Salih Sedat Ersöz

Salih Sedat Ersöz

Selçuklu kütüphaneleri ve dostluk üzerine…

                                           Konya’mızda kütüphaneler haftası etkinlikleri dolu dolu geçiyor hamdolsun.

Belediyelerimiz başta olmak üzere ilgili tüm kurum ve kuruluşlar, kitap sevgisini ve kitap okuma alışkanlığını arttırmaya yönelik önemli faaliyetlere imza atıyorlar.

Büyükşehir Belediyemizin düzenlediği kitap fuarı olanca hızıyla sürerken, Selçuklu Belediyesi de kütüphane ve kitap sayısını yaymak için güzel işler yapmaya devam ediyor.

Selçuklu Belediyesi 3 yıldır Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi ile ortak program yaparak yazarları açmış olduğu kütüphanelere götürüyor.

Geçtiğimiz Salı günü de Selçuklu Belediyesi’nin yeni açtığı kütüphaneleri görme imkânı bulduk.

İlk olarak Sızma’ya gidildi ve burada açılan, içinde 4751 kitabın bulunduğu kütüphane görüldü.

Sızma’daki programa Selçuklu Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay’da katıldı.

Burada yapılan konuşmalarda gerek TYB Konya Şube Başkanı Prof. Dr. Hayri Erten hocamız, gerekse Başkan Uğur İbrahim Altay kırsal kesimlere yapılan eğitim, kültür ve sağlık hizmetlerinin köyden kente göçün önüne geçeceğine vurgu yaptılar.

Sızma muhtarı Seyit Salan’da bu görüşü destekleyerek Sızma’ya yapılan hizmetlerden sonra, köye geri dönüşün başladığını ifade etti.

O halde tüm belediyelerimizden köyden kente göçü tersine çevirecek hamleler bekliyoruz.  

Uğur İbrahim Altay beyin verdiği bilgiye göre Selçuklu’da 58 kütüphaneye ve 365 bin kitaba ulaşılmış. Bu gerçekten çok ciddi bir rakam…

Tabi sadece bu kütüphaneleri açmak ve içini kitaplarla doldurmak yetmiyor. Çocuklarımızın, gençlerimizin ve insanımızın kitap okuma oranını arttırmamız gerekiyor.

Okullardan otobüslerle öğrenciler kitap fuarına getiriliyorlar ama istenilen verim elde edilemiyor.

Bu konu ile ilgili öğretmen ve okul idarecilerine bir teklifim olacak.

Grup grup öğrenciler geliyor, geziyor ve gidiyor. Halbuki kitap fuarları gezilecek yerler değil, kitap alınacak ve okumanın sağlanacağı yerlerdir.

Öğretmen ve idareciler kitap fuarına gidileceği günden bir gün önce öğrencilere yanlarına en azından 5 TL. almalarını ve her öğrencinin fuardan bir adet kitap almaları gerektiğini daha sonra aldıkları kitabın özetini isteyeceklerini söyleseler ve uygulamasını sağlasalar ne güzel olur.

Çocuklarımız böylece hem kitaba para verme hem de okuma alışkanlığı kazanmış olurlar.

Yazarlar olarak Sızma’dan sonra yine Selçuklu Belediyesi tarafından kurulan, Mustafa Büyükkaplan Hafız İmam Hatip Ortaokulu Kütüphanesini gördük. Okul kütüphanesinde 4408 kitap bulunmaktadır. Okul Müdürü Ali Menekşe’nin okul hakkında verdiği bilgiler, bizleri geleceğimiz adına umutlandırdı. Gönül ister ki bu okullların sayısı daha da artsın. Kuranlar ve yaşatanlardan Rabbim razı olsun.

Son olarak Selçuklu Belediyesi’nin kazandırdığı dev eser olan, Selçuklu Kongre Merkezine giderek burayı gezme fırsatı bulduk. Bu dev eser gerçekten Konya’mıza yakışmış.

Hizmetleri ve yazarlara verdiği önem dolayısı ile Selçuklu Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay ve ekibine şükranlarımı sunuyorum. Nice hizmetlere İnşaallah…

***   ***   ***

Yücel Kemandi kardeşimin dün yazdığı ‘Dostluk’ başlıklı yazısı üzerine ben de önem verdiğim bu konu ile ilgili birkaç kelam etmek istedim.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, Yücel kardeşimin yazdığı söz konusu yazıya aynen katılır, altına da imzamı atarım. Benim bu yazdığım, önem verdiğim dostluk konusu ile ilgili görüş beyanıdır, bir cevap değil.

Yücel kardeşimin dostluk ve vefa anlayışı neyse benimde aynen odur.

Hani derler ya, “düşmanın attığı taş değil dostun attığı gül yaralar beni” diye… Gül attığı halde bağrınızı delercesine yaralayan bir dostunuz varsa hayatta, dostluk ve vefa yazılarının önemini daha iyi kavrayabilirsiniz.

“Dost dost diye nicesine sarıldım, benim sâdık yarim kara topraktır;

Beyhude dolandım boşa yoruldum, benim sâdık yarim kara topraktır”

diye feryat eden ve artık insanlardan ümidini keserek dostluğu toprağın kara bağrında arayan şair, içindeki dost acısını, vefasızlık acısını dile getiriyor. Yanlış anlaşılmasın, biz dostlarımızdan ümidimizi kesmiş falan değiliz hamdolsun.

Dost dediğin nasıl olmalı? 

Dost dediğin seni sevmeli, sarılınacak biri olmadığın zamanlarda bile sana sarılmalı. Dayanılacak biri olmadığın zamanlarda bile sana dayanmalı. Seni kendi halinle bırakmamalı.

Dost dediğin, bütün dünya seni üzdüğünde sana moral vermeli, güzel haberler aldığında seninle sevinmeli ve ağladığında seninle ağlamalı. Seni asla yalnız bırakmamalı.

Dost dediğin sevinci çarpmalı, üzüntüyü bölmeli, geçmişi çıkarmalı, yarını toplamalı… Geçmişe takılıp kalmamalı. Kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı hesaplamalı.

Ve her zaman, bütün parçalardan daha büyük olmalı. En önemlisi de şartlar ne olursa olsun seni bir tarafa atmamalı, seni unutmamalı.       

Yazımı, Hz. Mevlana’nın bir sözü ve bir gazelinin sonu ile tamamlıyorum: “Dostlar, dostlar! Birbirinizden ayrılmayın. Başınızdan kaçamak heveslerini atın. Mademki hepiniz birsiniz, ikilik havası çalmayın. Vefa sultanı emrediyor; vefasızlık etmeyin!”

Yeter artık, söz söyleme bundan sonra… Sözden ne diye bir çare ararsın?

Ey bazen varken yok gibi olan, bazen de yokken var gibi görünen kişi; git, git de; “Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler” ayetini oku. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar