Salih Sedat Ersöz

Salih Sedat Ersöz

Seçim arifesinde bu yazı kaçınılmaz oldu

7 Haziran’da yapılacak genel seçimlere katılan partiler herkes tarafından bilinmektedir. Biz diğer partileri bir yana bırakarak, bugünkü yazımızda iki partiden söz edeceğiz. Bu iki parti, aynı kökten gelen Ak Parti ve Saadet Partisi’dir.

Bu iki Parti, 28 Şubat sonrasında Refah Partisinin kapatılmasının ardından kurulan Fazilet Partisinde başlayan gelenekçi – yenilikçi ayrışmasına bağlı olarak meydana gelen kutuplaşma ile oluşmaya başladı ve FP’nin kapatılması ile de iki ayrı teşkilat olarak ortaya çıktı.

Bugün her ne kadar birbirlerine düşman gibi görünseler de, aynı kökten gelen, aynı hamurdan yoğrulmuş olan bu iki parti arasında gerçekte çok büyük farklılıklar yoktur ve geniş siyasi yelpazede birbirlerine en yakın konumdadırlar.

Her iki Partinin üst yöneticileri de merhum Erbakan hocamızın elinde yetişmiş, temelleri Milli Görüş zihniyeti ile atılmış, aynı davanın mensupları olan kardeşlerden oluşmaktadır.

Aynı davanın mensupları olmasına en büyük örnek; MSP, Refah ve Fazilet dönemlerinde savunulan, dahası Erbakan hocanın çok kısa süren Başbakanlığı döneminde devamlı söylemini yaptığı, yapmak isteyip de yapamadıklarını, 13 yıl içinde Ak Parti’nin gerçekleştirmiş olmasıdır.

Bunlar neler mi?

  1. 1. En başta, merhum Erbakan hocamızın “Rektörlerin zulmetmemesi aksine selam durması lâzım” dediği başörtü yasağının sadece okullarda değil, kamuda da serbest olması sağlanmıştır.
  2. Halkın oyuyla seçilerek TBMM' ne giren Merve Kavakçı'ya sırf başörtülü olduğu için yapılan linç girişimini ve yemin ettirilmediği gibi Türk Vatandaşlığından bile çıkarıldığını hatırlayınız ve bugünün TBMM ile kıyaslayınız.
  3. 2. Erbakan, siyasi hayatı boyunca en fazla çileyi darbelerden, askeri müdahalelerden, yargıdan ve medyadan çekmiştir. Şimdi bir bakalım. Darbeler dönemi sona ermiş, 15 yıldır milletimiz hür iradesiyle yöneticilerini seçmektedir. Askeri müdahaleler ve askeri vesayet miadını doldurmuş, asker olması gereken yere çekilmiştir.  

         28 Şubat döneminde askeri cuntacıların emriyle hareket eden ve brifinglerde cuntacılara selam duran          yargıdan eser kalmamış, ülkede yalan yanlış haberlerle fırtınalar estiren medya büyük oranda hizaya            gelmiştir.

  1. 3. Erbakan hocamıza Başbakanlığı döneminde küfredenler, omuz atanlar, post modern darbe ile Başbakanlıktan indirenler ve yasaklı hale getirenlerin hepsi yaptıklarının cezalarını çekmişler ve bir daha ayağa kalkamayacak şekilde tarihin çöp sepetine atılmışlardır. Yani Erbakan hocamıza zulmedenlerin defterleri dürülmüştür.
  2. 4. 28 Şubat döneminde Erbakan hocamıza “o zat ile gönül beraberliğimiz yok” ve “beceremedin bırak git” diyen, 28 Şubat’ın en büyük mimarına da mektuplar yazarak methiyeler düzen bugünün paralelci hocası ne haldedir bir bakınız…
  3. 5. Erbakan hocanın bütün konuşmalarında İslam’ın baş düşmanı olarak gösterdiği İsrail’in ve onun Siyonist yöneticilerinin dünyada en büyük karşıtlığını kim yapmaktadır ve İsrail’e tarihinde ilk olarak kim özür diletmiştir?
  4. 6. Bugün, ülke genelinde açılan binlerce İmam Hatip Okulu ile tüm okullara konulan Kur’an ve Siyer dersleri, Erbakan hocamızın üzerinde durduğu en önemli konu olan din eğitiminin temelini teşkil etmektedir.  Ayrıca 13 yıl öncesi ile bugünü kıyaslayınız. İslâmi faaliyetlerde ve dini yaşamada daha mı iyi, daha mı kötü durumdayız?
  5. 7. Yine Erbakan hocanın İslam kardeşliği diye diye ömrünü tükettiği mazlum dünya Müslümanlarına bugün el uzatan ve onların dertleriyle dertlenen dünyadaki tek ülke Türkiye değil midir?
  6. 8. Erbakan’ın Başbakan olarak Konya’ya gelerek hükümet meydanında yaptığı konuşmayı hatırlayınız veya bir kere daha dinleyiniz. Konya için yapmayı planladığı ve o konuşmada vaat ettiği Yüksek Hızlı Trenden, KOP’a kadar her şey bugün gerçekleşmiş durumdadır. 
  7. 9. Hocamızın ısrarla üzerinde durduğu “Her şeyini kendisi üreten Büyük Türkiye” yi kurmak için başlatılan çalışmalar. Uçak, helikopter ve otomobil üretim faaliyetleri…

Bu maddeler daha da uzatılabilir. Bütün bu gelişmeleri insafla düşünmek gerekir. Bütün bu sebepler ve yazmadığımız nice sebepler, benim de yazılarımda zaman zaman eleştirdiğim bazı hatalarının çok çok üzerinde olduğu için Ak Parti’ye oy verme ve onu destekleme nedenidir. Desteklemeye değer önemli bir sebep daha var ki o da şudur:

Refah Partisi döneminde, içerdeki ve dışardaki bütün şer güçler RP ve Erbakan düşmanlığı yaparlardı da, onlara karşı Refahın yanında olmayı bir görev sayardık. Bugün de iç ve dış bütün şer kuvvetler birleşmiş olanca güçleri ile Ak Parti ve Tayyip Erdoğan düşmanlığı yapmaktadırlar. Türkiye düşmanı, vatan ve millet düşmanı bu şer güçler karşısında geçmişte nasıl RP’nin yanında olmuş isek, bugün de Ak Parti’nin yanında olmak bir görev değil midir?

Aday listeleri açıklandığında Milli Görüşten uzak bir liste yapıldığı düşüncesiyle Ak Parti’yi eleştirmiştim. Geldiğimiz noktada bütün bu sebepler, şahıslar adına değil ülke adına hareket etmeyi gerekli kılmaktadır.

Şimdi gelelim Saadet Partisi’nin desteklenmesi sebebine… SP’nin desteklenmesini gerektiren en büyük sebep, TBMM’ de yer almasıdır. Bu satırların yazarı Saadet Partisi’nin TBMM’ de yer alması gerektiğine yürekten inanmaktadır. Ancak bunu öncelikle SP’nin en üst yönetiminin istemesi gerekir.

Ben, bugün SP’yi yöneten üst kadroların Parti’nin TBMM’de yer alması gerektiğine inanmadıklarına, hiç değilse bunu benim kadar ve tabandaki samimi kardeşlerimiz kadar istemediklerine inanıyorum. Şayet istemiş olsalardı; yıllardır bir sonuç alınamadığı gibi SP’nin oy oranını %1 lere kadar düşüren ve Erbakan hocamıza “bırak git” diyerek cephe alan bir anlayışa “en hayırlı hizmet hareketidir” diyebilen bir Genel Başkanı ve onun kadrosunu hâlâ yönetimde tutmazlardı.

Birde şu hususu düşünelim. 13 yıldır Ak Parti yerine SP iktidar olsaydı bütün bu faaliyetler yine yapılacak, aynı adımlar yine atılacaktı. Zira başta da yazdığım gibi iki partinin de hamurları Milli Görüş ile yoğrulmuştur.

Gönül arzu ederdi ki Saadet Partisi, merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun partisi olmaktan uzaklaşan BBP ile değil de, Ak Parti ile ittifak kursun, meclise girsin ve hükümete ortak olsun. O takdirde hayra motor, şerre fren görevi daha iyi yapılırdı.

Bu yazının sonunda bir de seçim tahmini yapalım bakalım ne kadar tutturabileceğiz.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, bana göre HDP’nin barajı geçip geçmeyeceği ile ilgili kesin bir şey söylemek çok zor. 9,5 la baraj altı kalabilir, 10,5 la geçebilir. Böylesine bıçak sırtı bir durum var.

Ak Parti’nin 43 - 44 bandında bir oy alacağını tahmin ediyorum. HDP baraj altında kalırsa; Ak Parti 330 lar civarında, barajı geçerse 285 - 290 civarında milletvekili çıkarabilir diye düşünüyorum. Yani Ak Parti’nin her ihtimalde tek başına iktidarı kesin gözüküyor. Barajı geçecek olan partilerden CHP  % 25 ler, MHP’ de 15 ler civarında bir oy oranına sahip olabilir. HPP barajı geçerse 55 civarında milletvekili çıkarabilir.

Konya’da, Ak Parti 11, MHP 2, CHP 1 olarak bugünkü durum muhafaza edilir diye düşünüyorum. Ak Parti bir ihtimal 12 yapabilir ama 1 milletvekilini kimden alır bilemiyorum. Seçimlerin ülkemize hayırlar getirmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.

NOT: Kanal 42 TV HASBİHAL programım her Pazar saat 11.00’de canlı olarak, her Cumartesi saat 11.00’de tekrar  olarak yayında olmaya devam etmektedir. Bu hafta Yrd. Doç. Dr. Ali Öge  hocamla bir hasbihal yapacağız İnşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar