Prof. Dr. Ali Akpınar

Prof. Dr. Ali Akpınar

Kıskançlık Kurdu

Kıssaların en güzeli Yusuf kıssası, sayısız mesajlarla doludur. Bize düşen bu mesajları hayatımıza taşıyarak ve onları yaşayarak okumaktır. Sözgelimi, kıskançlıktan kurtulamayan, zor zamanlarda nefsine hâkim olamayan, bela ve musibetler karşısında sızlanıp sabr-ı cemîl sahibi olamayan, affedici olamayan kimse Yusuf kıssasından nasiplenememiş demektir.

İşte Kıssaların en güzelindeki en güzel mesajlardan bir kaçı:

Kardeşleri demişlerdi ki: "Yûsuf ve kardeşi (Bünyamin), babamıza bizden daha sevgilidir. Oysa biz bir cemaatiz. Babamız açık bir yanlışlık içindedir!"

Yûsuf'u öldürün, ya da onu bir yere bırakın da babanızın yüzü yalnız size kaslı/bundan böyle babanız yalnız sizi görsün ve sevsin! Ondan sonra da tevbe eder, iyi bir topluluk olursunuz!

İçlerinden biri: "Yûsuf'u öldürmeyin, onu kuyunun dibine atın, kervanlardan biri onu alsın; eğer yapacaksanız böyle yapın," dedi.[1]

Peygamber babalarının Yusuf’a olan sevgi ve ilgisini kıskanıyorlardı. Kıskanma yerine, Yusuf gibi babalarının sevgi ve ilgisini kazanmanın yollarını aramıyorlardı.

Kendileri çok büyük bir yanlışın içerisinde idiler, ancak babalarını yanlış içerisinde görüyorlardı.

Yusuf’u öldürmeyi yahut kuyulara atmayı planlıyorlardı. Yaptıkları işin yanlış olduğunu biliyorlardı, ancak günahtan sonra tevbe edip iyilerden oluruz düşüncesi onlara bu yanlışı yaptırıyordu. Bir seferden bir şey olmaz, tevbe edersin, sonra iyi insan olursun şeklindeki şeytanın vesvesesi pek çok insana yanlış yaptırmıştır.

İçlerinden biri çıkıp ta siz nasıl bunları düşünürsünüz demedi/diyemedi, öldürmeyin de kuyuya atın diye ehven-i şeri tavsiye etti.

Onlar Peygamber çocukları idi, peygamber babalarının terbiyesinde yetişmişlerdi, ancak kıskançlık/haset kurdu onların vicdanını kemirmiş basiretlerini bağlamıştı.

Akşamleyin babalarına, kardeşimizi kurt yedi, işte kanlı gömleği diyerek geldiler. Yusuf’u kurt yememişti, Yusuf’u kardeşlerinin haset/kıskançlık kurdu yemişti. Gerçekten de haset kurdu, insanın içini, temiz duygularını ve yaptığı iyilikleri yiyip bitiren bir kurttu. Bu gerçeğe İbrahim Hakkı Hazretleri şöyle dikkat çeker:

Âlemde yaratılan her çeşit hayvanın şekil ve suretlerinin numuneleri insanda da vardır. Mesela kibir kaplana benzer, saldırganlık ve yenmek aslana, hased kurda benzer. Nitekim Hz. Yakub, kendi evladının, kardeşleri Yusuf’a olan hasedlerinden ayrılıktan önce, rüyasında yedi kurt suretinde Yusuf’a saldırdığını görmüştü. Onun için oğulları ona ‘Onu bizimle gönder’ dediklerinde ‘Korkarım onu kurt yer’ diye cevap vermişti.[2] Gönülden gazabın sureti köpek, hilenin sureti tilki, gafletin sureti tavşan, şehvetin sureti eşek, oburluğun sureti koyun, tamahkarlığın sureti karınca, cimriliğin sureti fare, kinin sureti deve, düşmanlığın sureti yılan.. Diğer huyların sureti de diğer hayvanlara benzer.. Çünkü insan büyük geçit ve mazhar-ı küllîdir. O halde bütün hayvanların suretleri ve kainatın şekilleri onun dış ve içinde suret bulup teşekkül etmiştir..[3]

Peygamberimiz ne kadar anlamlı bir şekilde bizleri uyarıyor:

Haset/kıskançlık, ateşin odunu yediği gibi, iyilik ve güzellikleri yer bitirir. Haset, acı otun balı bozduğu gibi, imanı bozar. Her kötülüğün başı hasettir.[4]

Hasetten korunmanın yolu:

Kullarına mülkünden dilediği gibi veren, aralarında paylaştıran Yüce Allah’tır. O, hikmetinin gereği olarak dilediğine dilediği kadar verir. Bu gerçeği sürekli hatırında tutan mümin, kıskanmaz.

Kıskançlıkta, Allah’ın taksimine, kaza ve kaderine karşı gelmek vardır. Bu ise imanla bağdaşmaz. Kadere iman eden, kıskanmaz.

Müslüman, kendisi için istediğini kardeşi için de istemeyi kendine şiar edinir. Hatta gerçek mümin, kendisi ihtiyaç halinde olsa bile, kardeşini nefsine tercih etme ruhu demek olan isâr ruhu ile yaşar. Diğerkâmlık ruhuna sahip olan kıskanmaz.

İnsanların elinde olana göz dikme yerine, Allah’tan istemeli, Allah’ın lütfuna layık olmaya gayret etmelidir. Yüce Yaratıcıya güvenen, istediğini O’ndan isteyen kardeşini kıskanmaz.

 



[1] 12 Yusuf 8-10.

[2] 12 Yusuf 13.

[3] Mârifetnâme, s, 341-342.

[4] Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, I, 426, 430-431.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.