Seyit Küçükbezirci

Seyit Küçükbezirci

“Aziz toprağın çocuğu”

BU “AZİZ TOPRAĞIN ÇOCUĞU” UNUTULMAMASI GEREKEN

 BİR ŞAİR; CEMAL OĞUZ ÖCAL

            Geçenlerde de söyledim, elli yıldır kesip kesip biriktirdiğim, bence önemli, gazete dergi küpürlerinin ortasına oturmuş deşiniyorum… “Deşinmem” daha haftalarca sürecek… Yaptığım işi, “deşinme” kelimesinden başka bir kelime, ağzına düşmemiş, ifade edemez… “Deşinme” saf kan “Konyalıca” bir kelime…

            Neyse…

            Dalmışım… Neler buluyorum, neler… Yirmi yaş ellerimin, otuz yaş ellerimin, kırk yaş ellerimin değdiği yazılar… Dağ gibi yığılı küpürlerin içinden elime geçenlerle birbirimizi hatırlıyoruz. Önce seviniyor, sonra mahzunlaşıyoruz… Zaman insana danışmaz, hükmünü yürütür… Hüzün, mahzunluk neye yarar…

            Elmas Hanım gelip oturmuş yanıma. Hiç farkında değilim. “-Paşa” diyor “gücenmezsen sana bir şey diyecem” diyor… Söyle diyorum… “Valla gücenin” diyor… Yemin ettim gücenmeyeceğime… “-Paşa… Valla hiç aklın yokmuş. Şunları biriktireceğine, isteseydin şunlar kadar para biriktirirdin” dedi… Cevap vermedim. Elmas Hanım’ın dediğini yapsam “Şimdiki Seyit” olamazdım ki…

            Deşinmeye devam ettim; uzaktan köy görünüyordu. Gün akşam olmak üzereydi…

ÇIKAGELDİ ŞAİR  “FAZILOĞLU CEMAL OĞUZ ÖCAL”; 43 YIL SONRA; “SELAM” DİYEREK

            Yirmi iki yıl önceki, 10 Ekim 1992 tarihli Yeni Meram’dan kestiğim bir küpür… Rahmetli canım İbrahim Sur, o zamanların Konya Kültür Müdürü Necati Ayas’la bir söyleşi yapıyor; Konya’nın kültür değerleri üstüne… Başlığı da gerçekten çok manidar; “Biz Yetişinceye Kadar Çok Şey Olacak”.

            İşte bu yazının içinde Fazıloğlu Cemal Oğuz Öcal’ın “Selam” Şiiri veriliyor.

Cemal Oğuz Öcal bir “Konyalı” olarak “bizden” biri… Seydişehir’in İncesu Köyü’nden. Hafız Hasan Efendi’nin oğlu; 1914 doğumlu… ‘Dava’sına katılırsınız katılmazsınız o ayrı…

Ben Cemal Oğuz Öcal’ı şahsen tanımadım ama, “Türkçü Turancı Yıllarımız”da “Bozkurtlar’la dirilerek” Çin’i kırk yiğitle basmayı hayal ettiğimiz yıllarda şiirleri dilimizden düşmezdi… “Tanır mısınız?” diye sorsalar, “gıyaben” de olsa, bin kez tanırız derdik…

Şimdi size sunacağım şiir, Fazıloğlu Cemal Oğuz Öcal’ın “dava şiirleri”nden değil. Konya’ya, kendi toprağına duyduğu hasretin şiiri. Şiirin adını “Selam” koymuş; ama bir “özlem şiiri” ancak bu kadar olur. Göreceksiniz… Konya’nın “temiz diline; “İnce Minare’nin taştan şiiri”ne; Aslan’lı kışlaya, Dede Bahçesi’ne; Takkeli Dağ’a, Loras’a, Kızlar Kayasına; divleğe, höşmerime, Karaveran Gölüne, Sabileye, Saatli Ali Hoca’ya selam eder.

Size az sonra sunacağım Cemal Oğuz Öcal’ın şiirini defalarca okurken, Fakih Özlen Ağabey’in ölümsüz şarkısı “-Yüce dağdan esen rüzgâr, sevgiliye selam götür” şarkısın söylüyordu zihnim… Öcal da bu şiirle öyle diyor.

7549-kopya-kopya.jpg

KONYA’YA SEVDA, KONYA’YA ÖZLEM ANCAK BU KADAR ANLATILABİLİR

Fazıloğlu Cemal Oğuz Öcal, 1971 yılında, bu yıla göre, 43 yıl önce bu alemden ayrıldı; henüz 57 yaşındaydı. Kendi deyimiyle “Bir dava adamı”nın başına gelen her şey başına gelmişti… Kaderine küstüğü olmuştu; “milletine” küsmemişti… On üç kitap, yüzlerce “yurt sevgisi” üstüne şiir bırakmıştı geriye…

“Selam” şiiri, sanırım 1950’lerde, yaklaşık altmış yıl önce yazılmış. Ama bugün yazılmış gibi, hiç eskimemiş…

Konya’nın “kadim değerleri”ni kapsayan “Selam” şiiri, Konya ile ilgili “Şehir Kitapları”na mutlaka konulmalı.

Kesip saklamanız için “Selam”ın tümünü size sunuyorum; tabii sizin için Konya değerleri bir şey ifade ediyorsa…

SELAM

 

            Selam sana candan ey güzel Konya

            Suyun gibi temiz diline selam!

            Çalamadan gitti bir doya doya,

            Dertli kopuzumun teline selam!

 

            Gerçek aşıkların ulu pirine

            “İnce Minare”nin taştan şiirine,

            “Sultan Aleettin”in (!) binbir erine

            Tarihe karışan seline selam!

 

            “Akyokuş Yolu”ndan gelip geçene,

            Yaylaadan yaylaya konup göçene

            Bahçenden tomurcuk bir gül seçene,

            Fidan boylu kıza, geline selam!

 

            "Koçhisar"dan gelene kaymak tuzuna

"Sille'nin dillere destan kızına,

            Kışın çamuruna, yazın tozuna,

            Ilgıt, ılgıt esen yeline selâm!..

 

            Arslanlı Kışla"nın koçaklarına,

Topuna, Tüfeğine, uçaklarına                    

Bilgi, şefkat, ülkü ocaklarına                    

Hudutsuz ovana, beline selâm!                

 

            Rahmetli "Ata" nın tunçtan heykeli,

Kılıç, Başak tutan sihirli eli                      

Bu hasretlik beni edecek deli,

            Doğduğum o Türkmen iline selam!.. 

 

            "Dede Bahçesi"ne, güzel "Havzan"a.            

            O cennet yerleri gezip tozana,

            “Aşık Mehmet” adlı büyük ozana,

            Kalpleri bağlayan yoluna selam!

 

            Sözün de, sazın da, ehli sendedir,          

Kapında kaç acem şahı bendedir.       

Türklük için çarpan yürek tendedir          

Bu yola baş koyan kuluna selâm!

 

Dertlere şifadır Bağın, bostanın,              

Yazmakla tükenmez şanlı destanın,        

Etlekmek pişiren "Ali Usta"nın,         

Mübarek eline, koluna Selâm…

 

"Karatay", "Sırçalı" medresesine,

"Babalık", "Ekokon" gazetesine,

"Tahira"nın yaz, kış şen kahvesine,

Caddenin, sağına, soluna selâm!..

 

Alettin Tepesi" cennet mi, nedir?

Görmedim yüzünü üç, dört senedir

Her kadının birer müşfik annedir

Körpe yetimine, duluna selâm!

 

En güzel eserin "meram"dır, "Meram",

Onsuz dünya haramdır haram

Yine sızlamaya başladı yaram

Eski hasırına, çuluna selam!

 

“Takkeli Dağ” “Loras” “Kızlar Kayası”

Cilveyle yoğrulmuş yarin mayası

Yatmadın koynunda bir gün doyası

Burcu burcu kokan gülüne selam!

 

Uçarken ufkunda yeşil turnalar

Çalınır meydanda davul, zurnalar,

Gürül gürül akar cömert kurnalar,

“Beyşehir” “Karaveren” gölüne selam

 

Tütüyor burnumda “Çebiç Asması”

Mis kokulu divlek, “Balcan Basması”

“Höşmerim”dir tatlıların yosması,

“Tandır ekmeği”nin külüne selamé

 

Şükür Hak'ka boldur, ekmeğin, aşın,

Ölçülmez ne ayla, ne günle yaşın

Cevahir gibidir toprağın, taşın

Çiçek, mevye yüklü dalına selam!.

 

            “Aşıkan yolu”na, Millet Parkı’na

Ruhları coşturan ünlü şarkına

Vardım bu sevdanın yeni farkına

Çayırdan, çimenden halına selam

 

Bandonun çaldığı İzmir marşına

“İspa Pazarı”na uzun çarşısına

Kurban olam pilavına, turşuna

Canım pekmezine balına selam

 

Konuya, komşuya, gence kocaya:

Bayan "Sabile"ye de "Ali Hoca"ya

Gece, gündüz tüten mutlu bacaya

"Emine Abla" nın falına selam,

 

Vatanı bir baştan bir başa gezdin

Gurbetelde tatlı canından bezdin

"ÖCAL"ın uzunca bir destan düzdün

Verme şu dünyanın malına selam!

           KAYNAKLAR ŞÖYLE ANLATIYOR FAZILOĞLU CEMAL OĞUZ ÖCAL’I:

            Seydişehir'in İncesu köyünde dünyaya geldi. İlkokuldan sonra tahsiline Konya Öğretmen okulunda devam etti. İstanbul Erkek Öğretmen Okulu'ndan mezun olarak 1935 yılında öğretmenliğe başladı. Değişik yerlerde sekiz yıl ilkokul öğretmenliğinden sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümüne girdi. 3 Mayıs 1944 yılında Hüseyin Nihal Atsız’ın Ankara’ya gelişi dolayısıyla düzenlenen öğrenci nümayişine katıldığı için devrin idaresi marifetiyle okuldan tardedildi. Bu nümayiş dolayısıyla Tek Parti İdaresi tarafından Irkçılık-Turancılık davasına dâhil edilerek Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Ankara Musiki Muallim Mektebi müdürü Orhan Şaik Gökyay, Hikmet Tanyu, Türk Tarihi Profesörü Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan, Cihat Savaş Fer, Nurullah Barıman, Cihat Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sançar, Cebbar Şenel Hamza Sadi Özbek, Hasan Ferit Cansever gibi Türkçülerin de bulunduğu davada tutuklandı, tabutluklarda hapsedildi. On bir aya mahkûm edilmesine karşılık dava temyizden döndü ve diğer sanıklarla beraber beraat ederek hapisten çıktı. Öğretmenliğe dönemediği için piyasada değişik işlerle uğraştı. 1947 yılında zorluklarla döndüğü öğretmenlik mesleğinde döndü.

1971 yılında İstanbul’da vefat etti. Cenazesi Sakızağacı Mezarlığı’nda 4. adada toprağa verildi.

Öğretmen olarak yurdun birçok il ve ilçelerini gezdi. Gezdiği yörelerde yurdumuzun güzelliklerini şiirlerine yansıttı. Bu güzellikleri millî bir sevgiye dönüştürdü. Şiirlerinde ağırlıklı olarak Türkçülük yolundaki duygularına yer verdi. Hece ölçüsünü başarıyla kullanan Cemal Oğuz Öcal, coşkunluk yüklü şiirleriyle okul çağındaki çocukların aradığı bir şair oldu. Bir eserini bu yönde çocuk şiirleriyle oluşturdu. Millî duyguları terennüm eden şiirleriyle tanınan bir şair oldu.

Şiirleri Orhun, Bozkurt, Çınaraltı, Tanrıdağ, Bucak, Serdengeçti, Toprak, Türkeli, Büyük Dâvâ, Ocak, Büyük Türkeli gibi Türkçü, milliyetçi dergilerde yayınlanmıştır. İmzasını Türk isim kalıbına uygun olarak Fâzıloğlu Cemal Oğuz Öcal şeklinde kullanmıştır. Kaynak: http://tr.wikipedia.org/

            KİTAPLARI:

·                    Yurttan Sesler (1939)

·                    Türk Geliyor (1944),

·                    Ata Sevgisi (1946)

·                    Savulun Kızıllar Gençlik Geliyor (1949)

·                    Türk Çocuklarına Millî Şiirler (1951)

·                    Her Şey Vatan İçin (1953)

·                    Kıbrıs'a Seferim Var (Makale ve şiirler 1958)

·                    Ramazan Şiirleri (1960),

·                    Eyüp Sultan'ı Ziyaret (1960)

·                    Olan Oldu Bizlere (1960)

·                    Yavrularımıza Okul ve Bayram Şiirleri (1960)

·                    Bir Millet Şahlanıyor (Bütün şiirleri 1968)

·                    Öğretmenim(1970)

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum