Müstağniler-Baldırıçıplaklar

10 Mayıs Salı günü şehrimizde başörtüsüne destek amaçlı “Beyaz Yürüyüş” yapıldı. Kanaatimce katılım, Konya için pek de yüz akı denilecek seviyede değildi.Diyarbakır’daki 15-20 bin kişilik yürüyüşten sonra gönül isterdi ki Konya’da bu sayı ikiye katlansın. Ne yazık ki olmadı. Neden olmadı peki? İnsanlar ümidlerini mi yitirdiler? Kanıksadılar mı? Yönteme mi güvenmiyorlar? Ekibe mi itibar etmiyorlar? Sondan başlayalım. Ekibe itibar etmiyorlarsa kendileri ne güne duruyorlar. Bu konuda bir eylem yaptılar da destek mi bulamadılar? Destek istediler de vermedik mi? Kendileri bir eylem yapmıyor fakat, yapılan eyleme de ekibi behane göstererek katılmıyorlarsa, iyi bilsinler ki, ne bu alemde ne de ötekinde bu mazeret onlardan kabul edilmeyecektir.Yönteme güvenmiyorlarsa, 40 kişi olan ilk Müslümanların Kabe’ye doğru kendilerini ve davayı ilan eden yürüyüşlerini de mi hatalı buluyorlar? O vakit, lütfedip bize o günkü Müslümanların o eylemini bir yorumlayabilirler mi? O eylem “baldırıçıplaklar”ın, “yalınayaklar”ın yaptığı bir eylem mi idi? Peki, “baldırıçıplaklık” şerefli bir durum muydu yoksa zül sayılacak bir durum muydu?Yılladır direniş amaçlı yapılanlar kanıksandı da ondan mı umduğumuz sayıda katılım olmadı acaba? İbadetten kanıksamak gerekçesi ile hiç uzaklaşılır mı dostlar? Bu yapılanlar namaz gibi düşünülse, oruç gibi düşünülse kanıksanır mı peki? Niye namaz gibi oruç gibi hacc gibi düşünmüyoruz bunları, Müslümanlar? En az namaz kadar oruç kadar önemli değiller mi? İlk mecliste, bir kısım şuurlu zevat canhıraş bir şekilde direnirken salonda bulunmayıp, nereden geldiği sorulduğunda da, “nevafilden (nafile ibadetten)” diye cevap veren Müslümanlar gibi, nafile ibadet mesabesinde bile görmüyor muyuz yoksa bu yapılanları?Peki katılımın beklenilen kadar olmaması ümidlerin yitirilmiş olmasından mı kaynaklanıyor? Eğer böyleyse ümidsizliğin sebebi ne; kaynağı ne? “Bilmem kaç şu kadar yıldır iyi kötü mücadele ediyoruz da bir şey elde edemedik. Bu işin olacağı yok” mu diyorsunuz. Allah aşkına! bu iş, hangimiz için her işimizin önüne geçti ve öncelikli meselemiz oldu da “uğraştık da olmadı” diyebiliyoruz. Böyle söylüyorsak, lafım nefsime, bu arsızlıktır, utanmazlıktır. Ashap öyle daralıp öyle daralıp da “ey Allah’ın (cc) rasülü vaat ettiğin nusret ne zaman” diyecek hale gelmedi mi? Her şeylerinin önüne bu davayı aldıkları halde beklenen zafer, onlara bu sözleri söyletecek kadar ertelenmedi mi? Onlar, bunu söylerken yapageldiklerini yapmaya bir an bile ara vermemişlerdi; kanıksamışlık hali içinde değillerdi; ümidsizlik hali içinde hiç değillerdi. Onlar bunu, İslâm’ın hakimiyetine özlemlerinden dolayı söylüyorlardı. Biz onların çektiklerinin kaçta kaçını çektik ki ümidimizi kesmeğe kalkıyoruz? Peygamber onlara “sizden öncekilerin başlarına gelenler sizinde başınıza gelmeden kurtuluvereceğinizi mi zannettiniz” demedi mi? Onlardan sabır istemedi mi? Sabrı da, “yapılması gerekenleri yapmaya devam ederek (yolda sebat ederek) ve namaz kılarak Allah’dan yardım istemek” olarak tarif etmedi mi?Ümidsizlik olmasın deyip duruyoruz, lakin; büyüklerimiz, hocalarımız, kanaat önderlerimiz, bu dava, sanki yalnız gençlerinmiş, yalnız ‘toplumda belirli bir statü elde edememişler’inmiş, ‘baş olamamışlar’ınmış -haydi söyleyiverelim- ‘baldırı çıplaklar(!)’ınmış gibi toplu eylemlerden uzak durdukları için karamsar bir tablo doğuyor. Onlar bu toplumun sıradan insanları ile Erkam’ın evinden Kabe’ye yürümeyi kendilerine yakıştıramıyorlar anlaşılan. Onlar, yalnızca danışılan olmayı; ahkam keser makamda olmayı yakıştırıyorlar kendilerine. Öyle ya, koskoca ‘bilmem kim hoca’, ‘bilmem kim efendi’, ‘bilmem kim doktor/mühendis/patron’ ayak takımı ile beraber mi yürüyecekmiş? Onunla beraber tekbir mi getirecekmiş? Hak talep eden haykırışlarda mı bulunacakmış? Olmayacak şey(!). Ona bu haller yakışır mıymış; onun bir ağırlığı varmış.Büyüklerim, ulularım! Unutmayın ki sizden büyük Allah var ve onun kutlu elçileri baldırı çıplaklarla ve yalınayaklarla beraber yürüdüler ömürleri boyunca. Onlardan biri kendisini “topluluğun ayak yıkayıcısı” olarak diğeri de “sakisi” olarak tarif etti. Kişi toprak gibi olduğu zaman ululuğa erer.Hak için yapılan bu eylemde yanımızda olmayan büyüklerimize kırgınız fakat; biz onların kırdıkları ümidimizi yeniden yeşertmenin yollarını buluruz Allah’ın (cc) izniyle. Çünkü biliyoruz, yorulup pes etmeyen kazanacaktır biiznillâh. Başörtüsüne özgürlük talebimizi zalimlerin rağmına daha gür haykıralım. Haydi dostlar, 15 Mayıs Pazar günü Ankara’da Sıhhiye meydanında tüm Türkiye’den gelecek bey ve hanım 100 bin kardeşle birlikte olalım. Biliyoruz ki herkes kendi ibadetini yapar. Pazar sabahı saat 07 de Kız Lisesinin önünden otobüslerle hareket edilecektir. Mazlumder’in 3533637 numaralı telefonuna lütfen kaydınızı yaptırmak suretiyle otobüslerde yerinizi ayırtmış olun. Önceden kaydını yaptırıp yerini ayırtmayanlar ola ki yer bulamayabilirler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.