Ümit Savaş Taşkesen

Ümit Savaş Taşkesen

Cuma vaizi

İnsanlara hitap etmek ayrı bir sanat. Diğer bir çok iş gibi insan sanatta icra ettiği işin doğasındaki gereklilikleri, incelikleri yerine getiremeyince ortaya fecaat çıkabiliyor. Yapılan her iş dikkat ve özen istiyor. Bazı mesleklerde ise bu dikkat ve özenin katsayısını üçle, beşle çarpmak gerekiyor.

Camilerde merkezi ezan ve vaaz sistemine geçilmesi on yılı geçti. Her değişiklik gibi olumlu olumsuz yönleri var. Bunların muhasebesini tutup artısını eksisini yazacak durumda değilim. Sadece geçen Cuma, Cuma vaazı esnasında şahit olunan bir olay bu konunun ehemmiyetini dile getirme gereği hissettirdi. Sanırım merkezi vaazlar Hacı Veyiszade Camiinden bütün Konya’ya yayınlanıyor. Orada bu görevi yerine getirecek olan vaizlerin oldukça dikkat etmesi gerekiyor. Karşısında ya da muhatap dinleyici kitlesi oldukça heterojen bir kitle oluyor. Vaaz terminolojisinin, içeriğinin ve üslubunun da buna denk bir şekilde biçimlendirilmesi gerekiyor. Geçen hafta ne oldu? Namaz başlamasına birkaç dakika kala muhterem vaizimiz zina ve gıybet üzerinde durdu. Allah’ın zina’yı affedeceğini ama gıybeti affetmeyeceği gibi bir şeyler söyledi. Konunun ne olduğu anlaşılamadı. Ancak dinleyenler üzerinde bıraktığı izlenim, algı şu oldu. “Yaa, demek zina affedilebilirmiş, çok büyük bir mesele değilmiş. Küçük bir meseleymiş.” Gibi bir algı ortaya çıktı. Sonrasında da vaaz bitti. Zihinlerde kalan sadece böyle bir algı ve şaşkınlık oldu. Cemaatin söylenişinden de bu hemen ortaya çıktı zaten. Bu, Bektaşi’nin “içkili bir halde namaza yaklaşmayın” ayetinin başını almayıp sonunu uygulaması gibi bir durum ortaya çıkardı. Son dakikalarda girilen bu konuda da zihinlerde kalan Allah zinayı affeder, çok mühim değil gibi bir sonuç çıkardı. Ortaya çıkan sonuç konuşan vaizin belki de ulaşmayı hiç düşünmediği, aklından dahi geçirmediği bir konuydu ama konuşmada girilen konunun zamanlaması ve muhatap kitlenin heterojenliğinin göz önünde bulundurulmaması bu gibi iletişim kazalarına yol açıyor. Lütfen Sayın Vaizler, vebali çok büyük olan bu gibi konularda siz beş kere daha dikkatli olunuz. Konuşmanın başını sonunu, içeriğini, yanlış algıya yol açabilecek konulara yeterince açıklanabilir bir süre ayırmadan değinmeyiniz. Sizin de hiç istemeyeceğiniz yorumlara neden olabiliyor bu iletişim hataları.

AYAKKABILAR BAŞ ÜSTÜNDE

Madem Cuma ve Cami dedik çoktandır aklıma takılan bir başka meseleye de bu vesile ile değinelim istiyorum. Beni yaz kış rahatsız eden bir başka meseleye de işaret etmek gerekiyor. O da Cuma namazı çıkışlarında çok çeşitli renk, biçim ve markalardaki ayakkabı, bot vb. giyeceklerin tepemin üzerinde uçuşuyor olması. Ortaya maalesef bir ibadethanenin iklimine, yapısına, görüntüsüne hiç de uygun olmayan bir manzara çıkıyor. Allah’a bağlılığını, sorumluluğunu, görevini ifa etmiş bir halde, vecd içinde, içinde imanın nuru ile kalbi mutmain olmuş bir halde camiden çıkan insanların cami çıkışındaki görüntüsüne baktığınız zaman gördüğünüz manzara görmek isteyeceğiniz, istediğiniz bir manzara değil! Çok rahatsız edici. Başların üzerinde tutulan, taşınan ayakkabılar! Kapının önüne yığılmış kalabalıklar. Tepenize damlayan su ya da koku! Bir acele, bir telaş! Ey insan nereye gidiyorsun böyle?

İl Müftülüğü ya da düşünen, proje geliştiren akla sahip bir başkaları bu duruma bir el atsa ne iyi olacak. Mevlana Müzesindeki poşet uygulaması gibi bir şey mi olmalı bilmiyorum ama bu görüntü ortadan kaldırılmalı. Ne dersiniz?

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.