Konya’nın İmajı - Başkanlara... Ululara…

İstanbul’da tarihi bir mekânı ziyaret edenler büyük bir ferahlık duyduklarını, huzur bulduklarını hissederler. Kime sorsanız bu duyguyu yaşadığını belirtir ve sanki o mekânın yapıldığı döneme gitmiş gibi olduğunu ifade eder.Bu duyguyu değişik şehirlerde de kısmen yaşadım. Ancak, benzer yapılar oldukları halde, îzah edemediğim bir şekilde, bu duygu, kimi eserde daha yoğun kimi eserde daha zayıf hissediliyordu. Bu farklılığı bir türlü anlayamıyor, anlamlandıramıyordum. Acaba eserin büyüklüğü mü bu duyguyu oluşturuyor diye de düşündüm Fakat kanaatimce binanın büyük veya küçük olması bu duygu üzerinde pek etkili değildi. Meselâ Ankara’da Kocatepe Camii’nde çok kere namaz kıldım, ancak o gönenme duygusunu hiç yaşamadım. Bu benim için izahsız bir sorun olarak kaldı hep; tâ ki, geçenlerde Ankara’da orta büyüklükte eski bir camide bir ikindi namazı kılana kadar…Cami geniş bir avlunun ortasında ve avlu ulu ağaçlarla bezeli idi. Avlu.. yani, binanın önündeki (veya ortasındaki) etrafı çevrili alan… Birden fark ettim ki, bana huzur veren, bu mekanın ulu ağaçlarla dolu olmasının yanında (belki ondan daha da önemlisi) böyle duvarlarla çevrili bir mekan oluşuydu. Asıl yapıyla uygunluk arz eden, sanat eseri olduğu her halinden belli, heybetli taş duvarlar…Avlu-bina ilişkisi nasıl bir ilişki acaba? Güzel bir resim ve çerçevesi.. özenle yazılmış bir mektup ve zarfı.. kıymetli bir mücevher ve mahfazası… Hangisi? Belki de, hepsi ve daha fazlası.Kısmet olmadı, gidip görmedim ama, hakkında okuduklarımdan biliyorum; Paris, eski Paris ve yeni Paris olarak iki parçaymış ve galiba eski Paris duvarlarla çevrili imiş, bir nevi iç kale gibi. Eski Paris’teki yapılar tümüyle kamulaştırılmış ve hepsi sıkı korunmakta imiş; aslını bozacak hiçbir değişiklik yapılmamakta, yaptırılmamakta imiş.Etrafı çevrili olmak bir yapı için, dış dünyanın vaveylası ile ilişkiyi kesmek ve bir nevi ruhunu dinlemek imkanı sağlıyor olmalı. O bahçe içine giren insan da henüz ana binaya girmeden o ruhu solumaya başlıyor; kendi içine dönüyor, muhasebeye-tefekküre dalıyor zahir ki, huzur buluyor.Konya büyük ve çok eski bir şehir. Bir çok medeniyete şâhit olmuş; büyük acılara, büyük başarılara ev sahipliği yapmış; krallara/sultanlara otağ olmuş bir şehir. Böyleyken, bu günkü fiziki hali, hiç o tarihi çağrıştırıyor mu? Hele bir düşünelim; Alâaddin Tepesi bile alelâde bir tepe gibi bir hava vermiyor mu insana? Hani insana tarih ilham eden ruh! Nerede çağrışımı sağlayacak unsurlar? Tarihi, dolu dolu hissettirmeyen, hattâ, hiç hissettirmeyen tarihi yapılar, mekânlar... Bu şehir bunu hak etmiyor hemşerilerim. Bu şehir en az İstanbul kadar tarih kokmalı ve tarih ilham etmeli insana! Bırakın göbeği açıklarla ilgili düşük imaj tartışmalarının peşine takılmayı. Gelin bu şehri her tarafından türüm türüm tarih tüten, buram buram medeniyet kokan bir havaya büründürmenin yollarını arayalım. Medeniyetimizin ölmediğini, dipdiri ayakta olduğunu ve yeni kuşaklara hayat verecek birikimde olduğunu sergileyelim. Konya’nın imajını ‘tarih ve medeniyet kenti’ olarak yeniden inşa edelim. Mekânların da konuştuğunu bilenler bilir. Evet, mekânlar konuşurlar ve bizim bilmediğimiz bir biçimde, kendilerini kuran medeniyetin fikriyatına inancına hizmet ederler, konuşabilecekleri çevreleri olursa…Biz dipdiri medeniyetin dipdiri varisleri olabilir, bunu sergileyebilirsek, batının materyalist, barbar, şehvetçi, göbeği açıklık uygarlığının ağına düşen insanımız da, umulur ki, tefekkür imkanına kavuşur ve “ceketinin astarında kaybettiği güneş”i tekrar bulur! Değerli Büyükşehir ve ilçe Belediye Başkanlarımız, Kültür Dairesi Başkanımız, Kültür Müdürümüz!Tarihî yapıların, tarihî binaların bu özelliklerini öne çıkaracak bir çerçeveleme çalışması yapılamaz mı? Şehrin tarih-yoğun mekanları tümüyle trafiğe kapatılıp aslına uygun biçimde yeniden oluşturulamaz mı? Uygun âbidelerle-tarihçelerle kendi medeniyetimize ilişkin bilinç uyandırılamaz mı? Bu konuda, master plânlar hazırlanıp, kültür bakanlığına sunulup; hayata geçirilmeleri konusunda bakanlık ile ortak çalışma yolları aranamaz mı? Söz buraya gelmişken, Dr. Mustafa Güçlü ağabeyimizin, bu konuda, çok güzel projeleri olduğunu, onlardan mutlaka istifade edilmesi gerektiğini de söylemeden geçemeyeceğim.Ey ulularımız! İnanın bu husus, doğal gazın her eve girmesi kadar hattâ ondan çok daha önemlidir! Tarih sizi doğal gazla yazmaz; ama, bu şehre kaybetmekte olduğu kimliğini yeniden kazandırırsanız, bunu, hem de büyük bir minnetle yazar!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.