Korku ve Seçimler

Geçen hafta Perşembe günü Hollanda’da Avrupa Parlamentosu seçimleri yapıldı. Seçimlerde geleneksel partilerin, örneğin iktidar partilerinden CDA ve PvdA’nın Avrupa Birliği hakkındaki tutarsız ve belirsiz görüşler segilemeleri oy kaybetmelerine neden oldu. Oysa buna karşılık Avrupa karşıtı olan parti oy patlaması yaşadı.

Bir çok ülkede olduğu gibi Hollanda’da da Avrupa Parlamentosu seçimlerine ilgi düşüktü. Öyleki, 2004 seçimlerine göre 2009 Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılım oranı daha düşük oldu. Seçimlerde sandığa giden seçmenlerin çoğunluğu, ya mevcut sistemden rahatsız olanlar, yani gidişattan memnun olmayanlar, ya da Avrupa Birliğine karşı olanlardı. Böyle olunca, seçimlerde gövde gösterisi yapan PVV, Avrupa Parlamentosunda hiç bir temsilcisi bulunmamasına rağmen dört milletvekili gönderebildi. Hollanda’nın AP’de 25 sandalyesi olduğunu göz önüne alırsak 4 milletvekili oldukca düşündürücü.

Bu yükseliş neden?

Her şeyden önce geleneksel partiler Avrupa Birliği hakkında tutarlı bir görüş ortaya koyamadılar. Avrupa Birliğinine ne karşı olduklarını ne de savunduklarını net bir şekilde ifade edemediler. Avrupa Birliğine karşı olduğunu açıkca ifade eden partiler oylarını yükseltirken, Avrupa Birliğine açıkca evet diyen partilerde oylarını ikiye katladılar. Ortada olanlar, blirsizliklerini sürdürenler kaybettiler.

Yani siyasi partilerin bir çoğu Avrupa Birliği’nin ne olduğunu seçmenlerine iyi anlatamadılar. Bir çok kişi Avrupa Birliğinin ülkelerden aldığı paydan dolayı gereksiz bir organ olduğuna inanmaya başladı. AB’nin faydaları iyi anlatılmadı, ifade edilmedi. AB bir çok Avrupa vatandaşı için soyut bir olgu. Oy kullanmaları için yeterli motivasyon oluşturulamadı. Oy kullananlar ise tepki oyları kullandılar. Sandık başında görev yapan bir arkadaşım anlatıyor. Genç bir Hollandalı oyunu kullanmak üzere seçim bürosuna geldi. Kimliğini ibraz edemedi. Oy kullanamazsınız itirazını duyunca, ben bu ülkede doğdum. Size kimlik göstermek zorunda değilim. Oyumu PVV’ye vereceğim diyerek sandık görevlilerini adeta tehdit etmiş.

Devamla, ırkçı parti PVV, suni gündem oluşturdu. Hollanda’nın İslamlaştığını, müslümanlar tarafından ele geçirileceğini, istila edildiğini, İslam’ın ve müslümanların Hollanda için tehlike oluşturduğunu her fırsatta dile getirdi. Tabiri caizse bir çok Hollandalılının beynini yıkadı yapmış olduğu asılsız açıklamalar ve propoganda ile. Yani Hollanda halkı seçimlere korku ile girdi. Anlamsız korku bir Partinin söylemiydi. Bunu nereden anlıyoruz. Hemen hemen hiç bir müslümanın, yabancının ikamet etmediği küçük kentlerde ırkçı parti yüzde 40’lara varan oranda oy aldı. Müslümanları yakından tanımayan bu yerleşim birimlerinin insanları PVV’nin yaymış olduğu korkuyla sandığa gidip oylarını bu parti için kullandılar. 

Bugün öğle saatlerinde ikamet ettiğim kasabanın belediye başkanıyla karşılaştım. Ayaküstü sohbet ederken, konu seçim sonuçlarına geldi. Yaşadığımız kasabada ırkçı partiye çıkan oyların oranı yüzde 30’a yaklaşmıştı. Oysa bu kasabada ne ırkçı olaylar vardı ne ayırımcılık ne de yerlileri rahatsız edecek herhangi bir gelişme.  Nedir bunun açıklaması sayın başkan dedim. Her üç kişiden birisi ırkçı partiye oy vermiş. Belediye başkanı, bu kasabada seçmenin büyük bir bölümü bir zamanlar ‘yeşil sol’partisine oy vermişlerdi. Yine bir zamanlar aynı seçmen, Hollanda politikasında şarlatan olarak adını yazdıran ve bir çevre aktivisti tarafından öldürülen Fortuin’in partisine vermişlerdi oylarını dedi. O zaman yüzer, gezer bir oy potansiyeliyle karşı karşıyaydık. Bu biraz beni rahatlattı. Umarım Hollanda’nın her tarafında mantar gibi ortaya çıkan ırkçı partinin oyları yüzer gezerdir. Yani tepki oylarıdır. Yarınlarda bu insanları ikna eden siyasiler ortaya çıkarda, bu oyların yönünü çevirir. Aksi halde, Hollanda’yı anlamak ve yaşamakta güçlük çekeceğiz.

Tabiiki işin bir başka boyutuda, bizimkilerle ilgilidir. Göçmenlerin, dolayısiyle Türklerin bu seçimlerde yoğun bir şekilde sandığa gidip oy kullandıklarını söyleyemeyiz. Rotterdam’dan arayan bir dostum şunları söylüyor. Irkçı parti Rotterdam’da otuz bine yakın oy aldı. Oysa Rotterdam’da yaşayan ve oy kullanabilecek Türklerin sayısıda otuz bini aşıyor. Eğer Türkler yoğun bir şekilde sandığa gitselerdi, ırkçı parti boynunun ölçüsünü alırdı.

Sonuç olarak, Hollanda’dan Avrupa Parlamentosuna gönderdiğimiz bir Türk kökenli aday Emine Bozkurt. Tercih oyları henüz sayılmadığı için D66 partisindeki Ali Osman Biçer’in AP’ye gidip gitmeyeceğini bilemiyoruz. Her türlü şartlarda AP seçim sonuçları tüm partilere olduğu gibi sivil toplum örgütü temsicilerine bir defa daha şapkalarını çıkartıp, derin derin düşünmelerine davetiye çıkartmıştır. Haydi hayırlısı...

Veyis Güngör
[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.