Prof. Dr. Ali Akpınar

Prof. Dr. Ali Akpınar

KUR’ÂN AYETLERİYLE ÇARPILANLAR!

KUR’ÂN AYETLERİYLE ÇARPILANLAR!

Kur’ân ayı Ramazan geride kaldı, ama Kur’ân asla gerilerde kalmamalıdır. Ramazan ayında hatimler okuduk, baştan sona Kur’ân’ı okuyup bitirince, peygamberimizin yönlendirmesi doğrultusunda Kur’ân’ın ilk suresi Fatiha’yı sonra da ikinci surenin ilk sayfasını okuyup hatim duasını yaptık. Bunun anlamı şudur: Ya Rab, ben Senin kelamını baştan sona okudum, ama asla ona doyamadım, onun için tekrar başa dönüyor ve yeniden onu okumaya başlıyorum!

Bu düşüncemizi, Ramazan’dan sonra Kur’ân okumalarımızla gerçek hayata geçirmeliyiz. Aksi takdirde, Kur’ân bellisi, gelecek Ramazan’a kadar aynı sayfada kalırsa, bu uygulamamızda samimi olmadığımız ortaya çıkacaktır. O halde Ramazan’da okuduğumuz Kur’ân’ı, Ramazan’dan sonraki aylarda da okumaya devam edeceğiz. Hem de onu anlayarak, onun gereklerini yerine getirerek. Unutmamalıyız ki her Kur’ân okunuşu, bizim için yeni bir inşa ve etkilenmeye dönüşecektir. Okudukça  Kur’ân bizim iç dünyamızı ve dış dünyamızı kurup inşa edecektir.

Kur’ân’ı, Hasta olsam, ilacım, çorbam, sütüm, o kitap../ Suda mantarım, gökte paraşütüm o kitap..[1] diye veciz bir şekilde tanımlayan Necip Fazıl, Hz. Ömer’in Taha suresinden okuduğu Kur’an ayetlerinden etkilenerek Müslüman oluşunu şöyle terennüm eder:

"O ses, sokağa vuran,

Nedir?" "İşte bak Kur'ân!"

Baktı çarpıldı bir ân..

İçi süt liman oldu.

Ömer müslüman oldu.

 

Kur'ân, esrar oluğu..

Sonsuzluğun soluğu..

Gösteren ok, kulluğu..

İnkarı iman oldu.

Ömer müslüman oldu.[2]

Hz. Ömer’in halife iken, Medine sokaklarında duyduğu Tûr suresi ayetleriyle kendinden geçip bayılması da meşhurdur…

Bir de Ebubekir Varrak Hazretlerinin oğlunun Kur’ân’ın bir ayetinden çarpılışı vardır ki oldukça ibret vericidir: Hazretin oğlu medreseye başlar ve kısa zamanda Kur’ân’ı öğrenip okumaya başlar. Bir gün beti benzi solmuş bir halde eve gelir, babası sebebini sorar. Küçük kalbin cevabı şöyle olur:

Baba bugün bir ayet öğrendik, bu ayeti okudukça beni derin düşünceler alıyor ve kendimden geçiyorum. Babacığım, Yüce Allah buyuruyor ki, Peki inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek o günden kendinizi nasıl koruyabileceksiniz?[3] Baba bu nasıl dehşetli bir gün böyle?

Oğul ağlar, baba ağlar. Çok geçmeden çocuk hastalanıp yataklara düşer ve dünyadan göçer gider.

Ciğerparesini, hayatının baharında kaybeden bağrı yanık baba, sık sık oğlunun mezarını ziyaret eder ve göz yaşları içerisinde şunları söylerdi:

Ey Ebubekir, yıllardır Kur’ân okuyup duruyorsun. Senin oğlun öğrendiği bir ayetin etkisiyle sararıp sordu, hastalandı ve can verdi. Sen şunca yıldır, bu kadar Kur’ân okuyor, hatimler iniyorsun da etkilenmiyorsun!

İşte onların Kur’ân okumaları ve bizim okumalarımız. Onların okuduğu Kur’ânlar, dünyada yollarını aydınlattı, kabirde onların arkadaşı olacak, sıratta da hidayet önderi olarak onları cennete taşıyacak. Peki, anlamadan, hakkını vermeden, hayatımıza indirmeden okuduğumuz Kur’ân’lar, bizi kurtarmaya yetecek mi?



[1] Necip Fazıl Kısakürek, Çile, İstanbul, 1996, s, 364.

[2] Necip Fazıl Kısakürek, Esselâm, İstanbul, 1996, s, 67.

[3] 73 Müzzemmil 17.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.