"Küresel ve Bölgesel Aktörlerin Suriye Stratejisi" paneli

"Küresel ve Bölgesel Aktörlerin Suriye Stratejisi" paneli

AA Genel Müdür Yardımcısı Özkaya:- "(Fırat Kalkanı Harekatı) Büyük bir başarı elde edildi, DEAŞ bizim sınırımızdan uzaklaştırıldı. Harekat öncesinde Türkiye'de neredeyse her hafta bir bombalı saldırı, bir intihar eylemi, bir kaos girdabına sokma çabalarıy

İSTANBUL (AA) - Anadolu Ajansı (AA) Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Özkaya, Fırat Kalkanı Harekatı'yla büyük bir başarı elde edildiğini belirterek, "Harekat öncesinde Türkiye'de neredeyse her hafta bir bombalı saldırı, bir intihar eylemi, bir kaos girdabına sokma çabalarıyla karşılaşıyorduk. Bunun azalması veya yok olması büyük ölçüde Türkiye'nin sınır ötesine geçmesiyle mümkün oldu." dedi

Marmara Üniversitesi (MÜ) Sosyal Araştırmalar Öğrenci Topluluğu (MÜSAT) tarafından Siyasal Bilgiler Fakültesi Konferans Salonu'nda, Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yerel Yönetimler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erbay Arıkboğa moderatörlüğünde "Küresel ve Bölgesel Aktörlerin Suriye Stratejisi" başlıklı panel düzenlendi.

AA Genel Müdür Yardımcısı Özkaya, paneldeki konuşmasında, küresel ve bölgesel aktörlerin Suriye stratejisine bakıldığında bölgede fotoğrafın kısmen değiştiğini dile getirerek, "ABD ordusunun Münbiç'in merkezine bazı birliklerini kaydırdığını öğrendik. Dolayısıyla ABD bölgede PYD'ye desteğini güçlü bir şekilde devam ettiriyor." diye konuştu.

Suriye'de tarafların askeri bakımdan kapasitelerine değinen Özkaya, şu bilgileri paylaştı:

"Değişkenliklerle birlikte bu rakamların etrafında seyrettiğini düşünüyoruz. Esed rejimi müttefiklerinin, sahada rejim yanlısı terörist grupların da 15 bin civarında olduğunu düşünürsek, toplam 50-60 bin kişilik bir kara ordusu var. PYD/PKK'nın ise Suriye içerisinde 20 bin civarında yetişmiş elemanı var. DEAŞ'ın Suriye içerisinde 30 bin silahlı gücü kaldı. Özgür Suriye Ordusu denilen muhaliflerin ise parçalı yapının toplamı 100 bin kişi civarında."

Özkaya, Özgür Suriye Ordusu'nun Türkiye, Katar ve kısmen ABD tarafından desteklendiğini, PYD/PKK'ya ise ABD, Rusya, İran, Almanya, Hollanda, Kanada ve Ürdün'ün dolaylı, doğrudan, büyük veya küçük ölçekte desteğinin olduğunun görüldüğünü anlattı.

Fırat Kalkanı Harekatı'nın bölgeye hayat verdiğini belirten Özkaya, şöyle devam etti:

"Toplamda 965 bombayla 883 yer hedef alınmıştı, 42 mayın imha edildi. 306 PYD/PKK ki direkt hedef olmamakla birlikte zaman zaman onlara da bombardıman yapıldı, onlardan da etkisiz hale getirilenler oldu. Bin 294 DEAŞ'lı etkisiz hale getirildi. En son Cerablus'un nüfusu 3 binden yaklaşık 35 bine ulaştı bu harekat sırasında. Cerablus'un sağlıktan eğitime, altyapıdan içme suyuna, elektriğe kadar birçok yaşamsal ihtiyacı Türkiye'den karşılanıyor. Türkiye, kendisine bölgede güvenlikli bir bölge oluşturma çağrısına kulak asmayan küresel güçlere, fiilen kendisi güvenli bölge oluşturarak cevap vermiş oldu. Bunun da mültecilerin geri dönmesi açısından umut verici olduğunu görüyoruz. Eğer DEAŞ Rakka'dan da koparılırsa DEAŞ'ın Suriye'deki tutunacağı bir yer kalmayacak çünkü ekonomik kaynakları ve beşeri altyapı burada. Bundan sonra geriye kalan sadece Suriye'nin çölleri. Dolayısıyla Irak'a çekilme ihtimali veyahut da orada güdükleşme ihtimalinin de olacağı düşünülebilir."

Mustafa Özkaya, Suriye'de ateşkese muhaliflerin sadık kaldığını belirterek, "Ateşkes sonrasında muhalifler her ne kadar ateşkese sadık kalsa da özellikle İran yanlısı gruplar provokatör rol oynadılar bu süreçte. Suriye rejimini yanına çekerek, Rusya'nın kendisine dayatmalarını zaman zaman dikkate alarak aslında sürekli kazanım elde etti. Muhaliflerin ateşkese riayet etmesi muhaliflerin zararına olsa da, insan ölümlerinde azalmanın gerçekleştiğini görüyoruz." dedi.


- "Fırat Kalkanı Harekatı bir dönüm noktası"

Fırat Kalkanı Harekatı'nın bir dönüm noktası olduğunu vurgulayan Özkaya, "Büyük bir başarı elde edildi, DEAŞ bizim sınırımızdan uzaklaştırıldı. Harekat öncesinde Türkiye'de neredeyse her hafta bir bombalı saldırı, bir intihar eylemi, bir kaos girdabına sokma çabalarıyla karşılaşıyorduk. Bunun azalması veya yok olması büyük ölçüde Türkiye'nin sınır ötesine geçmesiyle mümkün oldu. Eğer sınır ötesinde geçilip DEAŞ'la direkt savaşılmasaydı ve PYD/PKK ile sınır ötesinde alanı daraltılmasaydı, kaos girdabı devam edecek ve Türkiye'ye giriş çıkışlar kontrolsüz hale gelecekti. Ayrıca son dönemdeki başarılı istihbarat destekli operasyonlarla PKK'nın ülke içinde terör faaliyetleri neredeyse tamamen durduruldu. Bu trend böyle devam ederse Türkiye'in iç istikrarına önemli katkıda bulunacağını düşünebiliriz." diye konuştu.

AA Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Özkaya, Rakka'nın DEAŞ'tan temizlenmesi halinde DEAŞ'ın Suriye'de varlığını büyük ölçüde kaybedeceğini dile getirerek, Fırat Kalkanı Harekatı ile DEAŞ'ın para kaynaklarının da azaldığını, 2014'te 1,9 milyar dolar olan yıllık gelirin 2016 sonunda 870 milyon dolara düştüğünü kaydetti.

Öğrencilerin sorularını da yanıtlayan Özkaya, dünyada en önemli kavramın "değişim" olduğunu belirterek, "Hem akademinin hem medyanın hem tüm kesimlerin oturup değişime ne kadar ayak uydurabildiğini konuşması gerekiyor. Ülkemiz 15 Temmuz'dan sonra uçurumun kenarından döndü, dolayısıyla bu kritik dönemeçte güç temerküz alanlarını ve yeni teknolojileri ne kadar entegre edebiliyorsanız ve değişimi ne kadar yakalayabiliyorsanız o kadar önde oluyorsunuz." ifadesini kullandı.​


- "ABD her şekilde sahada olmak zorunda"

MÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emel Parlar Dal, ABD'nin Suriye'de "tam müdahaleci olma", "hiç müdahil olmama" ve "limitli askeri opsiyon" seçenekleri bulunduğunu ve ABD'nin limitli askeri opsiyonu tercih ettiğini anlattı.

"ABD için tek başına tehdit olmamakla birlikte orta ve uzun vadede durum ABD'ye tehdit oluşturabilir." diyen Dal, şu değerlendirmelerde bulundu:

"ABD'ye maliyeti olan bir diğer sebep ise Rusya faktörü. Rusya minimal bir maliyetle, yani kendisinin direkt yaratmadığı bir sivil savaşın içerisine girdi. Dolayısıyla bu karışıklıktan aslında en çok da faydalanan küresel aktör olarak hala karşımızda. Rusya ile ABD'nin geleneksel iki büyük güç olduğunu dikkate alırsak, Rusya'nın ABD'nin bu coğrafyada manevra alanının düşüyor olması ABD yönetimi için dikkate alınması gereken önemli bir faktör. Şu an görünen o ki Rusya'nın istemediği bir çözüm Suriye'de olmayacak. Bölgesel aktörler öne çıkmaya başladı. Bu aktörler bir şekilde daha fazla angaje olursa belki BM nezdinde gerçekleşen görüşmeler daha hızlanabilir diye bir umut da vardı. Astana 1 ve Astana 2'den çıkan o ki yine her şekilde Rusya'nın vazgeçilmez bir durumu var. Bunlar ABD için bir yere kadar tahammül edilebilecek durumlar. Rusya'nın bu şekilde elini güçlendirmesi, eğer ABD limitlemezse, Çin'in de özellikle Güney Çin Denizi'ndeki ilerleyişine bir şey diyemeyeceği bir durum ortaya çıkacak. Suriye'yi Rusya'ya bırakmak ABD'yi güçsüz gösterebilir. Rusya'nın tek başına bir aktör olarak Suriye'de ortaya çıkması BM Güvenlik Konseyinin de meşruiyetini kaybettirebilir. Dolayısıyla ABD her şekilde, limitli de olsa sahada olmak zorunda."

Bütün farklı çıkarlar ortasında, Türkiye'nin çizdiği güvenlikli hattı muhafaza etmesi gerektiğini belirten Dal, "Türkiye'nin sınırı güvenli hale getirmek için Fırat Kalkanı Harekatı'nda bulunduğu mevziyi koruyacağını düşünüyorum. PYD ve PKK'ya hem Rusya'nın hem ABD'nin yardımını durduracağını düşünmüyorum. Suriye'de nasıl bir çözüm olacağını kimse kestiremiyor. Böyle belirsiz bir ortamda hem Rusya hem ABD lokal partnerlerle çalışmak istiyor." dedi.


- "Askeri, mali ve diplomatik gücüyle Rusya bu olaya asılmaya başladı"

İstanbul Şehir Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Vügar İmanbeyli de Rusya için bölgenin 2013-2014'ten sonra gündeme geldiğini ve rejime yardım etme konusunda Rusya'nın bu tarihten itibaren seferber olduğunu dile getirdi.

Rusya için bölgede gözükmenin ve küresel oynamanın daha belirleyici hale geldiğini vurgulayan İmanbeyli, "Burada bir mağlubiyet, bir geriye gidiş, Rusya'nın diğer bütün makro politikasının da çöküşü anlamına gelecekti. Eylül 2015'ten beri Rusya askeri olarak Suriye'de bulunuyor ve büyük güç, bunu da küçümsememek gerekiyor. Rusya'nın iki stratejisi oldu. Birincisi alan hakimiyeti kurmak. Esad neredeyse düşüyordu, Rusya ona can suyu vermiş oldu. Askeri gücüyle, mali gücüyle ve diplomatik gücüyle Rusya bu olaya asılmaya başladı. BM'nin daimi üyesi ve bütün tasarıları bloke etme gücüne sahip. 2015'ten beri izlenen askeri politikada birincisi, alan hakimiyeti kurmak, ikincisi bu hakimiyeti genişleterek diplomasiye yansıtmak." diye konuştu.

İmanbeyli, "Bundan sonraki süreçte, herhangi bir çözüm geldiğinde de Rusya, iki üssünü korumuş olmak için çalışacak, oradan çıkmamaya çalışacak. Güvenli bölgelerin olmamasını şu anda istiyorlar çünkü bu mevcut durumu yerleştirmiş olacak ve bu Suriye'nin daha da parçalanmasına doğru olayı götürecek. Bir federalleşmeye doğru sanki bir adım var. Mevcut gruplar istemiyor bunu ama ileride bunun konuşulup, tartışılabileceği görülüyor." ifadesini kullandı.




AA

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :