Yeni Türkiye için yükseköğretim reformu

Eski Türkiye vesayet sistemi, 15 Temmuz Hain FETÖ Kalkışması sonrasında, milletin kahir refleksine yenilerek meydanlarda tasfiye edildi. Tasfiye, 16 Nisan Referandumu ile hukuki bir forma kavuştu. 16 Nisan bu yönü ile Yeni Türkiye’nin doğumu olarak ifade edebiliriz.

Referandum ile Yeni Türkiye’nin kurumlarının inşasına dair önümüzdeki dönemin yoğun tartışmalara sahne olacağını söylemek kehanet olmayacaktır. Yeni Türkiye’nin inşasında ortak aklın tesbiti, bu tesbitlerin devlet diline transferi, bürokratik/siyasal sistemle müzakeresi gerekecek. STK’ların, hususende Memur-Sen’in rolü bu süreçte kritiktir, alacağı insiyatif hayatidir.  Memur-Sen bu rolü ifa edecek kadrolara, kapasiteye ve akla sahiptir. Memur-Sen’in kurucu aklını ve ideolojik merkezini oluşturan Eğitim-Bir-Sen’in ve Eğitim-Bir-Sen’in üniversite birimlerinin bu süreçte bir think-tank, bir stratejik düşünce merkezi gibi çalışması zorunluluktur.

Mevcut Yükseköğretim sistemimiz soğuk savaşın iki kutuplu dünya paradigmasına göre ideolojik bir temelde yapılandırılmış olup, bu sistem Türkiye’yi  2023 ve 2071 Yeni Türkiye vizyonuna taşıyamaz. Yeni Türkiye’nin inşasında Yükseköğretim Reformu en önemli başlıktır. Bu çerçevede;

İlk olarak Yükseköğretim sisteminin üst yönetiminin Bakanlık olarak örgütlenmesi ve üniversitelerimizin Yükseköğretim Bakanlığının ana hizmet birimlerini oluşturması düşünülebilir. Bilim üreten kurumlarımız (Tubitak, Aselsan, Uzay Ajansı, Atom Enerjisi Kurumu, Yüksek Teknoloji Enstitüleri vb) ile Kredi Yurtlar Kurumumuzun Yurt Hizmeti sunan birimi bu Bakanlığa bağlanmalıdır. Yükseköğretim Kurulu ise kamu yönetiminde örneklerini çokça gördüğümüz Regülatör  Yapı (EPDK, RTÜK, vb.) olarak kurgulanmalıdır. Standart belirleyen ve bu standartları denetleyen bir kurul olarak işlev görmelidir.

Yükseköğrenim Bakanlığının ana hizmet birimi olan üniversitelerimiz daha kompakt, görev tanımı yapılmış, stratejik öncelikleri tanımlanmış bir organizasyon yapısına kavuşturulmalıdır. Ve en önemlisi yönetilebilir büyüklüğe indirgenmelidir.

Görev önceliği eğitim-öğretim olan üniversiteler olacağı gibi, spesifik bir konuya münhasır faaliyet alanı ile,  özel olarak kurgulanmış örgüt yapısı ile Batıda örneklerini çokça gördüğümüz Araştırma Merkezleri veya Araştırma Üniversiteleri kurulabilir, kurulmalıdır. Bu merkezler/üniversiteler kitlesel eğitim-öğretim yapmamalıdır. Araştırma Merkezleri veya Araştırma Üniversitelerinde eğitim öğretim yalnızca nitelikli araştırmacı temininin bir boyutu olarak değerlendirilmelidir. Tekraren ifade ediyorum, araştırma üniversiteleri kesinlikle kitlesel eğitimin sayılarının cezbesine metfun olmamalıdır.

Eğitim-Öğretim görev önceliği olan üniversitelerimiz ise bir alanda ihtisaslaşmalıdır. Sosyal Bilimler, Sağlık Bilimleri, Temel Bilimler ve Mühendislik alanında ihtisas üniversiteleri kurulmalıdır.

İstanbul, Gazi, Ankara, Selçuk, Erciyes, Uludağ, Dicle, Çukurova, Ege, Dokuz Eylül, Akdeniz Üniversiteleri gibi üniversiteler acilen bölünerek yönetilebilir büyüklüğe indirgenmelidir.

Şehir Hastanelerine benzer bir modelde yapılandırılacak olan Şehir Üniversiteleri gündemimize girmelidir.

Eğitim görev önceliği olan Üniversitelerimizde her düzeyde eğitim (önlisans, lisans ve lisansüstü ) Fakültelerde verilmelidir. Üniversitenin ana eğitim birimi Fakülte olarak kurgulanmalıdır. Yüksekokul, Meslek Yüksek Okulu, Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu gibi bilimsel karşılığı olmayan okul türü uygulamalarına/karışıklığına son verilirken, program çeşitliliği ve esnekliği sağlanmalıdır. Enstitü modelinde lisansüstü eğitim uygulamasına son verilmelidir. Ayrıca yalnızca lisansüstü eğitim veren üniversiteler kurulabilir, kurulmalıdır.

Akademik ve idari personel istihdamı norm kadro ilkeleri çerçevesinde 3 ve 5 yıllık projeksiyonlarla yapılmalı, işe göre adam ilkesi hayata geçirilmelidir. Bu alanda standartlar net bir şekilde tanımlanmalı, akademik itibarı zedeleyen kişiye özgü ilanlardan kaçınılmalı, üniversite yönetiminin kişisel insiyatif alanı daraltılmalıdır. Öğretim kadrolarında akademik unvanı almak özlük haklar açısından yeterli sayılmalıdır. Sözleşme sisteminden vazgeçilmelidir. Akademik unvana dair bütün sınavlarda nesnellik sağlanamadığı için doçentlik başta olmak üzere sözlü sınav sisteminden vazgeçilmelidir.

Araştırma görevlilerinin görev tanımı yapılarak araştırmacı kimliğinin ön plana çıkması sağlanmalıdır.

İdari personel-akademik personel arasında çatışma üretme potansiyeli, 2547 sayılı Yasanın defosudur. Türkiye genelindeki tüm yükseköğretim idari personeli için Yükseköğretim Hizmetleri sınıfı ihdas edilmelidir. Üniversiteler arası tayin, atama, terfi sistemi Yükseköğretim Bakanlığının sorumluluğunda merkezi bir anlayışla gerçekleştirilmelidir. Üniversitelerin yetki alanı bu alanda daraltılmalıdır.

Rektörlerimiz, üniversitenin akademik liderliği ile üniversite yöneticiliği arasındaki rol çatışması yaşamakta idi. Rektör seçim usulunun terkedilerek atama sisteminin getirilmesi bu çatışmanın nihayetlendirilmesi açısından olumlu bir adımdır. Rektörlerimiz bu düzenleme ile yalnızca öğretim üyelerinin değil tüm üniversitenin rektörü olma şansını yakalamıştır.

Üniversite Reformu Yeni Türkiye için hayatidir. Bu alanda tüm paydaşların katkı sunacağı bir platforma ihtiyaç vardır. Bu platformda öncü rolü, toplumsal kabulü ve tarihi tecrübesi sabit olan sendikamız üstlenebilir.

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum