Köroğlu’nu dövüp nâmına haraç vermek

“Sevmenin en güzeli uzaktan sevmektir” derler. Ne kadar güzel bir söz…Hayatın akışı içerisinde tanıdığımız, kendisine olağanüstü güçler atfettiğimiz nice insanlar vardır ki; zaman tüneli yürüyüşünden sonra “keşke tanışmasaydım, sevgi çiçeklerim solmasaydı” demekten kendimizi alamayız… Bu kentte çeyrek asırdır matbuat aleminin içindeyim. Gazetecilik yolculuğuna “çırak” olarak başladım. Yani “alaylı”yım. Ekonomik sıkıntılar ve ailevi sorunlar beni “iletişim” mekteplisi yapmadı. Şimdilerde yaş kırkbire girerken “ilahiyat” okuyorum. İHL sıralarında öğrendiğim “edep yahu” kelimesinin derinliğini iyi kavramaya çalışıyorum. Engelli olduğum için askerlik görevi yapamadım. Hürriyet’in kutsallığını 1980 öncesi öğrenci olaylarına karışarak kısa süreli de olsa yatıp bir süre sonra “berat” ettiğim cezaevinde öğrendim. Gençlik yıllarında her fani gibi hatalar yaptım. Ama bugünlerde kamuoyuna ahkam kesen bazı kalem sahipleri gibi “hırsızlık”, “dolandırıcılık”, “karşılıksız çek düzenleme” ve “iş takipçiliği” konularında başım belaya girmedi. Hukuk mabedi adliyelerde sabıka kaydı çıkartırken yüzüm kızarmadı. Kısacası yüz kızartıcı suçlardan “yafta” takmadım, ama gazetecilik yaparken “huysuzluk” ve “hırçınlık”tan yaftalı olduğumu CV’lerime bile yazdım. Bunları Memleket’te, yazılarımla Memleket’in huzuruna çıktığım için yazıyorum. Bundan sonra sağlığım izin verdiği ölçüde hem bizim alemde, yani Konya matbuatındaki gelişmeleri, Konya’nın gündemine taşıdığım sonuçları merak edilen müfettişlerin ellerindeki konuları, mesleki anılarımı ve ayna tutulacak haberleri MEMLEKET’e aktaracağım. Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar. Fakat, gerçek hayatta aslanla karşılaşıldığında durum değişir. Aynı şekilde, halkın uzaktan büyük gördüğü nice insanlar vardır ki; kendilerine yaklaşıldıkça küçük oldukları, hattâ yüz yüze gelindiğinde bir “hiç” oldukları görülür. Bu liboşların sayısı bizim meslekte çok değil. Sayıları 10-15’i geçmez. Gazetecinin emeğini, çilesini ve ürününü yan işlerinin mimarlarının emirlerine bir saniyede harcarlar. 20-25 yıllık dostlarını menfaatleri için tehdit ederler. Konya’da bu acı gerçeği yaşaya yaşaya hayattan bıkan bizlere şimdilik “Allah uzaktan da yakından da aynı görünen yöneticiler nasip etsin” diye dua etmekten başka ne gelir elden?.. Bilinen hikâyedir: Köroğlu ara sıra uşağını haraç olarak bir koyun vermesi için çobana yollar. Uşak gider, her defasında “Köroğlu’nun selamı var, bir koyun verecekmişsin” der. Çoban da “Köroğlu’nun emri başımız üstüne” deyip hemen bir koyun tutup verir. Derken bir gün Köroğlu kendisi gider koyun istemeye. Ve çobana “Ben Köroğlu’yum, bana bir koyun ver” der. Çoban şöyle bir bakar, hayalindeki yiğit ve cengâver Köroğlu ile karşısındaki Köroğlu olduğunu söyleyen kişiyi bir mukayese eder ve aldatılmakta olduğuna hükmederek Köroğlu’na basar sopayı… Büyük bir öfkeyle eli boş eve dönen Köroğlu, ertesi gün uşağını tekrar çobana gönderir. Uşak mûtat olduğu üzere çobana “Köroğlu’nun selamı var, bir koyun verecekmişsin” der. Çoban, “Köroğlu’nun emri başımız üstüne. Ancak, sahte Köroğlular türedi. Dün onlardan biri geldi. Haddini bildirip gönderdim” der ve uşağa, istediği koyunu hemen verir. Evet, sevmenin en güzeli uzaktan sevmektir. Doğru, ama hayatın da kendine göre kanunları var. Gerçeklerden habersiz yaşamak, başka bir ifade ile, hem Köroğlu’nu dövmek, hem de nâmına haraç vermeye devam etmek aslâ çıkar yol olamaz!.. Bilmem anlatabildim mi?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.