Hüseyin Altunbaş

Hüseyin Altunbaş

KARANLIĞA SÖVECEĞİNE KALK BİR MUM YAK!

KARANLIĞA SÖVECEĞİNE KALK BİR MUM YAK!
Kim demiş? Konfüçyüs demiş. Her yere gidebilen doğurgan bir laf değil mi? Ne demek istemiş? Ne iş yapıyorsan yap yaptığın işi geliştir, katkı sağla, gayret et demek istemiş. Firmalarımız için özellikle bu mum, ürünü sattıktan sonra çok gerekli. 2009 biterken ve 2010 gibi güzel ve yepyeni bir yıl başlarken şikayet ve mazeret üretmek yerine mum yakıp çözüm geliştirenlerden olalım. Yeni yılınızı şimdiden kutluyorum. 2010 yılının daha iyi iletişim kuracağımız bir yıl olmasını diliyorum.

Ürün satan firmalarımız satış sonrasında bambaşka hale geliyorlar. Başkalaşıyorlar. Değişiyorlar. Müşterinin bir sorunla karşılarına gelmesine acayip sinir oluyorlar. Mutlaka sizin de başınıza gelmiştir. Herhangi mağazadan ürün aldınız. Bir gün sonra, bir hafta sonra, bir ay sonra sorunla karşılaştınız ve mağazaya gittiniz. Sizi karşılarında gören görevliler nasıl oluyorlar. Genellikle 5 karış değil mi? Moraller bozuluyor! Suratlar düşüyor! Hatta patron yok diyerek geçiştirmeye, başından atmaya çalışan küçücük firmalar bile var. Binası büyük kendisi küçücük. İçinden müşteriye söveceğine çözümü geliştiren olman çok mu zor? Geri alsan en kötü ne kaybedersin ki? Ama aslında müşterinin sorununu çözmekle zihinlerde büyük bir yer alacağının da farkında değil!

Bizim firmalarımız işte bunu yani satış sonrası süreci bir halletseler bambaşka olacaklar. Her firma için farklı bu satış sonrası süreç günümüzün marka yaratma sürecidir de aslında. 2010 yılında bu konuda çalışmak lazım geliyor. Hadi bakalım.

Konya’mızın önemli mobilya markalarından Rapsodi, sizin de artık bildiğiniz Marka Yönetimi dersime konuk oldu. Rapsodi Genel Müdür Yardımcısı Ali Osman Şahbaz 4.sınıf öğrencilerime 1994 yılından bu yana Rapsodi marka yolculuğunu keyifli bir sunuşla aktardı. Yıllar öncesinden bildiğim Rapsodi markası bambaşka olmuş diye düşündüm. Ali Osman Bey ve arkadaşları önceki yıllardan bildiğiniz firmanın üstüne estetik, güzellik, güleryüz ve değer koymuşlar. Ali Osman Bey ve arkadaşlarının özellikle vurguladıkları konu müşterinin memnuniyeti imiş. Satış sonrası departmanını kurarak müşteride herhangi mutsuzluk fotoğrafı mı çekildi? O fotoğraf anında olumluya çevriliyormuş. Rapsodi marka değeri yaratmak için dosdoğru çalışıyor besbelli. Rapsodi’ye mobilya kategorisinde hedef birey odaklı ürün ve pazarlama iletişim süreci için çok teşekkür ediyorum. Tebrik ediyorum. Öğrencilerim ve ben Ali Osman Beyin sunuşundan çok şeyler öğrenerek keyifli çıktık.

Haftamızı keyifli geçirmemizi sağlayan bir başka gelişmede KONTV’de Sami Bayrakçı’nın hazırlayıp sunduğu Düzlem Programına konuk olmamızdı. KONTV Genel Yayın Yönetmeni Nurettin Bay’la sohbetimizde gelişen program sonucunda reklamcılığın sorunlarına biraz daha eğilmiş ve Reklamcılar Derneğimizin geleceğe yönelik projelerini paylaşmış olduk. KONTV ailesine Konya Reklamcılar Derneği adına sonsuz teşekkürümü buradan da iletmiş olayım.

Bu hafta reklamcılıkla ilgili bir başka gelişme başladı. Uluslararası Reklamcılar Derneği yarışması. Bu reklam yarışmasında bu sene farklı bir konu yarışma konusu yapılmış. Sigorta Bilinci. Geleceğini çok da düşünmeyen bir Türk toplumunda sigorta bilinci gelişmedi bir türlü. Bakalım İletişim Fakültelerine yönelik bu yarışma ile 3 aylık süreçte sıkı çalışacak öğrencilerimiz bu bilinci geliştirebilecek mi? Öğrencilerime şimdiden başarılar diliyorum.

Reklamdan Önce…
Grafik, iletişim mantığı ile yapılırsa anlam ifade eder. Firmalar iletişim vaatlerini, değerlerini her görünür noktalarında aynı şekilde söylemelidirler. Sonra suçu grafik ajansa, baskıcıya, matbaacıya atmak şık değil. Küçük firmadan büyük firmaya hepsinde aynı sorun yaşanıyor. İletişim kitle iletişimine geçmeden önce birebir iletişimle başlar. Yani önce birebir de görünür olacağınız yerlerde düzgün görüneceksiniz. Sonra kitle iletişimde düzgün görüneceksiniz. Birebirde ve kitle iletişiminde aynı şeyleri düzgün söylüyorsanız bravo.
Farklı yerlerden örnek vereyim daha iyi anlaşılsın. Eczane iletişiminde hangi rengi kullanacak? Cevap hemen, anında KIRMIZI’dır değil mi? Ama mavili yeşilli eczane tabelalarını sıkça görmeye başladık. Oldu mu? Olmadı. Mavi eczane tabelası olmaz. Kırmızı olacak. İllaki! Bir başka tabela faciası. Bir kız yurdu tabelası! Yurt binasının dış yüzeyine bir tabela koymuşlar. Tabelada üniversiteden mezun olmuş, mezuniyet kepi giymiş bir kız var. Yani diyor ki biz mezun veren bir kurumuz. Ne mezunu veriyorlarsa?
Kim nasıl bir mantıkla yaptıysa ve onaylanıp asıldıysa, o firmanın işlerine engel olduğunu bilsinler. Mezuniyet kepi giymiş birini gören kişinin aklına ne gelir sizce! Kızımı şu yurda yazdırsam diye iç geçirir mi? Asla! Aklına bile gelmez. (Sanki orası yurt değil de fotoğraf stüdyosu gibi mesaj veriyor. Gidiyorsunuz mezuniyet fotoğrafı çektiriyorsunuz. Zor dostum zor) Yaa, basit gibi görünen iletişim hataları kimi nereye götürüyor. Düşünün ve iletişiminize daha dikkat edin. Bir tabela canım diyip geçmeyin. İletişim tabeladan, kartvizitten başlar.

Özkaymak Göründü Biz Niye Görünmüyoruz Reklamları
Geçen hafta demiştik. Özkaymak reklamlarını anlayan beri gelsin diye. Biz anlamadık ama Kontur anlamış. Özkaymak da Kontur’a mesaj göndermiş. Kontur da hemen Özkaymak yaşıyorsa ben de daha yaşıyorum diyerek iletişim yapmış. Özkaymak’ın dediğini anlamak için 3-4 reklam parçasının önünde oturup ders çalışmak lazımdı. (10 dakika sürerdi) Kontur reklamında da ders çalışmak lazım ama en azından daha kısa süre. (5 dakika lazım) (Özkaymak promosyon yapmaya çalışıyordu. Kontur biricik özelliğini söylüyor. Aslında söylemeye diye çıkmış. Ama söyleyememiş. Otobüs koltuklarını göstererek biricik özellik söylenmez. Reklamda biricik özelliğe odaklanmanız lazım. Ama nafile! Her şeyi söylemeye kalkmış bir reklam. Klasik reklam hastalığı yani. Boş yer kalmamasına dikkat edilmiş. Aferin onlara!!!
Önce Özkaymak, sonra Kontur, sıradaki…



Gesaş Susam’ı dalından Portakal toplar gibi mi topluyor!
Gesaş’ın Memleket Dergi’sindeki reklamına geçen hafta yer kalmamış ve bu haftaya ötelemiştim. Çünkü uzun boylu incelenmesi gerekliydi. Reklamın başlığı şöyle: “Lezzeti Dalından Tazeliği Doğadan”. Bu sloganı görünce Gesaş meyve suyumu çıkartmaya başladı diye düşündüm. Anlamaya çalıştım. Tabiri caizse reklamın üstünde ders çalıştım. Ama yine anlamadım. Reklamda yukarıdan aşağıya Gesaş ismi hemen altında bir çiçek var. Hemen altında “Lezzeti Dalından Tazeliği Doğadan…” şeklinde slogan yerleştirilmiş. Bu sloganın altında elinde sepet olan, sepetin içinde yuvarlak gibi duran, portakal, limon, mandalina hissi veren, arkası dönük bir çocuk var. Çocuk sıralanmış ağaçlara doğru gidiyor. Bu ağaçlarda portakal ya da buna benzer ağaçlar gibi duruyor. Belki de elma ağacı. Bilemiyorum. Anlaşılmıyor çünkü. En altta da firmanın iletişim bilgileri ile reklam sona eriyor. Şimdi anlattıklarımdan siz ne anladınız?

Gesaş normalde ne satar. Cevap veriyorum. Helva. Helva neden yapılır? Susamdan. Susam’ı görmüş olanınız var mı? Çok azımız görmüştür! Gideyim de susam toplayıp yiyeyim denmediği için, pazarlarda satılmadığı için normal. Yani susam’ı görmemişiz, görsek de bir şey ifade etmeyecek. Susam çiçeğini niye gösterirsiniz ki!

Susam’ın ne olduğunu bilmeyen, bilse de nasıl toplandığını önemsemeyen bir kitleye ne ağacı olduğu belli olmayan bir yere, elinde sepetli bir çocuğu göndererek ne mesajı vermek istiyorsunuz ki? Çocukla sempatik olunmaya mı çalışılıyor? Susam sepetlerle mi toplanır ki? Toplanan susamlar Gesaş’ın güvenilir ellerine teslim ediliyormuş! (Reklamın ana mesajı bu!)
Bu reklam hakikaten şaşırtıcı. Gesaş bu reklam boşa gitmesin diye girmediyse bile meyve suyu kategorisine girsin. Tamek reklamlarını, Cappy reklamlarını hatırlayın. Lezzeti dalından tazeliği doğadan mesajlarını vermiyorlar mıydı hep? Gesaş’ın esas ürün görseli, mesajı reklamda hiç yok. Yoksa bizim bildiğimiz Gesaş Helva değil mi bu! (Bu analiz sayesinde reklam anlaşılır oldu herhalde. Görmeyenler de görmüş oldu. Bu da bizim hizmetimiz olsun!)



Sincap 555
Ne demekse? Uğurlu sayı herhalde! Bir promosyon reklamı bu kadar dibe yerleştirilir. Kimse görmesin kimse anlamasın diye anlaşılmaz yapılır. İnsanların nasıl gördüklerini, nasıl anladıklarını, nasıl öğrendiklerini ve nasıl aldıklarını bilmeyen olmamak lazım. Hele reklamcı hiç olmamak lazım! Bu kadar çok sayıda hediye bu kadar iddiasız anlatılabilirdi! Rakipler bu reklamı çok sevmişlerdir. Ne dediğini kimse anlamadığı için onlar yeni bir kampanya yapana kadar müşteri onları beklemektedir çünkü. O kadar hediye verelim diye planlayacaksınız, o kadar frekans alacaksınız. Ama mesajınızın hepsi müşterinin beyni yerine, oraya buraya gidecek! (Ne söylediğiniz değil nasıl söylediğiniz önemli) Müşteriye ulaşması gereken temel bilgiler reklamın derinliklerine yerleştirilmiş. Derin reklam olmuş yani. Vay be!



Semazen Böyle Daha Değerli Olmaz!
Tam Mevlana haftası bitti ve Semazenlerimiz rahatladı derken… Belediyemizin bir etkinliği “Sema’da buluşalım” diye çıkıverdi. 2010 yılında hem her cumartesi günü hem de ücretsiz olarak çıktı. Zaten değerini düşürmeye yönelik iletişim çabalarını eleştirirken böyle bir etkinlik değeri yükseltmeyi değil değeri daha da düşürmeye yönelik bir etkinlik olmuş. Her cumartesi olmasının ve ücretsiz olmasının bizim semazen ürünümüzün değerini artıracağını mı zannediyorsunuz? Bedava hangi ürün marka olmuş ki. Bu ister ürün ister hizmet ister fikir ister organizasyon ister sosyal mesaj olsun. Bedava olmaz.
Niye Semazen? Niye Cumartesi? Niye Ücretsiz?
Bir ürünün en temel gereklilikleri kaliteli bir ürün, kesinlikle fiyat, dağıtım (yer) ve iletişim. Burada kaliteli bir ürün var. Mevlana Kültür Merkezinde dağıtım var. Bu gördüğümüz iletişim de var. Ama ikinci sıradaki fiyat yok. Olmaz! Bu dört parça olmadan hiçbir şey olmaz. Buluşalım görelim. Demedi demeyin!
Yeni yılda sadece 2009’mu değişecek! Reklamları kim değiştirecek? İyi seneler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum