Şakir Tuncay Uyaroğlu

Şakir Tuncay Uyaroğlu

Türkçe Konuşacaksak, Türk’çe Konuşalım.

Saygı değer okuyucularım, Memleket gazetesindeki ilk yazım 7 Temmuz 2014’te sizlerle buluşmuştu. Bugün 100. yazımla karşınızdayım. Gün geldi, köşemize öğrencilerimi misafir ettim. Gün geldi tecrübelerimizi paylaştık. Bazen de alıştırmalara ve yanlış-doğru cetvellerine yer verdim. Bugün sizlere güncelliğini hâlâ koruyan ilk yazımı önemine binaen  -ufak tefek güncellemelerle - tekrar sunuyorum.

Tarih tekerrürden ibaret derler, ancak ibret alınsaydı tarih tekerrür eder miydi? Tanzimat’ döneminde Fransızcadan Türkçeye geçen kelime sayısı 5.540, 1980’lerden sonra da 1.934 olmak üzere toplam 7.774.

Görünen o ki, Batı dillerine olan ilgimiz ve tutkunluğumuz hâlâ devam ediyor.

Oysa, ihtiyacımıza cevap verecek kavramların tek kaynağı Türkçe. Muazzam bir kültüre rağmen, varlık içinde yokluk çekiyoruz. Özellikle gençlerimiz, en fazla 300-500 kelimeyle dertlerini anlatıyorlar.

İnsanımızda okuma hevesi ve heyecanı yok. Kitap fuarlarına ilgi yüz güldürüyor, ama elbette yeterli değil. Bu konuda yerel yönetimlere büyük görev düşüyor. Eğitimciler, idareciler, aileler… Hepimiz taşın altına elimizi koymalıyız.

Türkçe… Bir türlü yüzünü güldüremediğimiz dilimiz… Devasa bir hazineye sahibiz, ama bunun ne kadar farkındayız? Bir avuç Türkçe sevdalısının gayretleri de olmasa…

Belki, çok iddialı bir söz olacak ama bugün; toplumun bütün kademelerinde -Türkçe sevdalıları ile bu konuda duyarlılık gösterenler hariç- dilimizin imlası ve telaffuzu hesaba alınmamakta ve tam anlamıyla bir Türkçe konuşulup yazılmamaktadır.

Özel radyo ve televizyon yayıncılığının Türkiye sathına yayılmasıyla birlikte, Türkçe özürlülerin sayısı daha da artmıştır.

Özel radyolarda ve televizyonlarda sunuculuk yapanların dehşetengiz Türkçeleri, TRT çalışanlarının doyumsuz Türkçeleriyle kıyaslanamayacak duruma gelmiştir.

Özellikle, fen bilimleri yahut sayısal alanda eğitim gören kişiler, konu dilimiz olduğu zaman kolayca sıyrılıveriyorlar; biz fenciyiz, biz sayısalcıyız diye. Böyle zamanlarda, aklımıza şu soru geliyor: Acaba, fencilerin yahut sayısalcıların ana dili Papuaca mı?

Türkçeyi, herkesin; en az bir Türk Dili ve Edebiyatı uzmanı kadar öğrenmek ve kullanmak zorunda olduğunu asla unutmamak gerektiği kanaatindeyiz. Türkçe, sıradan bir ders ya da konu yığını değildir.

Türkçe, bu coğrafyada yaşayan bütün insanların ortak paydalarından biridir. Bu nedenledir ki, dilimizi en güzel ve en kusursuz biçimde kullanmak hepimizin başlıca görevidir.

Bunun için de, sürekli olarak Türkçe Sözlük ve İmla Kılavuzu’ndan yararlanmalıyız. Ancak; her iki eser de, Türk Dil Kurumu yayını ve mutlaka son baskı olmalıdır. (Şu anda piyasada 2014 baskı İmla Kılavuzu ve Türkçe Sözlük bulunmaktadır. Ocak 2017)

Türkçenin inceliklerini, güzelliklerini ve imla kurallarını, öncelikle ve özellikle; giyim firmaları başta olmak üzere bütün işletme sahiplerine, bu kuruluşların reklam ve iletişim uzmanlarına, matbaacılara ve bağımsız olarak çalışan bütün reklamcılara öğrettiğimiz takdirde, dilimizdeki yozlaşmanın ve kirlenmenin önüne daha çabuk geçilmesi mümkün olacaktır.

Bir zamanlar, Reklam Verenler Derneği’nce hazırlanan ve uzun bir süre televizyonda yayımlanan güzel bir reklam filmi vardı. Bu reklam filminde, dili yanlış kullananlardan örnekler veriliyor ve “Üşenme İmla Kılavuzu’na Bak.” tavsiyesinde bulunuluyordu. Ben de, Reklam Verenler Derneği mensuplarına teşekkür ediyor ve aynı tavsiyeyi tekrarlıyorum.

Değerli okuyucularım, bu köşede Türkçenin incelikleri ve güzellikleri ile dilimizle ilgili olarak üzerimize düşen görevleri ve yapmamamız gerekenleri size sunmaya çalışacağız.

Ta ki; devlet dilimiz, kara sevdamız, varlık sebebimiz Türkçemizin kusursuz bir şekilde ifade edilmesini sağlayıncaya kadar…

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum