Terör olaylarının ardından verdiğimiz tepkilerde çok da başarılı olduğumuzu söylemek maalesef mümkün değil…

Konya kamuoyunda Piyade Er Süleyman Ballan’ın şahadetinin ardından çok çeşitli yorumlar yapıldı…

Bir kere şunu ifade etmemiz lazım:

Ahlaksız bir tutum hiçbir ‘zaman’ normal değildir…

Bu tür zamanlarda televizyonların ‘ahlaksız yayınlarını’ kesmelerini bekleyenler, diğer zamanlar için bunun normal bir şey olduğu izlenimini perçinliyorlar…

Normal zamanlarda yapılan ‘aşırı’ eğlenceler de bu topraklara ait değildir…

Bir yerlerde yapılan şenliklerin ‘şehit cenazeleri’ günlerinde susmasını bekleyenler, diğer zamanlarda bu seviyesiz işe -istemeseler de- yol vermiş oluyorlar…

Oysa bizim şenliklerimiz, eğlencelerimiz Anadoluluk ruhuna uygun olsa… Hiçbir şart bu şenliklerin iptalini gerektirmez…

***

Terör denen şeyin istediği, eylemlerinin ses getirmesidir…

Siz ne kadar gürültü çıkarırsanız terör de yaptığı şeyin karşılığını öylece almış olur…

Nitekim şehit cenazeleriyle ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun açıklamaları dikkat çekiciydi… Bardakoğlu, “Onlara karşı son görevimizi yaparken, ibadet ağırbaşlığı içinde hareket edilmeli. Şehit cenazeleri gösteri yeri değildir. Şehit cenazeleri, slogan atma, o acıyı başka amaçlara alet etme yeri değildir” diyordu…

Neden sonra MHP Lideri Devlet Bahçeli de, teşkilatlarına gönderdiği mesajında “Milletimizin beraberliği uğruna şehit düşen evlatlarımızı uğurlarken son manevi görevimiz vakar ve huşu içinde gerçekleştirmeye devam edilecektir. Ancak, bu ortamlarda vuku bulacak taşkınlık, gerginlikler ile manevi iklime mugayir davranışlardan uzak durulacaktır” diyordu…

Umarım bu açıklamaların kısa ve uzun vadede faydası görülür…

***

Tüm bunlar olurken bir de gerek basında gerekse halk arasında Türk milletinin büyüklüğüne hiç de yakışmayan sesler de sokulmuştu…

Şehit cenazelerini gösteriye çevirmek isteyenler, Gazze’ye yardım götüren gemilere saldırıların ardından yapılan gösterilere atıfta bulundular…

İşte, bence bu da terörün istediği bir şeydir…

“Sen kendi yaranı saramıyorsun, Gazze ile uğraşıyorsun” mantığı, Türk milletinin mantığı olamaz…

Türkiye’nin başında olan, tüm büyük devletlerin de başındadır…

Terör bu yüzden uluslar arası bir sorundur.

Türkiye, PKK’nın varlığı dolayısıyla üstlendiği rolden geri adım atarsa küçülür. Türkiye Kuzey Kıbrıs için de, Bosna için de, Makedonya için de, Filistin için de çaba sarf edebilecek güçtedir…

***

Bu kadar sözü ettikten sonra Gençleri Evlendirme ve Mehir Vakfı’nın ‘5 yılda bin Filistinli çifti evlendirme’ çabasına da işarette bulunmamız lazım…

Hafta sonunda, Av. Ahmet Sorgun ve kıymetli arkadaşları Av. Gürsoy Bilgin ile Av. Recep Tüzner’in avukatlık bürosu açılışında Mehir Vakfı Genel Başkanı Mustafa Özdemir, beni kenara çekerek konunun ehemmiyetine vurgu yaptı…

Filistin’den bir sivil toplum örgütü aracılığıyla kendilerine gelen istek doğrultusunda, bin çiftin evlendirilmesini vakıf olarak üstlendiklerini, 5 yıl boyunca her yıl 250 civarında çiftin düğünlerini gerçekleştireceklerini, 500 civarında çiftin evlenmek maksadıyla kendilerine müracaat ettiklerini anlattı.

Özdemir’in şu sözleri deminden beri anlatmaya çalıştığımız şeylere de cevap anlamı taşıyor. Diyor ki Özdemir:

Bizler, hizmetlerimizi din, dil, ırk, mezhep ve meşrep ayrımı gözetmeksizin yürütmekteyiz. Filistinli gençlerin  yuva kurması için nasıl çaba gösteriyorsak, İsrail vatandaşı olup, maddi imkansızlık nedeniyle evlenemeyen Yahudi gençler de vakfımıza müracaat ettikleri takdirde bizden aynı kibarlığı, aynı naifliği, aynı nazik ilgiyi göreceklerdir.

***

Büyük ülke olmak ‘sloganları büyük’ atmaktan, sokakları insan yığınlarıyla doldurmaktan geçmiyor…

Büyük Türkiye’nin yolu bir yandan PKK ile baş ederken diğer yandan da Filistin’deki gençleri evlendirmekten geçiyor…

Birinin yüzünden diğerini terk ederek büyüklük olmaz.

Şimdi ‘büyük’ düşünmenin zamanı…