Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Dünya algımız üzerine

Kur’an, sürekli aşkınlık, yücelik ve “öte” fikrini insanda canlı tutmak için Allah’a karşı sorumluluk bilinci anlamı taşıyan ‘takva’ kelimesini öne çıkarır.

Bir yaşam tarzı haline getirildiği takdirde takva, insanın ahlâki alanda bozulmasının önünde bir duvar ve bariyer oluşturur.

Kur’an’da geçen âhiret fikri, takva kavramının üzerine oturtulmuştur. Eğer insan kalbini, zihnini, gözlerini, “aşkınlığa” çevirir ve yöneltirse ve “ben”inde/”bilinç”inde, gereken sorumluluk duygusunu oluşturur ve geliştirirse “müteyakkız” olur. Zaten takva, müteyakkız olmak değil midir?

Ahirete iman olmaksızın insan, salt, anlık doyumlara dayalı yaşama haline düşer. Allah’a karşı sorumluluklarını fikri ve ameli planda diri tutmak anlamına gelen takva, insana, âhirette değil, burada gereklidir. İnsanda takvayı harekete geçiren güç, ahrete iman sorumluluğudur. Takva ile temellendirilmiş âhiret bilinci, insanın eşyanın çekiciliğine dalıp, buraya, şimdiye çakılıp kalmasını önler ve evet “ben burada yaşıyorum ama öteye mensubum” fikrinin kökleşmesine yardım eder.

Her insanda ebedîlik (huld) duygu ve düşüncesi vardır. Kendisinde yeterli düzeyde “takvâ” gelişmemiş insanlar, Kur’an’ın “aldatıcı zevk ve geçinme” diye tanımladığı dünyânın câzibesine tutularak “ebedî”liği, salih işlerde değil, salt bu dünyâda arama yanlışına düşebilir.

İslam öğretisine göre bu dünya geçicidir. Eğer hakikaten ölümsüzlük ve ebedî saadet arzu ediliyorsa, “öteki-hayat” ilkesi hayatın temeli kılınmak zorundadır. Şu ayetler bu gerçeği çok açık bir şekilde dile getirir:

“Geçici dünya malını istiyorsunuz. Oysa Allah, âhireti kazanmanızı ister.” (el-Enfal 8/67).

“Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Ama baki kalacak yararlı işler, sevap olarak da, emel olarak da, Rabbinin katında daha hayırlıdır.” (el-Kehf 18/46).

Materyalist insan telakkisine göre hayat bu dünyadan ibarettir ve hayatın hiçbir anlamı yoktur. Bu sebeple, bu hayat, hiçbir ahlaki sınır ve toplumsal yasa tanınmadan sonuna kadar tepe tepe kullanılmalı ve vahşice yaşanmalıdır. Cahiliye zihniyeti taşıyan kimseler için dünya kavramı, salt dünyevi zevklere odaklanmaktan ibarettir. Bu dünyanın sınırları ötesinde bir öte dünya fikri olmadığı için hayat, bu dünyadan ibaret olarak görülmüştür. Materyalist insanın dünyâ tasavvurunu Kur’an şöyle aktarır: “Hayat, ancak bu dünyadaki hayatımızdır. Ölürüz ve yaşarız; bizi ancak zamanın geçişi yokluğa sürükler, derler.” (el-Casiye 45/27).

Öte yandan Kur’an-ı Kerim, hayatın bir anlamı olmadığını iddia eden amaçsız insanların varlığından somut örnekler verir:“Fakat o, dünyaya meyletti “ahlede ile’l-arzı” ve hevâsına uydu.” (el-Araf 7/176). Bu âyette, ‘ilâ’ edatıyla kullanılan ‘el-arz’ sözcüğü, dünyevîleşmek anlamına gelmektedir. Açıkça bu ayette, insan hayatını maddi dünya ile sınırlandıran ve ahlâki değerleri hiçe sayarak dünyayı doya doya yaşamak isteyen bir kimsenin psikolojisi anlatılmaktadır. İslam’ın reddettiği dünyevîleşme, işte budur.

İnsanda dünyevîleşme anlamında huld/ebedîlik düşüncesini körükleyen unsurlar arasında servet, taraftar çokluğu, makam-mevki, istiğna, büyüklenmek, nankörlük gibi durumların etkileyici olduğu bir gerçektir. Bunlar tutkularının esîri olmuş ve bakışlarını buraya çevirmiş olan insanlarda Allah’ı unutma gibi bir sonucun doğmasına yol açar. Kur’an’ın ifadesiyle bu, olumsuzluk anlamında bir istiğna duygusudur. (el-Alak 96/7). İstiğna, Allah’a rağmen bir hayatı yaşama tavrıdır. Yoksa dünyanın bizatihi kendisi kötü değildir. Hz. Mevlana’nın dediği gibi dünya, “Allah’tan gafil olmaktır yoksa kumaş, altın, gümüş, oğul, kadın, atlar, ekinler değildir.”

Özetle, Müslüman bakış açısında dünya, eşyanın dışında değil, insanın onunla olan ilgisinde aranmalıdır. Allah’tan ilgiyi kesmemek şartıyla, dış görüntüleri olarak helal olduğu sürece mal-mülk tarafı ile ilişki kurmak mubahtır. Kaldı ki iç dünyamıza hükmetmeye kalkmadıkça dünyanın; yiyecek, içecek, giyecek olarak madde tarafının haram kılınması için bir sebep yoktur: “De ki: Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz-hoş rızkları kim haram etmiştir?” (A’raf 7/32).

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.