Konstantinopolis’ten İstanbul’a -2-

“Hak bu kim yüzü suyudur dehrin

Yok, benzeri cihanda o şehrin” diyen Nedim’in satırlarıyla, bu yazının, geçen hafta başladığım “İstanbul serüveninin”  ikinci kısmı olduğunu hatırlatarak, geçiyorum kelama.

İslam’ın sancaktarlığını yapan her devlet İstanbul önlerine kadar gelmiş veya bir şekilde buna teşebbüs etmiştir. Bu teşebbüsleri tek bir sebebe bağlamak doğru olmayacağı için askeri, siyasi, ekonomik sebeplerin yanında İstanbul’un dini manevi de değerinin göz önünde bulundurulduğu aşikârdır.

“Letuftahannel Konstantiniyyetu feleni’mel emiru emiruhâ ve leni'mel ceyşu zâlikel ceyş.”

Hadisi Şerifin meali şöyle: “İstanbul muhakkak fetholunacaktır. Onu fetheden emir ne güzel emir ve onu fetheden asker ne güzel askerdir.”

İstanbul’la alakalı en bilinen Hadis bu olsa da, daha pek çok hadiste İstanbul’dan bahsedildiği bilgisi farklı kaynaklarda yer almaktadır. Bu da Müslümanların İstanbul’u kuşatmalarında ciddi manevi teşvik olmuştur.

Müslümanlar tarafından İstanbul ilk iki kuşatmasını Muaviye devrinde yaşar. Emevi kuvvetleri 3. ve son kuşatmada da surları geçmeye muvaffak olamazlar. İslam Devletleri Emevilerden itibaren hadisteki müjdeye kavuşmak için çırpınırlar. Bu ideal Türk halk ve asker kitleleri arasında Kızılelma namıyla sembolleşmiştir. Fatih Sultan Mehmed’e gelinceye kadar her Türk hükümdarı bu aşk ile yanar ve ebedi âleme göç ederken de onu oğluna ısmarlar.

Yıldırım Bayezid Han İstanbul üzerine yürür. Gayesinin İstanbul’un İslam devletine durak olması olduğunu söyler. 2. Murad Han da İstanbul’u fethetme girişimlerinde bulunur. En son denemesi başarısız olduğunda 28 yıl daha tahtta kalacak olmasına rağmen yeniden İstanbul’u fethetmek üzerine harekete geçmez. Anlamıştır ki İstanbul’un Fatihini yetiştirecek kişi kendisidir...

30 Mart 1432’de Edirne’de bir Fatih doğar. Mollalarla, lala paşalarla, devrin âlimleriyle büyür. Matematik, geometri, tefsir, kelam ve tarih ilimlerinde fevkalade iyidir. Devrin en nüfuzlu şahsiyetleriyle bir arada olur. Fatih, savaşçı şahsiyetiyle ve çalışkanlığıyla göz doldurur. Türkçenin yanında Arapça, Farsça, Yunanca, Sırpça, İtalyanca ve Slavcayı belli ölçülerde bilmektedir.

1444 yılında istirahata çekilen 2. Murad, henüz 12 yaşında olan oğluna devlet umurunu emanet edebileceğine kanaat getirir. Genç Padişah, vezirlerin de yardımlarıyla devleti şahsen idare etmeye başlar.

Bir dönem babasına yerini bırakıp Manisa’ya gitmiş olsa da çok geçmeden babası 2. Murad Han’ın vefatı dolayısıyla 18 Şubat 1451’de yeniden başa geçer.

Bu sıralarda Haçlı orduları ve Bizans halen İstanbul’u ele geçirmek üzere planlar kurmaktadır. 2. Mehmed Han, hem içeride Karamanoğullarıyla hem de dışarıdaki kuvvetlerle savaşmış ve her mücadelesinde de başarıya nail olmuştur.

Genç Padişah adım adım İstanbul’u fethetme yolunda ilerler. Hisar inşası devam ederken, İstanbul’un kendisinin olacağı yönündeki söylemlerini de artıran 2. Mehmed Han yatarken, gezerken, ne işle meşgul olursa olsun zihninde hep İstanbul’un fethini gezdirir.

Her daim önünde İstanbul şehrinin ve surlarının durumunu gösteren haritalar ile kuşatma plan ve projeleri durur. Çağının görmediği büyüklükteki topları döktürmekle meşgul olan Padişah, bu iş için Mühendis Muslihiddin, Macar Urban ve Saruca Sekban’ı görevlendirir. Zaten Osmanlılarda top döküm sanatı oldukça gelişmiştir. Fatih topların balistik hesaplarını dahi bizzat kendisi yapar. Koskoca Padişahtır oysa, İstanbul’u kuşatmayı bu denli istemiştir…

Devletin kuruluşundan, Rumeli’ye geçişten, dedelerinin çektiği sıkıntılarından, Bizans’ın hilelerinden sonra Genç Padişah aklına koyduğunu elbet yapacak ve İstanbul Fatih’e karşı koyamayacaktır

Not: Haftaya İstanbul’da olacağım. Yazdığım tarihi koklamaya gidiyorum. 3. seferimizde yaşanmışlıkları ve yaşadıklarımı anlatmak üzere, hoşça bakınız zatınıza… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum