Gül Çocuk

Safiyet diyoruz… Masumiyet çalıyor kapımızı daha sonra… Biz bunları çocuklar için düşünüyoruz düşünmesine fakat bir çıkmaza giriyoruz. Çocukların dillerinde bunlar yok ki. Hemen hemen hepsi bir büyük edasıyla konuşmaktalar. Merhum Necip Fazıl’ın “Çocuk” isimli şiirinde geçtiği gibi “Biz akıl tutsağıyız, çocuktur ki asıl hür” diyemiyoruz. Onlar da kendilerini aklın tutsağı kılıyorlar ve o saf halkanın içerisinde değil de daha çok o saf halkanın üzerindeler. O saf halkayı kendilerine basamak kılıp büyüyüveriyorlar. Böylelikle bizim onlarda aradığımız safiyet ve dahi masumiyet sözde kalıyor. Bunun sebebi düşünürken ilkin kendimize soruyoruz hatta kendimizde buluyoruz bunun sebebini. Fakat daha sonra boy boy endam etmekte olan bir suçlu çıkıyor karşıma… Tahmin ettiniz değil mi? Evet o suçluyu buluyoruz hepimiz fakat hayatımızdan çıkartamıyoruz. Suçluyu bulmanın rahatlığı üzerimdeyken Sezai Karakoç’un “Çocukluğumuz” şiiri düşüyor aklıma…“Annemin bana öğrettiği ilk kelime Allah, şahdamarımdan yakın bana benim içimde Annem bana gülü şöyle öğretti Gül, Onun, o sonsuz iyilik güneşinin teriydi …Tüm bunlar birkaç cümleyle demlenirken zihnimde kendi çocukluğumu düşünüyorum. Halen kendimi ‘çocuk gibi’ hissetsem de pek çok anı beliriyor hayalimde. Bu hâlimin dayanılmaz hafifliği üzerimdeyken birden geçenlerde otobüste bir çocukla konuştuklarım geliyor aklıma… **Otobüse binmeden evvel her zaman aynı civarda gördüğüm seyyar çiçekçilerden birisi ilgimi çekiyor. Çünkü bu seyyar çiçekçi amcamız selesindeki güller gibi gülüyor. Ben de dayanamıyorum bu manzaraya, en arabeskinden bir kırmızı gül beğeniyorum. Derken araya sıkışmış bir mavi gül dikkatimi çekiyor. Fakat ondan başka olmadığını ama hediye edebileceğini söylüyor güleç gülcümüz. Memnuniyetle kabul ediyorum. Ve az evvel sözünü ettiğim otobüse biniyorum. Bir kız çocuğun yanına oturup, onunla konuşmaya başlıyorum. Hiçbir yabancılık duymadan konuşmama katılıyor o da. Elindeki simidi öyle bir çekiştiriyor ki, hayli acıkmış olmalı, diyorum. Çocukluğun rahatlığı, diyorum. Derken elimde ki güllerden bahis açıyor küçük kız. Tam da otobüse binmeden önce ki düşüncelerime tercüman oluyor. Elimde ki kırmızı gülü gösteriyor. “Kırmızı güller Peygamber Efendimiz’e benzetilir. Gerçekten ne kadar güzel kokuyor değil mi? O’nun (sas) ter kokusu böyle imiş” diyor. Hayretle birlikte sevince gark oluyorum. Mavi gülü bilmiyorum ama, diyor. “Bende mavi gül, ilâhi aşkı simgelermiş” diyorum. “Allah’la ilgili yani, değil mi?” diyor. Ben bir kez daha sevince gark oluyorum. Eline alıyor mavi gülü, uzun uzun inceliyor. Bir şeyler söylermişçesine eğiliyor güle. Sonra bana dönüp, tüm sevecenliğiyle. “Bunu bana verir misin?” diyor. Ben de “elbette” diyorum. Dikenlerini umursamadan gülü sarmalıyor kollarıyla. Teşekkür ediyor, ailesini gösteriyor. Tam karşıdaki ailesi gülümseyerek bize bakıyorlar. Birkaç durak sonra iniyorlar, ben elimde kalan kırmızı güle o kızın dediklerini düşünerek daha bir güzel bakıyorum…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.