Neyi paylaşamıyoruz?

Hani ne demiş şair “Malda yalan mülkte yalan, Var birazda sen oyalan…” Şöyle bir insanları derinlemesine ve uzun vadede çizdikleri ve hedefleri yol haritalarına da bakarak değerlendirdin de. Çıkan sonuçtan kendim dahil tüm insanlık adına üzüldüm desem isabet olur. Öyle bir kavganın ve yarışın içerisine kaptırmışız ki kendimizi. Beynimizi, bedenimizi ve hatta kişiliğimizi ve karakterimizi dahi o hedefe kilitlemiş durumdayız. Ne kendimize şöyle bir uzaktan baktığımız var nede gerek ailemiz gerekse toplum içerisindeki konumuza göre tepeden bakarak durumuzu gözden geçirdiğimiz falan yok. Ekseriyetimiz bu genel değerlendirmeyi yapmayı aklından dahi geçirmeden inandığı ve hak bellediği hedefine şartlanmış durumdayız.

Peki, insanın idealinin ve hedefinin olması, amaçsız ve gayesiz olmasından iyi de. Bu saplantı ne diye ve nereye kadar. Güya o bizce makul hedefimize ulaştık farz edelim kendimizi. Ne için o başarı? O zafer sevinci ve mutluluğunu kiminle paylaşacağız. Hedefe varmadan, zaferi paylaşmayı düşündüklerimizi kaybettikten sonra o zaferin ne anlamı kalacak. İnsanın arada bir kendine bu soruları sorup kendini yargılaması ve yenden durum değerlendirmesini yaparak bazen yol haritasında küçük rötuşlar yapabilmeli. Yoksa keskin sirke küpüne zarar misali, sonuç hüsran yada kocaman bir sıfır olabilir. Eyvah demek için de, zaman çook geç olur çok kez.

Ne olur sanki şu 3’ü geçmiş 4 günlük dünyada, sevdiklerimiz ve sevenlerimizle paylaşarak ve dayanışarak yaşasak sevinçlerimize ve üzüntülerimizi. “Ben” yerine “Biz” diyebilmenin tadına varabilsek ve adam bildiklerimizin, yükünü yükümüz bilsek, derdini dert edinsek. Ne kaybederiz yada ne kazanırız bir denesek hani diyorum, denemeyenler için. Ben kendi adıma inanın bunu çokça denedim ve zevkine varmış biri olarak bütün kardeşlerime tavsiye ediyorum. İnanıyorum ki, insan olmanın tarifsiz lezzetlerinin başında bu paylaşmanın huzuru gelir. Yoksa şuan ki toplumumuzun büyük çoğunluğunun içinde bulunduğu gibi, gözünü dünyevi bir takım mal, mülk, makam, şöhret ve nefsanî istekler bürümüş halde hiçbir şeyimizi hiçbir şekilde paylaşmadan nereye kadar nasıl gideriz kim bilir. Tarih tekerrürden ibarettir derler. Bu yolda bizden önce gidenlerin ulaştığı sonuç malum hüsran.

Eski bir şarkıda aynen şöyle der; Bütün dünya sizin olsun, bir dost bir post yeter bana. Evet işte aynen öyle. Eğer ki bu şarkıdakiler kadarıyla huzuru bulabiliyorsak o zaman bizim için olay bitmiş demektir ve gerçek mutluluğu yaşıyoruz demektir. Yoksa; yoksa sı ortada ve çevremizde, yakınımızda, beklide içimizde hatta içerimizde…

Sonuç olarak belki biraz klasik olacak ama ben diyorum ki; Gelin canlar bir olalım, işi kolay kılalım. Sevelim sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz.

 

                                  

ADAM GİBİ*************************

İnsanlar kendilerini yalanla avutanı,

Gerçekle korkutana tercih ediyorlar

*****************HİKMETLİ SÖZLER

 

         SANMA Kİ!..

Kaç yangından çıkmışım ben
Kaç cehennemde yanmışım
Üşüyen ellerimi karla yuğmuşum
Bir kayanın dibinde, sabahın seherinde
Ölüm bir köpek gibi
Yapışmışken paçalarıma
Dur dememişim isyankâr yüreğime
Söylemişim türkülerimi
Namerdin yüzüne yüzüne

İçimde büyüyen hasreti

Yoğuruyorum şimdi
Mazlum anaların gözlerinde
Bir bebeğin gülüşünde
Bir dostun özleminde
Yeni bir dünya umudu ile

Elimden almışlar baharı
Çiçekler dermemi istememişler
Gasp etmişler en güzel düşlerimi
Uykumun en derin yerinde
Say ki yaşamadın demişler
Bugünü, Dününü…
Ve tüm hayatını
Say ki hiç olmadın
Hiç doğmadın…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.