Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Bir Yarış Pisti: “Dünya Hayatı”

Her yönüyle rahmet, bereket ve ruhânilik tecelli eden Ramazan ikliminin manevi atmosferi sosyal hayatın bütün alanlarını sardı. Bu bir nasip işi. “Hoş geldin ya şehr-i Ramazan” ifadesi, sadece mahyaları süslememeli, bu aziz misafire yönelik hitap tarzı, davranış biçimi olarak yüreklerimize ve hayatımızın her alanına nüfûz etmelidir. Şehr-i Ramazan, her yönüyle hayırdır. Önemli olan Müslümanlar’ın bu ‘hayır’ mevsimini içselleştirmesi ve yaşamaya değer bir hayatın ana sermayesi olarak görmeleridir.Yazımızın başlığında da vurguladığımız gibi, dünya hayatı bir yarış pistine benziyor. Herkes bu pistte koşuyor. Kimileri, Müslümanlığının kalitesini artırmak, cennette daha yüksek makamlara ulaşmak adına yarışıyor. Kimileri de, servetine servet katmak, kariyerini daha da yükseltmek, daha çok dolar, daha çok avro kazanmak, daha çok arsa, daha çok iyi marka araba almak, daha çok şöhret elde etmek, daha çok alkış almak gibi niyetlerle koşuyor. Kısaca herkes kendisine göre bir amacı gerçekleştirmek için koşuyor da koşuyor.Herkesin, koşuş niyeti farklıdır. Müslümanlar, Kitap ve Sünnetle belirtilmiş olan hayırları elde etme adına koşarlar. Bu konuda birkaç anektod sunmakta fayda vardır. Hayber’in fethi uzayınca bir gün Hz. Peygamber buyurdu ki: “Yarın bu sancağı öyle birisine vereceğim ki, onu Allah ve Resûlü sevmektedir. Allah onun eliyle size zaferi/fethi müyesser kılacaktır.” Bunun üzerine bütün sahabede bir dikkat kesiliş meydana gelir. Tüm sahabede ortaya çıkış, bir depreniş, bir kıpırdanış, bir hareket yaşanır. Herkes Resulullah’ın sancağının kendisine verilmesini ve bu onura layık kılınmasını ister. Çünkü peygamberin diliyle, peygamberin tesciliyle Allah ve Resûlü’nün sevdiği kimsenin kendisi olmasını ister. Herkes ister ki, o, ben olayım. Zaten Müslümanlar’da hayra karşı bir istek ve meyil vardır. Zira hayır denen şey, öyle bir kenarda durup insanların kendisine doğru gelmesini bekleyen bir şey değildir. İnsanlar istedikleri zaman ona gitsinler, selam versinler, hal-hatır sorsunlar, böyle bir pozisyona geçiş yoktur İslam’da. Hayır, bazen bir yoksulun doyurulmasıdır. Kimi zaman, bir hastanın ziyaret edilmesidir. Yerine göre, bir muhtacın ihtiyacının giderilmesidir hayır. Yani hayır, Yüce Allah’ın bizden istediği bir ameldir. Bu süreklidir, ama, kişiyle beraberliği sürekli değildir.“Hayırda yarışınız”(el-Bakara, 148) mesajıyla ilgili bir başka altın tablo da şöyledir. Uhud Savaşı’nda Allah Resulü kılıcı havaya kaldırır. “Bunu benden kim almak ister” deyince, tüm sahabenin elleri havada: “Ben Ya Resûlallah!” çığlıkları kopar. Görüldüğü gibi sahabede, hayra karşı bir şevk, bir heyecan, bir coşku, bir koşuşturma görüyoruz. Allah’ın Resûlü’nün ikinci cümlesi dökülür mübarek fehmi saadetlerinden: “Pekiyi, bunun hakkını vermek üzere, bunu benden kim alacak?” buyurunca, sahabe, “Onun hakkı nedir Ya Rasûlallah? diye sorar. Allah Resûlü Hz. Muhammed aleyhisselam: “Kırılıncaya, eğilinceye, bükülünceye, dökülünceye ve iş göremez hale gelinceye kadar onu düşmana çalmaktır” buyurunca, tüm eller havadan iner, sadece Ebû Dücâne’nin eli kalır havada. Değerli okurlar! Bu örnek anekdotlardan şöyle bir kural çıkarabiliriz. Müslümanlar hayır işlerine daima talip olmalıdırlar. Ama bu hayrın hakkını vermeye gelince, elbette herkes her şeyi yapacak değildir. İnsanların gücü, zekası, firaseti, ilmi, fikri, irfanı, kısaca kapasitesi bu işe yetmeyebilir. Gücümüz nispetinde Allah’ın emirlerine karşı, sorumluluk bilinci taşımalıyız.Öyleyse Müslümanlar hayır konusunda yürüyerek değil, koşarak gitmelidirler. Çünkü hayırda acele etmek gerekir. Zira hiç unutmayalım ki, hayır öyle bir kenarda sizi bekleyip durmaz. Meselâ, hasta ziyareti, eh, bir gün gideriz nasıl olsa demeye gelmez. Hasta, siz geleceksiniz diye bekleyip durmaz ki; ya iyi olup kurtulmuştur, ya da Hakk’ın rahmetine kavuşup kurtulmuştur. Yine bir adamın karnı aç, nasıl olsa birgün de ben doyururum dememek gerekir. Gücümüz yetiyorsa hemen doyurmalıyız. Diğer taraftan çocuklarınızın karnı aç, kalbi aç, hanımlarınızın kafasının içi aç da doyuracaksınız. Ne zaman otuz yıl sonra mı doyuracaksınız? Bir emekli olunca bir camide din anlatacağım, bir vakıfta gönüllü görev alacağım, bir gazetenin köşe yazarlığını yapacağım, diye şartlı konuşanları duyarız bazen. Acaba, ömrümüzün o günlere vefa edeceğine garantimiz var mıdır? Öyleyse, bugün, hemen projemizi gerçekleştirmeye çalışmalıyız.Netice olarak, bir hayrı ihyâ için, imkanlı bir zaman beklememek gerekir. İçinde bulunduğumuz imkanlar en kötü şartlar altında bile olsa, hemen o hayra talip olmalıyız. Çünkü, her geçen zaman, diğer geçen zamana nispetle daha kötü olabilir. Yüce Kitabımız Kur’an’da, hayır yolunda yarıştıkça yarışanlar övülmüştür. (en-Nâziât, 4). İşte Ramazan ayı, hayırda yarışmanın en iyi altın zaman dilimleridir. Hem nâfile ve hem de farz amellerde yarışalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.