M. Faik Özdengül

M. Faik Özdengül

Ne tuzlu ne tuzsuz!

Geçtiğimiz hafta Konya’da Tarihi Kentler Birliği organizasyonu vardı. 11. si yapılan toplantıya Konya Büyükşehir Belediyesi ev sahipliği yaptı. Daha önce hiç Konya’yla irtibatı olmayan birçok başkan ve heyeti ağırlandı. Organizasyon son derece profesyoneldi. Emeği geçen herkes takdiri hak ediyor.

 

Tüm güzelliklere rağmen hala yetersizliklerimiz var. Şehir olarak belki de millet olarak denizi geçip derede boğulan insanlarız. Büyük düşünebilmek, büyük olmak özelliklerimizi hala muhafaza ediyor olsak da ilkelerimizden ve değerlerimizden uzaklaştığımızdan belki de yeterli verim alamıyoruz diye düşünüyorum. Şehrimizde zaman zaman heyetler halinde iş adamları uzak ve yakın ülkelere seyahatler yapar, iş bağlantıları kurmak yeni imkanlar elde etmek amaçlanır. Yeterli koordinasyon olsa şehrin etkin kuruluşları arasında çok daha az zahmetle çok daha fazla verim alınacağı kesin. Ekonomik, kültürel, siyasal ve bilimsel alanda şehrin önde gelenleri arasındaki koordinasyonun yeterli olmadığını düşünüyorum. Bahsettiğim toplantıya fırsatım oldukça katılma imkanım oldu. Organizasyonla birebir ilgili zevat dışında diğer ilgilileri göremedim. Bunun nedenini bilmiyorum.

 

Ülkede de durum şehrimizden çok farklı değil. Ülkenin etkin kuruluşları arasındaki kavgayı zaten hepiniz izliyorsunuz. Herkes bir şeyler yapmaya çalışıyor aslında ama herkes tek başına yapmak istiyor. Bunu ben yaptım beni takdir edin ihtiyacında. Diğerleri de hemen aynı takdir ve onaylanma ihtiyacıyla benzer şeyler yapma telaşına giriyor. Sonuçta bir sürü şey yapılıyor. Ayrı ayrı diğerine destek vermeden, diğerinden destek almadan tek başına organizasyonlar. Gruplar, cemaatler, kuruluşlar, aileler, üniversiteler, sivil toplum örgütleri aklınıza kim gelirse. Sadece Konya’da kaç tane dernek, kuruluş, vakıf olduğunu görmek bile ilginç. Sayısal olarak fazla olması sadece avantaj mı acaba?

 

Daha özele gelelim. Büyüteci biraz daha bütünü gördükten sonra kişilere odaklayalım. Var olmaya, takdir edilmeye, onaylanmaya, önemsenmeye, özerk olmaya çalışan bir sistem karşımıza çıkan. Diğerinin başarısına sevinemeyen, diğerinin içinde kendi var olma isteğinden vazgeçemeyen bir yapı. Yani henüz özerk olmamış. İlkeler ve değerler derken söz ettiğim burasıydı. Bütün malzemeleri ayrı ayrı duran bir yemek gibi. Lezzetli bir yemek için kendi bütünlüğünden ve varlığından vazgeçmeleri gereken malzemeler. Tuz, su, yağ, sebzeler, et vs. her neyse. Ayrı ayrı ben çok önemliyim, gerekliyim, işe yararım beni görmezden gelme diyen parçalar, ayrı durdukları kendi varlıklarından vazgeçmedikleri sürece lezzetli bir yemek yiyemeyeceğiz.

 

Onlara değerli olduklarını, her birisinin aslında kendi başlarına da çok önemli olduklarını ama usta bir aşçıya teslim olurlar ve varlıklarından vazgeçerlerse çok daha fazla değer kazanacaklarını nasıl anlatmalı? Nasıl ikna etmeli? İşte bunu değerler ve ilkeler yapıyordu. Şimdilerde önemsenmeyen, hor bakılan, okullarda öğretilmekten vazgeçilen değerler.

 

Tatsız tuzsuz olduk. Her kurum, her örgüt, her gurup, her kişi bensiz olmaz, beni görmezden gelemezsiniz, beni yok sayamazsınız, beni baskı altına alamazsınız diye bağırıp duruyor. Ancak usta bir aşçı bunlardan miktarı kadar, olmaları gerektiği kadarını bilip lezzetli bir yemek yapabilir. Sadece tuz kendini önemli hissetsin diye baskın çıkmaya kalkarsa yemek tuzdan yenmez. Eksikliğinde de. Diğerleri için de aynı. Ne sulu ne susuz. Ne şekerli ne şekersiz. Ne yağlı ne yağsız. Neyin ne kadar olması gerektiğini tüm malzemelerle ilgili en çok bilgisi olan koymalıdır. Alim sıfatına haiz olan. Malzemeler de onun ilkelerine, değerlerine ve ustalığına boyun eğerek işe yarar hale gelirler.

 

Bu yazı da döndü dolaştı hiçliğe geldi. Olgunlaşmaya geldi. Zaten başka yolu da yok. Olgunlaşarak kendi varlığımızı önce elde edip sonra gönüllü olarak vazgeçip ustaya boyun eğmezsek. Eskiden olduğu gibi ay ışığını kumaş diye satan sihirbazların oyuncağı olmaktan kurtulamayız. Tatsız, tuzsuz, lezzetsiz bir hayatı yaşayıp ha bire yemekten şikayet eder dururuz.

Hz Pir derki:

“Ambarındaki tohumu toprağa saçan kaybeder mi? Yoksa daha fazla mı elde edecek? Ambar farelerle dolu. Altı delinmiş. Toprağa ver onları.”

www.pozitifdegisim.com

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum