Selam sana Memleket’im

Şehirler, tarihleri, jeolojik özellikleri, efsaneleri ve efsaneleştirenleri ile canlı bir varlıktır. Hani nasıl derler Dünya koskoca bir insan, insan küçük bir dünya diye...  bu sözün çizdiği resmin ara renkleri, özellik itibariyle biraz da şehirlere sirayet etmiyor değil. O kentte yaşayan toplumun meydana getirdiği bir şahs-ı manevi varsa ki siz buna o şehrin adıyla örneğin Konyalılık, Konyalı olma, Konya ahlakı, Konya kültürü, diyerek o şehrin ve şehir insanlarının bütününü içine alacak tanımlarla o şahs-ı manevinin kimliğini belirtirsiniz. İşte bu şahs-ı manevinin ruhu o kent insanın sosyal karakterini belirten yukarıdaki kelimelerse o ruhun bedeni de yapıları, geriye kalan resimleri, caddeleri, çeşmeleri, yalılarıyla, köşkleridir. Zira onlarda saklıdır asırlık maceralar. Onlarda saklıdır bilge sesler, onlarda saklıdır, isyanlar, umutlar, sevdalar, özlemler, gözyaşları, başkaldırışlar; uğurlayışlar, bekleyişler, dönmeyişler, ürperişler… Hani hep romanlarda tasvir edilen bir insan vardır. Hüzünlü kederli, Hani şu çok görüp geçirmişlerden, hani yorgun sinelerden. Romancı bu tipleri  tarif ederken, hep bu görüp geçirişleri, bu yorgunlukları roman kahramanlarının alın çizgilerinde arar. “Alnı kederden çizgi çizgi olmuştu…” sözü neredeyse bizim romanlarımızda bir laiti motif halini almıştır, hem de yazarlarının farkında olmadan. İşte alın çizgileri insanın kederini sevinicini özlemini yansıtan yazgı adlı defterin bir kopyası ise şayet; şehirlerin alın çizgisi(yazısı) de, heybetle duran asırlık yalıları, evleri, çeşmeleri, bir serv-i revân gibi salınan minareleridir. Levh-i mahfuzda, yazılmış bir hikayenin, sahneye konulduğu dekor da diyebiliriz biz bu görüntüye...

Bir insan düşünün özlemini bulunduğu şehirle birlikte yaşamıştır. İlk sevda oyununu bu şehirde oynamış ilk ayrılığı bu şehirde tatmıştır.. Bu şehrin gök kubbesi  altında kıyılmıştır nikahı, bu şehirde kaybetmiştir sevdiklerini, bu şehre defnetmiştir ebeveynini. Ve bir gün biri çıkıp bu insana başka bir yere gitmenin ihtimalinden bahsetsin… İnanın siz o insana bunu hayalini bile kurduramazsınız. Zira ömrünü bir şehirde geçiren  insanın hayatı o şehrin hayatının bir alt kümesidir. Alt küme diyorum çünkü; Okulda öğretmen bu konuyu şematik olarak  her anlatışında ben o alt kümeyi anne kucağında bir bebek kafasına benzetirdim. İşte insan da o şehrin kucağında, o şehrin doğurduğu bir çocuktur.

Bu Konya’dan ayrı kalmamın dördüncü senesi. Her gelişimde ilk yaptığım şey hatıralarımın saklı olduğu yerlere gitmektir. Mesela bunu şu geçtiğimiz bayram yine yaptım. Çay içtiğim kafeye, kitap aldığım kitapçıya, çalıştığım binalara, okuduğum okullara bir selam çaktım. Buradayım dedim, bıraktığınız gibiyim dedim ve ardından peşi sıra onlarca yine sıralandı dudaklarımdan… Ziyaret ettim oynadığım parkları, elini öptüm saklandığım sokakların… Hasret giderdim yalnız dolaştığım kaldırımlarla…

Evet gurbet çekmiş her insanın memleket özlemini ilk kavuşmada gidereceği bu ve benzeri cezbe anları vardır. Ama ben diğer insanlara göre biraz daha şanslı olduğumu düşünüyorum. Zira bu şehirde iken de buradan uzaktayken de her zaman şehrime seslenme imkanı buldum. Uzaktayken de dertleştim onunla… Öğrendiklerimi onunla paylaştım, hatalarını/hatalarımızı dürüstçe yüzüne haykırdım. Ve bu türlü her ana şahitler tutup kayıtlar düştüm. Benim yaşadığım şehrin, Konya’mın  bana verebileceği en güzel şeydi bu imkan…

Ve nihayet ondan uzaktayken bile, en seçkin muhabbet ikliminde dostlarla gönül, hal, dil ve akıl notalarından süzülüp gelen  musikileri terennüm imkanını verdi bu şehir. Musiki dedim zira, bize de bir kalem düştüyse o kalemden gelecek her kelam Mesnevi’den mülhem bir aliterasyon saklar bünyesinde ve  Konya’da söylenen her söz Mevlana kadar yenidir.   İmkandan bahsediyordum belki de çağrıydı bu…Adeta lisan-ı haliyle “Yerin burası, söylenecek sözün, verecek bir bilgin, varsa onun yeri burası senin yerin de burası, bunu memleketinde söyle…” diyordu.

Hakk’ın ihsan ettiği nimetler içinde bahtımıza bir dirhem muhabbet düştüyse, onu da ekmeği ile suyu ile büyüdüğümüz yerde, o yerin hem nasipleri ile birlikte değerlendirmek gerekir. O yüzden şu kubbenin altındaki bütün dostları bu açık hava dergahına,  taptaze bir soluk getiren Memleket’imden saygıyla selamlıyorum.

…Ve yazımı Konya’ya dair meşhur Aşık Şem-i’nin methiyesi ile hitama erdiriyorum:

 

KONYA METHİYESİ

Aşk u şevkle kurulmuştur binâsı Konya'nın
Anın içûn bâd-ı Cennettir hevâsı Konya'nın
Hıcrile mahbûbunu kılmış müzeyyen âşıkı
Davet etmiş destine almış Hüdâsı, Konya'nın

 

Hor gezer âdemleri emmâ veli irfân olur
Hafızı gayet çeri, âlimleri umman olur
Hasılı ol katre âbın nüş eden arslan olur
Galiba toprağının bu iktizâsı, Konya'nın

 

Açtı candan yâreyi gûş eyledik neyle kudüm
Biz anın dervişiyiz inkârımız yok bil-umüm
Şah-ı kutb'ul ârifin'dir Hazret'i Mollâ-yı Rûm
Şüphesiz makbûl Hak'tır evliyâsı, Konya'nın

 

Bülbül elhan eylemez bu beldede vakt-ı seher
Zikr-i Mevlâna'ya mâni olmuş ol mürg meğer
Heft-i kişverde hezârân âşık "Ya Hû" çeker
Zümre-i nâdân değildir müptelâsı, Konya'nın

 

Evliyasın eyleyim dersen bir bir hesab
Eylersem icmal, tafsilin olur bin cilt kitab
Sen de eyla bâb-ı Mevlâna'ya durma intisâb
Ordadır âşıkların açık livâsı, Konya'nın

 

Konya'da Eflâtun misâli vardır çok ricâl
Gösterir Ayine-i İskenderî'den hûb cemâl
Bulunur civâr-ı Mevlânâ'da erbâb-ı kemâl
Her şebin, rûz eylemiş Şems'in ziyâsı, Konya'nın

 

Kış olunca donanır ahbâbile vahdet-hâneler
Kurulup Pazar-aşk mamûr olur kâşâneler
Şems'i aşkın yakar pervâz eder pervâneler
Yaz olunca var Meram üzre safâsı, Konya'nın

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.