Bir ÖSS daha geçti

Dün bir milyon yedi yüz bilmem kaç bin aday ÖSS için ter döktü. Herkese, tüm öğrencilere, bütün adaylara “başarı” dilemek, ancak bir nezaket değeri taşıyabilir. Çünkü herkesin başarılı olması imkânsız ve bu imkânsızlığı herkesin biliyor olması gerek. Türkiye’de fakülte ve yüksek okul kapasitesi belli ve sınava giren adayların dörtte üçü hiçbir okula yerleştirilemeyecek. Herhangi bir yere yerleştirilenlerin de belki yarısı, gönlündeki yerde değil, üç saatlik sınavda yanıtlayabildiği soruların gerektirdiği yerde öğrenim görmek zorunda kalacak. Gönlündeki üniversitenin dilediği fakültesine yerleştirilmeyi başaranların küçümsenmeyecek bir bölümü de, orada umduğunu bulamamanın sıkıntısını yaşayacak.Bu durum, ülkemizde eğitim öğretim düzeninin çok sağlıksız bir yapılanma içinde olduğunu göstermeye yeter. Talep ile arz arasındaki bu dengesizlik, öğretim kurumlarının bilgilendirme süreçlerindeki sınırlılıkları, tıkızlıkları, sakatlıkları; ölçme ve değerlendirme süreçlerindeki tuhaflıkları görmeyi, değerlendirmeyi ve çözüme kavuşturmayı da güçleştiren bir ağırlık taşıyor. Bu ağır vak’aya teşhis koyacak hâzık hekim de, neşter vuracak usta cerrah da şimdilik görünmüyor ortalıkta. Bu yokluk ve yoksunluk ortamında Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi, yıllardır edindiği ve pekiştirdiği deneyimine güvenerek tartışılmaz patronluğunu sürdürüyor. Dünkü sınav da, geçen yıllarda yapılan sınavlar gibiydi. Yine, cep telefonuyla ve başörtüsüyle sınava girmek yasaktı. Yine sınavın ilk 90 ve son 15 dakikasında sınav salonunu terk etmek yasaktı. Çok yasak vardı yine içeride. Dışarıda da vardı aslında epeyce yasak: Örneğin klakson çalmak –sınavdan bağımsız olarak- yasaktı ama bu yasağa uyulduğuna ve uymayanların cezalandırıldığına tanık olmadım ben. Dünkü sınavın soruları da, geçen yılların sınavlarındaki sorular gibiydi. Bu sorulara bakarken, yine o eski ve çok eski olmasına rağmen bir türlü çıkarılıp çöpe atılamayan derdimizi düşündüm: “Resmî / kitâbî bilgiler başkadır ve sadece resmî alanlarda, örneğin sınavlarda kullanılır; hayatın bilgileri ve uygulamaları başkadır! İkisini uzlaştırmayı ve bütünleştirmeyi düşünmek, Türkiye’yi ve kendimizi ıslah etmeye talip olmak demektir. Bu elbette gerekli ve iyi bir şeydir amma şimdilik şartlar buna müsait değildir!”Sorularda karşımıza çıkan dil, cümle yapısından sözcük seçimine, noktalama ve imlâ tercihlerinden içeriğine dek, öylesine hayatımızın dışında ve “sınava özgü” olma vasfını taşıyor ve bunu ısrarla sürdürüyor ki, bu ayrılık zihinlerde yarılmalara yol açıyor olmalı. Bu durumda, ister istemez, şöyle bir soru beliriyor: “ÖSYM bu tutumu kişiliklerimizde ve belki bütün hayatımızda esasen var olan çatlakları korumak ve büyütmek için özellikle mi tercih ediyor?”Bir ÖSS daha geçti geçmesine ama, konu çevresindeki soruların ve sorunların tartışılması ve çözüme kavuşturulması için bir an önce harekete geçilmezse, ülkemiz emek, zaman ve para kaybetmeye devam edecektir. Yazık oluyor! Çok yazık!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.