Seviyorum işte…

Çiğ süt emmiş faniler olarak fıtratımızdan olsa gerek, birkaç darbe ile kolay

kolay ders almayıp inandığımız ve bağlandığımız şeylerde inatçı ve ısrarcı oluruz.

Tabiî ki bunun tersine hiçte öyle olmayanlar da yok değil. Fakat şuan ben ilçem ve

ülkem genelindeki çoğul ekseriyetti kastediyorum. Hemen hepimiz şöyle bir geçmiş

hayat hikâyemize baktığımızda, şuan doğru olarak kabul edip savunduğumuz

değerlerin birçoğu için, geçmişte nasılda tersi istikamette eylem ve söylemlerde

bulunduğumuzu görebiliriz.
           
        Neyse felsefeyi bırakırsak, sözü getirmek istediğim nokta şu. Sonuçta bende

âcizane bir fani olarak, yaşım içerisinde “dün ak dediğim ve savunduğun birçok

şeye bugün kara der durumda olduğumu” ve bu değişimin adına da tecrübe ile

gerçekleri kabullenme dendiğinin farkındayım. Fakat bir konudaki ısrarım ve

sevdamdan bir türlü vazgeçemedim ki; o da “Karapınar Sevdam.” Şöyle bir

bakıyorum da ömrümden ne savdalar geldi geçti. Ne dalgalı denizlere yelken açıp ne

fırtınalar ne tufanlar atlattım ve her limana gelişimde yaptığım iç muhasebe

değerlendirmem sonucu aynı istikametlere bir daha asla dümen çevirmedim. Fakat

benim bu ilçe sevdam yüzünden ciddi anlamda yıpratılmama rağmen sevdam; değil

vazgeçmek gün geçtikçe tutkuya ve şimdilerde nerdeyse karasevdaya dönüşmek

üzere desem yeridir.
           
             Oysa ben kişilik olarak bugüne kadar toplum içerisinde başımı öne

eğdirecek ve hakkımda kem kelam edilecek duruma asla düşmedim. Dolayısıyla

benle uğraşmak isteyen ya da kıskanan kişi ya da kişiler beni sadece ve yalnızca bu

duygusal zaafım olan noktamdan yıpratma yolunu denediler ve ne geldiyse de bu

cepheden geldi. Ama bilmiyorlar ki; Ancak küçük ateşleri söndürür rüzgârlar, büyük

ateşler rüzgâr vurdukça parlar. 
           
            Hatta beni çok sevip değer verdiğine inandığım birçok büyüğüm beni

karşısına alıp şu şekilde çok kez nasihatlerde bulundular; “Bak Hikmet; eğer ki sen

şu bilgi birikimin ve idealist iş koparıcı kişiliğinle tüm enerjini, bu Karapınar

sevdana değil de başka bir amaca yöneltseydin, inan hem maddi hem manevi

anlamda şuan bulunduğunun misli misli üzerinde olurdun. Bu Karapınar sevdan

sana zarardan başka asla bir şey getirmeyeceği gibi bir de üstene kulp takarlar ve

kötü olursun. Bir Allah razı olsun, ya da teşekkür beklerken… Karşına geçer

–Senin asıl maksadın ne… Bu işi ne maksatlı yapıyorsun… Niye benim şu

meseleye de ilgi göstermiyorsun… v.b. art niyetli sorulara muhatap olursun”
         
                Evet, yüzde yüz bu ve buna benzer durumlarla karşılaşsam da insanların

atladığı bir şey var bence. Gerçi herkes kendi ne ise karşısındakini de öyle

sanırmış ya hani. İşte bu yüzden bendeki farklı bir noktayı atlamış olabiliyorlar.

Ben aklım erdiği kadarıyla yaşamım boyunca –asla ve asla sevdiğim ve değer

verdiğim hiçbir yârimden ve yarenimden vazgeçmedim ve sevdama ihanet etmedim.

Adam bilip can dediklerim, yar dediklerime gün gelip tersi bir söylem ve eylemde

bulunacak kadar adileşmedim. Asi olduğum söylenir, doğrudur. Ama asla adi ve

nankör olmadım sevdalarıma. İşte Memleket sevdama olan bu tutkumda aynen bu

(adam gibi...) özelliğimden kaynaklansa gerek. Lafın özü, yazımın son sözü

“-Seviyorum işte, var mı diyeceğin... yada -Sevmek suçsa cezama razıyım...” gibi

 şarkı sözleri bu konudaki duygularımı anlatıyor sanki.  

Ne mutlu sevdiğini karşılıksızca ve Allah için ölümüne bir tutkuyla sevip, sabırla vuslat’ı

bekleyebilene.

 

ADAM GİBİ***************************************
Bir düşle düş bölüştüm… Düşüm düştü... Ben düştüm
Bir düşe aşkı düşürdüm... Kocaa ömrüm geçti, Ben geçmedim
*********************************HİKMETLİ SÖZLER

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum