarda,

Böylece şad ettiğin ruhumu sar da,

Cıvıl cıvıl türküler söylesin kuşlar da,

Sana olan tutkumu ağacım.

SELÇUK EĞİTİM YILLARINDAN

Ekim 1965… Yeni Meram Yolu’nda Selçuk Eğitim Enstitüsü yeni binalarında ilk yılımız… Müdürümüz Hüseyin Köroğlu sabrın, hoşgörünün, Konya Çelebiliği’nin zarafetin; bilim adamlığının timsali… Öğretmenlerimiz Bekir Elam, Fuat Altan, Erdoğan Munis, Burhanettin Canatan, Hami Köse, Ömer Er, Kemal Or, Amil Çelebioğlu  kendi konularının yetkin hocaları…

Kışın, 52 bin metrekare Enstitü alanı çamur deryası gibi… Temizlikte, çamaşırda, bulaşıkta devlet henüz kadrolar vermemiş; her gider için “Öğrenci Derneği”nin kıt bütçesi tek umut.

Kitaplık dâhil, her şey yeniden kurulmaya çalışılıyor; rahmetli, önemli tarihçi Bekir Elam Baş muavin; kadrosunda Mehmet Öztürkçüler, Emin Bey ve Şefika hanım… “Yoktan var etme”ne anlama işaret ederse, öyle çalışıyorlar.

Öğrenci Derneği olarak, aylık, kültür ve sanat dergisi “Çağdaş Selçuk”u yayınlıyoruz.

Kıbrıs’a çıkartma yapılacak; müttefikler “-Çıkartma gemilerini kullanamazsınız” diyor. Türkiye’de bir kampanya: -Başkalarının Vermediğini Millet Yapar” Selçuk Eğitim Öğrencileri en başta… Onlarca kız erkek öğrenci, Kızılay kumbaraları ile “Konya Çıkarma Gemisi”ni yaptırmak için halka rozet takarak para topluyor.

O yılları, “Selçuk Eğitim”in Kuruluş Yılları’nı anlatan, fevkalade bir kitap var; adı: “Konyalı Duayen Öğretmen Hüseyin Köroğlu Hayatı, Eserleri, Anıları”

Sağ olsun İhsan Kayseri 2007 yılında yayınladı; tam 320 sayfa… Bu kitap Necmettin Erbakan Üniversitesi Kitaplıkları’nda mutlaka olmalı.

NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ PROF.DR. MUZAFFER ŞEKER BEY’E TEŞEKKÜRLER; BANA 49 YIL SONRA, ENSTİTÜMDE BİR GECEDE O GÜNLERİ YAŞATTIĞI İÇİN

 

1-065.jpg

1965, Selçuk Eğitim Enstitüsü inşaat alanında “Ağaç Bayramı”na katılan öğrenciler

 

2-062.jpg

Selçuk Eğitim Enstitüsü öğrencileri bir geçit töreninde, 1965

MESAJ TAHTASI

ŞİMDİ “GÖK NOHUT” MEVSİMİ; HABERİNİZ VAR MI?

Ayıp değil… Dünya telaşesi… İşin, evin, oğlanın, kızın, gelinin, damadın şu işi bu işi diye farkında olmayabilirsiniz… Okuyucularımı severim, kaç defa söyledim; onlar için “kıyakçılık”tan çekinmem… Haber vermekten yüksünmem…

GÖK NOHUT ÇIKTI, HABERİNİZ OLSUN.

Semt pazarlarının kenarları, bazı ana caddelerin kenarları taze nohut satıcıları ile dolu… Birer kilo, birer kilo bağlamışlar; bir kendiniz için, bir hanım için; bir de evde kaç baş “horanta” varsa onların sayısı kadar deste alın.

Eğer cebinizde akrep yoksa yaş nohutçuya bir elli lira atın; “-Gardaşım, şu elli lira gaç nohut idiyorsa o gadar doldur torbaya” deyin. Akşama yakın sokağa, siteye, ev, ağalar gibi varın; çocuklara birer deste gök nohut verin; “Emmilerinin hediyesi” olarak…

Geçenlerde, Mevlana Kültür Merkezi’nde Muhammet Ali Orak’la söyleşiyorum; gök nohuttan açıldı laf; “-Biliyor musun? Gök nohudun öyle bir “ütmesi” olur ki…” dedim. “-Siyit Abe; buğday ütmesini bilirdim de, gök nohut ütmesini duymadım” dedi. Anlattım Muhammet Ali’ye…” –Bildiğimiz ocakta, ateş dökülünce, dumansız kor ateş olunca, taze nohut destesini ateşin üstüne süreceksin. Nohudun cıngıldakları kavrulacak ama ateşe dökülmeden çekeceksin. Ütülen nohut cıngıldaklarını sıcak sıcak, ellerin karalanarak soyup yiyeceksin”, dedim. Muhammet Ali kültürümüze meraklı.

Şimdiki evlerde ocak nerde, dumansız kor ateş nerde. Ama, bir çaresi var; -Gök nohutların cıngıldaklarını saplarından ayıracaksın. Emsan tavaya doldurup ocak üstünde karıştıra karıştıra üteceksin. Hanımı da ayarlayabilirseniz, bir tavaya gök nohut cıngıldaklarını doldurup fırına da sürebilirsiniz.

Etten, ekmekten, kabağa aşılanmış karpuzdan iyice bıktığınızı biliyorum… Taze nohut ütmesi. Size, orijinal hoş dakikalar yaşatabilir. “Bir günün beyliği beylik” dedikleri gibi, bir saat kafanıza göre mutluluk da mutluluktur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum