"Radikalleşme, Şiddet İçeren Aşırılık ve Terörizm" raporu

"Radikalleşme, Şiddet İçeren Aşırılık ve Terörizm" raporu

Polis Akademisi Başkanlığı tarafından yayımlanan raporda, Türkiye'deki terör örgütleri 4 grupta analiz edilerek, FETÖ ve DEAŞ özelinde radikalleşmelere karşı mücadele yöntemleri ile yeni örgütlere fırsat verilmemesi için yapılması gerekenler örneklerle an

ANKARA (AA) - SERTAÇ BULUR - Polis Akademisi Başkanlığı tarafından yayımlanan raporda, Türkiye'deki terör örgütleri 4 grupta analiz edilerek radikalleşmeye karşı mücadele yöntemleri ile yeni örgütlere fırsat verilmemesi için yapılması gerekenler örneklerle anlatıldı.

Polis Akademisi Başkanlığının yayımladığı "Radikalleşme, Şiddet İçeren Aşırılık ve Terörizm" raporunda, terör örgütleri 4 sınıfta incelendi.

Raporda, PKK ve ETA gibi terör örgütlerinde "etnik radikalleşme", DEAŞ, El-Kaide ve Hizbullah'ta "din istismarına dayanan radikalleşme", Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve benzeri örgütlerde "sahte mehdilik temelli radikalleşme", DHKP-C ve MLKP gibi örgütlerde ise aynı anda "mezhepçi ve aşırı sol ideolojiye dayanan sol-ideolojik radikalleşme" olduğuna işaret edildi.

Sahte mehdilik temelli radikalleşmenin kendine has özellikleri bulunduğu vurgulanan raporda, FETÖ'nün bunun en iyi örneklerinden olduğu kaydedildi.

- FETÖ radikalleşmesi küçük yaştan başladı

Rapora göre, sahte-mehdilik temelli radikalleşmeye dayanan FETÖ, Türkiye'de de örnekleri bulunan etnik, dini, mezhebi veya aşırı sol temelli terör örgütlerinin aksine militan kazanma faaliyetlerini yer altı mescitlerinde ve kahvehanelerde/çay ocaklarında değil, küçük yaştan başlayarak özellikle dershanelerde ve farklı eğitim kurumlarında gerçekleştirdi.

FETÖ radikalleşmesi, Hizbullah, El-Kaide ve DEAŞ tipi dini radikalleşme süreçlerinden ve amaçların açık şekilde ortaya konmasından farklı olarak, gerçek programını herkesten gizlemek suretiyle, uzun bir süreçte gerçekleşerek şizofrenik bir "çift kişilikli" militan profili ortaya çıkarttı. Örgütün radikalleşme süreci, "paralel bir evren" yaratılarak sabırla sürdürülen 20-30 yıllık bir süreci kapsadı.

FETÖ radikalleşmesinde, bir taraftan kamuoyu önünde radikal olmayan bir dil kullanırken diğer taraftan da bu süreçte kendi grubunu aşırı yüceltti ve kendi grubu dışındaki herkesi ötekileştirdi.

FETÖ yapısı dikey örgütlenmenin avantajını kullanarak örgüt içerisinde hiyerarşik bir düzen sağladı. Örgüt mensupları, "eğer grup liderlerinin emirlerini yerine getirirlerse ödüllendirilecekleri, gruptan çıktıkları zaman da ilahi güç tarafından ciddi biçimde cezalandırılacakları" yalanlarıyla kandırıldı.

- FETÖ'nün medya ile ilişkisi

Rapora göre, televizyon kanalı, gazete ve dergi yayınlarına sahip olan FETÖ, bütün bunlarla beraber sosyal medyayı da etkin biçimde kullandı.

Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi öncesi ve sonrası bu alanda yoğun bir çalışma yürüten FETÖ, sahip olduğu geleneksel ve sosyal medya hesapları aracılığıyla isimsiz hesaplar oluşturarak önce darbe için propaganda yaptı, sonra ise ikinci bir darbe dalgası korkusu oluşturmaya çalıştı.

- Eğitimi eleman devşirmek için kullandı

Eğitim imkanlarının azlığı ile radikalleşme arasında her zaman sebep-sonuç ilişkisinin mevcut olmadığına da işaret edilen rapora göre FETÖ, eğitimi eleman devşirmek için araçsallaştırarak özel okulları aracılığı ile eğitimde diğer örgütlerin ötesine geçti. Örgüt, eğitimi kamuya sızmak amacıyla da kullandı.

- DEAŞ

Radikalleşmenin büyük ölçüde FETÖ'nün yanı sıra DEAŞ özelinde de ele alındığı rapora göre, DEAŞ'ta radikalleşme kısa sürede gerçekleşiyor. DEAŞ'ın ideolojisi ve anlatıları, Avrupa'da Müslüman gençlerin ayrımcılık, ırkçılık ve İslamofobiye maruz kalmaları gibi kişisel ve sosyal faktörler nedeniyle kısa sürede karşılık buluyor.

DEAŞ, Avrupa'daki Müslüman gençleri, "Müslümanların küresel bir tehdit altında oldukları", "DEAŞ’ın yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan İslam dünyasını koruyabilecek yegane kuvvet olduğu" ve "Diğer İslami grupların bu durumu idrak kabiliyetinden mahrum ve onlara yardım etmekten aciz oldukları" şeklindeki söylemlerle kandırıyor.

Söz konusu söylemler, Müslüman gençlere, "DEAŞ'a katılınca müminler arasına gireceklerini ve dolayısıyla ezeli ve ebedi saadete kavuşacaklarını, DEAŞ saflarında cihat yaparken ölürlerse ebedi mutluluğa ereceklerini" söylüyor.

- DEAŞ bitse bile Avrupa'da radikalleşme bitmez

"DEAŞ'ın topraklarını yitirmesi ve hatta topraklarını tamamen kaybetmesi ihtimali dikkate alındığında, bu örgütün Avrupalı Müslümanlar için çekiciliğini yitirmesi beklenebilir" ifadesinin yer aldığı raporda, "DEAŞ bitse bile Avrupa'da bu tarz din temelli radikalleşmenin bitmeyeceği" öngörülüyor.

Rapora göre, radikalleşme süreçlerinde örgütlerin sundukları anlatılar ve izledikleri yöntemler önemli yer tutuyor. Anlatılar ile kişisel ve sosyal gerçeklikler örtüşüyorsa, radikalleşme gerçekleşebiliyor. Ancak radikalleşme süreçleri zaman açısından da örgütlerin yapısına göre farklılıklar arz ediyor.

- Örgüte katılım nedenleri farklı

Rapora göre, Ortadoğu'da dini referanslarla şiddeti meşrulaştıran grupların, şiddete başvurmasında hangi faktörlerin etkili olduğunun tespit edilmesi büyük önem arz ediyor. Ortadoğu'da şiddetin nasıl üretildiği düşünüldüğünde, politik dışlanma ve baskı önemli bir etken olurken, ideolojiler ve din, derin politik meselelere kıyasla yüzeyde kalıyor.

Ancak bu yaklaşım, düşüncelerin rolünü, insanların inançlarını ve ideolojik bağlanmalarını anlamada yetersiz kalıyor. Fransa, Almanya gibi demokratik ülkelerde iç ve dış kaynaklı siyasi sıkıntılar, özellikle sosyo-ekonomik ötekileştirme, dışlama ve bu gibi demokratik ülkelerin dış politikalarına karşı tepkiler DEAŞ'a katılımları tahrik ediyor.

Otoriter devletlerde ise baskıcı iç politika ve silahlı şiddet dışında hiçbir alternatifin bırakılmamış olması radikalleşmeyi tetikliyor. Baskı altında yaşayan bireyler, radikal gruplara katılım sağlayıp karşı mücadele yöntemi ile devletle hesaplaşmayı düşünüyor.

- Eski askerler neden örgüte kalıyor?

Eski güvenlik güçleri arasında radikalleşmenin yaşanması ve bunların şiddeti benimseyen gruplara katılması da son yıllarda ilgi çeken konuların arasında yer alıyor.

Eski ordu mensupları arasından DEAŞ’a en yüksek katılım Malezya'dan gerçekleşirken, bu kişilerin terör saldırılarının planlama sürecinde yer alması, teröristlere eğitim sağlaması ve ileride katılımcı sayısının artmasının ciddi sonuçlara yol açabileceği değerlendiriliyor.

Eski askerlerin radikalleşmesinin muhtemel nedenlerinden biri de ordu mensubu iken "pozitif bir kimlik" elde edememeleri olarak görülüyor. Raporda buna örnek olarak, "Gürcistanlı Çeçenlerden Ömer Şişani'nin Gürcistan ordusundan ayrılarak DEAŞ'a katılması" gösteriliyor.

- Boko Haram ve Odin'in askerleri

Polis Akademi Başkanlığının "Radikalleşme, Şiddet İçeren Aşırılık ve Terörizm" raporuna göre, şiddet içeren aşırılık örneklerine dünyanın hemen her yerinde rastlanıyor.

Amaçlarını gerçekleştirmek için şiddete başvuran terör örgütlerden biri olan Boko Haram, Nijerya'daki gençlere yeni bir kimlik sunuyor ve örgüt içinde güç sözü vererek radikalleşmelerini sağlıyor.

Öte yandan 2015'te Finlandiya'da kurulan ve birçok Batı ülkesinde taraftar bulan Soldiers of Odin (Odin'in Askerleri) grubu, aşırı fakirlik ve kötü yönetimden muzdarip olmayan toplumlarda da şiddet içeren aşırılığın taraftar bulabileceğine iyi bir örnek teşkil ediyor.

Grubun temel amacı, Avrupa'ya göçmen nüfusun gelmesiyle şekillenen çok kültürlülüğü silmek ve beyaz Hristiyan/İskandinav Avrupasının altın çağını yeniden tesis edilmesi gerektiği görüşünü yaymak.

- Din dışına çıkanlara karşı şiddeti "mübah" olarak gösteriyorlar

Rapora göre, DEAŞ ve El-Kaide gibi örgütlerin şiddeti anlatmak için cihat terimini kullanmaları, Kur'an'ı araçsallaştırmaktan başka bir şey değil.

Selefi örgütlenmelerden birçoğu, din referanslı şiddetin başlıca savunucuları arasında yer alıyor. Şiddet taraftarı aşırıcı Selefi gruplar, şiddeti "tekfir" (din dışı sayma) yoluyla meşrulaştırıyor. Selefi aşırıcılara göre Müslümanlar eylemleri veya eylemsizlikleri nedeniyle din dışına çıkıyor. Din dışına çıktıkları için can ve mal güvenliği ortadan kalkanlara karşı şiddet kullanmak mübah olarak gösteriliyor.

Selefi aşırıcılığın etkisinden özellikle gençleri korumak ve Selefi şiddete bulaşanları geri kazanabilmek için alınacak diğer önlemlerin yanında, alternatif dini söylemlerin otantik ve alanında otorite kişiler tarafından vaaz edilmesi hayati öneme sahip olarak görülüyor.

Müslüman toplulukların şiddete yönelmesini önlemek için yapılacakların en önemlileri raporda şöyle sıralanıyor:

"Şiddeti meşrulaştırmak için suistimal edilen terimlerin doğru anlaşılmasına yönelik çaba gösterilmelidir.

Müslümanlar, gerek birey gerekse grup olarak kendi dışındakilerle varoluşsal iletişim, yani başkalarının değil sizin nasıl yaşadığınız odaklı iletişim kurmayı denemelidir.

Dar-ül Harb/Dar’ül İslam ayrımı yerine daha bütünleştirici bir kavram olarak 'Dar’ül sulh' kavramı tercih edilebilir. Dar-ül sulh, farklı inançların bir arada yaşamak niyetiyle, insanın insan olduğu için kazandığı haklar (hakk-ı ademiyye) temelinde sosyal sözleşme ile kurulacak barış dünyasını ifade etmektedir.

Kur'an'daki kavramların şiddeti meşrulaştıracak yorumları ile kolonyalizm/post-kolonyalizm tecrübelerinin Müslüman zihin dünyasında yol açtığı travmalar veya benzer şekilde Irak'ta olduğu gibi dış müdahalelerin yol açtığı travmalar arasında bağlantı olduğu hatırlanmalıdır. Tepkisel yorumların toplumları doğru bir istikamete götürmeyeceği üzerinde düşünülmelidir."

- Radikalleşme ile mücadele

Bir militanı politik ve ideolojik bağlılıklarından kaynaklı şiddet ve aşırıcı eğilimlerden vazgeçirmenin kolay olmadığına dikkat çekilen rapora göre, şiddet eylemlerine katılan birey ve grupların rehabilitasyonu ise zor ve uzun bir süre gerektiriyor.

Radikalleşme ile başa çıkabilmek için, hem radikalleşme ile mücadele etmek hem de radikalleşen bireylerin topluma yeniden kazandırılmasını sağlamak gerekiyor.

Öte yandan şiddet içeren aşırılığın nihai aşaması olan eylemle karşılaşılmadan, buna yol açan nedenlerin ortadan kaldırılması büyük önem taşıyor.

Radikalleşmenin önlenmesi için demokrasi ve insan haklarının güçlendirilmesi, ekonomik-sosyal adaletsizliklerin ve ötekileştirmenin önüne geçilmesi ve hukuk sisteminin iyi ve adil olması gerekiyor.

- Gençler medya ile yönlendiriliyor

Ortadoğu'nun mevcut siyasi, ekonomik ve sosyal şartları gençlerin kimlik arayışına girmelerini ve şiddet içeren fikirlere de açık hale gelmelerini kolaylaştırıyor.

Medya gruplarının maddi ve ideolojik çıkarları doğrultusunda gündem oluşturduklarını gören gençler, maliyetsiz, ucuz erişim sağladıkları kontrolsüz sosyal medya alanlarında kendilerine yol arıyor. Böylece siyasal mücadele meydanlardan medyaya taşınıyor.

Sosyal medyanın ortaya çıkması ile medya aracılığı ile kendini ifade etmek isteyen, propaganda yürüten, destekçi devşiren örgütler, kontrol ve denetim boşluğunu kullanıyor ve kimlikleri ile amaçlarını gizleyerek kitlelere kolaylıkla ulaşıyor.

Geleneksel ve sosyal medyanın terör destekçisi bir araç haline gelmesini önleme hususunda acil çözüm önerilerine ihtiyaç duyulduğu kaydedilen raporda, şu ifadelere yer veriliyor:

"Kamu güvenliği ve çıkarları söz konusu olduğunda medya alanında gerekli tedbirler derhal alınmalıdır. Aksi takdirde medyanın terör örgütlerine oksijen sağlayan araçlar haline gelebilme riski ortaya çıkar. Medya ise bu hassas konuda üzerine düşeni popülarite kaygısından uzak kalıp, haber içeriğini değerli kılarak yerine getirmelidir.

Bu nedenle geleneksel ve sosyal medyanın terörün destekçisi olarak bir araç haline getirilmesi hususunda acil çözüm önerilerine ihtiyaç duyulmaktadır. Sosyal medya örgütlerin gençlere ulaşarak taraftar toplamalarına yardımcı olsa da diğer yandan olumlu bir değer de taşıyabilir. Bu hususta sadece terörle mücadele kapsamında kalınmayarak, gençlere bilinçlendirici anlamda da ulaşılabilirlik imkanları kullanılmalıdır."

AA

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :