Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

İnanç Eğitiminin Önemi

Din, insanı “iyi insan” yapmayı amaçlayan bir araçtır. Din insan içindir. Sorunlarının çözümünde insana yardım eder. Bir dinin evrenselliği, o dinin ilkelerinin koşullara göre yorumlanması ile mümkündür. Yorumlarla güncelleşmeyen din, sorun çözmek bir yana, kendisi bizzat sorun olur. Bu nedenle din hizmeti verecek insanlarımızın bu yorum becerisini kazanmaları gerekir. Değişim, önce insanların zihinlerinde gerçekleşmelidir. Düşünmek, yapmaktan daha önemlidir. Çünkü, düşünce eyleme yön verir ve onun bilinçli yapılmasını sağlar.1 İnsana, doğru düşünme ve aklı yerli yerince kullanma yöntemi kazandıracak olan Kelam ilmi, İslami ilimler içerisinde teşekkül bakımından ilklerden olan bir ilimdir. Hicrî II. yüzyıldan itibaren kendi sistematik örgüsünü şekillendirmeye başlayan Kelam ilmi, daha çok İslam dünyasının siyasi coğrafyası içerisinde saf İslam itikâdını ve buna göre şekillenen kültür ve medeniyeti her türlü yıkıcı iç ve dış tesirlerden koruma gibi tarihi bir misyon üslenmiştir.Kelam, Kur’an’da yer alan itikâdî âyetleri aklîleştirerek sistematik biçimde yorumlayan ve bilimsel bir düzeyde savunan bir bilimdir. Bu açıdan Kelam biliminin insana kazandırdığı iki performanstan söz edilebilir: İlki, bireye doğru bir din anlayışı kazandırmak; diğeri ise, doğru din anlayışını savunmada gerekli materyalleri elde etmesine yardım etmektir.O halde, geleneksel din anlayışımızdan kaynaklanan sorunları ortadan kaldırmak ve çıkacak yeni sorunları da akılcı bir biçimde çözmek için, Kur’an’ı referans alarak Kelam konularını yeni bir bakış açısı ile ele alıp din hizmeti verecek gençlerimize sunmamız gerekmektedir. Bu yeni yöntemde birey öne çıkarılmalı ve Kur’an’ın muhatabının fert olduğu özenle vurgulanmalıdır. Dinsel tutum ve davranışları düzeltmek, ancak inançları düzeltmekle mümkün olabilir.2 Bu konuda Kur’an’da anlatılan peygamberlerin davet ilkelerinde önceliğin, inanç konularına verilmesi, bize bir fikir vermelidir. Çünkü inanç, bir binânın su basmanı gibidir. Eğer temeller yapı tekniği ve kullanılan malzeme açısından sağlam atılmamışsa, yapılmış olan binâ her zaman risk taşıyor demektir. İşte bunun gibi, bireyin iç dünyasında sağlam ve doğru bir inanç, bilgi ve akıl ile temellendirilmediği sürece, İslam binasının sağlam bir şekilde ayakta durması da mümkün olmayacaktır. Bu açıdan, Kelam bilimi bireye, doğru bir din anlayışı istikameti vereceği gibi, geleceği yaratacak bir bakış açısı da kazandıracaktır.J. Jacques Rousseau, terbiyeye dair yazmış olduğu “Emil” adlı eserinde: “Her şey, aslında iyi olarak doğar, insanın elinde bozulur. İnsan her şeyi kendisi için yetiştirmek, kendisine göre şekil vermek ister. Kendi haline bırakmak da, eşyanın bozulma nedenidir. Bitkiler ziraat, insanlar terbiye ile yetiştirilir” 3 diyerek, insan eğitiminin önemine vurgu yapar. Eğitim ve öğretimde esas, çocuğun gelişmesinden kaynaklanan eğilimlere uymak, o eğilimleri yönlendirmek ve daha yüksek amaçlara hizmet vermektir. İnanç öğretimi alanındaki durum da aynıdır. Eğitimciler, genellikle 14-24 yaş gruplarını bilinçli öğrenme çağı olarak kabul ederler. Genelde bu çağ, eğitimde orta öğretime tekâbül eder. 13 yaş, ergenlik çağının başlangıç dönemi olarak kabul edilir. Bilinçli olarak çocukça düşüncelerin geride bırakıldığı, yetişkin tavırlarının kazanılmaya başlandığı yaş, on üçüncü yaş olarak gözlenmektedir. Bir yandan fiziksel büyüme sonucu karşı cinsin fark edilmeye başlaması ile bu yöne dönen ilgi, diğer yandan zihinsel gelişme sonucu o zamana kadar öğrendiklerini eleştirip irdeleme eğilimi, bilgi toplama yöntemlerinde ve öğrenmede değişiklik yapar. Onlar artık “Nedir?” ve “Ne yapmalıyım?” sorularını pek sormazlar. Daha çok “Nereden biliyorsun?”, “Niçin öyle yapmalıyım?” sorularını sorarlar. Çünkü artık büyüklerin yapılmasını söyledikleri ile yaptıklarının arasında farklılıklar olduğunu, ayrıca büyüklerin kendi aralarında fikir ayrılıkları olduğunu farketmişlerdir.4 Özellikle çağımızda, küreselleşme politikalarının hızlandırıcısı durumunda olan iletişim devrimi, zaman-mekan mesafelerini ortadan kaldırdı. Adeta bilgiye ulaşmada mekan kavramı modern insanın zihniyet dünyasında anlamını yitirdi. Artık dünyamızda, bilgi ve sermaye hareketleri neredeyse 15 dakika içerisinde dünyayı dolaşmaktadır. Böylece, iletişim alanında meydana gelen devrimin imkanlarıyla, evrensel ölçekte, farklı inanç gruplarının düşünce ve davranış biçimlerinin taşınması ve kamuoyu oluşturması daha da kolaylaşmıştır. Bilindiği gibi son yıllarda toplumumuz ahlâkî ve millî değerler bakımından bir yozlaşma süreci yaşamaktadır. Başta, ihtiyaçlara cevap veremeyecek bir özellik taşır hale gelmiş olan geleneksel teolojinin yol açtığı zihniyet dünyası, diğer taraftan ahlakî anlamda, toplumsal hayatımızda dinimizin kul hakkını ihlâl saydığı yolsuzluklar olmak üzere, kökünün dışarıda olduğuna inandığımız bir takım yıkıcı akımlar, milletimizin varoluşsal temellerini tehdit etmektedir. Örneğin, Türk aile sisteminin yapısını bozucu bir işlev gördüğüne inanılan, kendilerini çok mâsum gerekçelerle kamuoyuna kişisel gelişim seminerleri düzenlediklerini iddia eden yeni bir takım kuruluşlar ortaya çıkmıştır. Ayrıca, son yıllarda tatmin ve zevk alma prensiplerine dayalı yaşam biçimlerini seçmiş, hiçbir dinî, ahlakî ve millî değer tanımayan seks ve uyuşturucu kullanmayı temel felsefeleri haline getirmiş, üstelik de korkunç eylemleriyle kamuoyunda önplâna çıkan satanizm gibi yeni paganist akımlarda bir patlama yaşanmaktadır. Hele hele aidiyet duygusunu kaybet (tiril)miş gençlerimize parlak vaatlerle yaklaşan misyonerlerin çabaları, bu tür yıkıcı akımlardan geri kalmamaktadır. Türkçe’mizde, “tabiat, boşluk kabul etmez” şeklinde bir deyim vardır. Gençliğimizin içine düştüğü inanç boşluğunu doldurmak için de kendilerini “doğaüstü”ne ve “okült”e (gizli inançlara) adamış gruplarda da bir artış gözlenmektedir. Bu yeni paganist akımların başında reenkarnasyon, yoga, ufo, panteist ve astrolojik temelli bilinircilik, medyumluk vb. gibi çağdaş ruhçu öğretiler gelmektedir. Bütün bu akımlar, inanç dünyamızda büyük bir tehlike ve çatlak oluşturmaktadır. Bu inanç, görüş ve düşünceler karşısında bir kere daha Kelam biliminin tarihte rol oynadığı stratejik özelliği gündeme gelmektedir. O halde, Türkiye nüfusunun büyük bir kesimini oluşturan gençlerimizin millî ve ahlakî bünyemizi tahrip eden bu tür yıkıcı akımları tanıyarak tuzaklarına düşmemeleri için bilgilendirilmeye gerek duyulmaktadır. Bütün bu gelişmeler düşünüldüğü taktirde, hem orta öğretimde ve hem de yüksek öğretimde Kelam biliminin misyonu ve önemi daha çok artmıştır. Dolayısıyla, eğitim kurumlarımızda bireye kazandırılacak Kelam performansı, sadece, tarihsel bağlamda arkeolojik kazı yaptırmak değil, konular işlenirken; düşündürme, muhakeme etme ve buldurma gibi yöntemleri kullanarak sorun çözücü bir bakış açısı kazandırmak demektir. Yani, Kelam biliminin sosyal hayatla bağı kurulmalıdır. Dipnotlar:1 Meslek Dersleri Öğretim Proğramları, Ankara, 1999, s. 145.2 Meslek Dersleri Öğretim Proğramları, s. 145.3Rousseau, J. Jacques, Emil Yahut Terbiyeye Dair, (çev. H.Ziya Ülken-A. Rıza Ülgener- S. Güzey), İstanbul, 1945, s. 1-10.4 Bilgin, Beyza- Selçuk, Mualla, Din Öğretimi, Ankara, 1991, s. 66, 75.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.