İlk yazı, ilk merhaba

  Her şey bir ışıkla başladı. Alev alev bir bakışla. Geceden başını kaldırıp baktı o ışığa pervane... Hiç düşünmeden uçtu, ( Sonunu düşünen kahraman olamazmış, kocaman bir yalan. Sonunu düşünen aşık olamaz asıl ) Işığın özü ateşmiş meğer, nereden bilecekti pervane ? Yandı kanatları. Bir daha görse bir daha uçardı ışığa doğru, bir daha yakardı canını... 
  Aşk ve aşık arasındaki ilişki, dünya kurulalı beri böyleydi işte... 
  Aslı ateş ise Kerem kül olmaktan niye geri dursun ki ? 
  Ta ki Leyla"dan vazgeçme faslına kadar ki, kül olmadan kul olmak mümkün değildi... 
  Yunus böyle yandı, Mevlana böyle..  
  Gönülce bilmek, gönülce yaşamak gerekir bunun için. Modern dünya aşkı 
başka kalıplara sokarak sanki dünyevileştirmekle meşgul. Oysa aşk bu  dünyayı aşacak denli güçlü bir duygudur. Hayatı yaşadım diyebilmenin de tek yolu aşkın ateşinde pişmekten geçer. 
Kul olma yolunda insanoğlu çift olup tekleşerek yürüyebilir ancak. Leyla"dan vazgeçmek onu kaybetmek anlamına gelmez asla. Onlar Adem ile Havva iken beraber çıkmışlarsa bu yola, yine beraber devam edeceklerdir menzile doğru. 
  Bu yüzden güzeldir romanlar, hikayeler ve ille  şiirler... 
Güneşin doğuşu, gülün açışı, baharın gelişi bu aşktaki imtihan içindir... 
Evet sevgili okurlar böyle bir girizgahtan sonra sizlere merhaba demek istiyorum. 
Bundan böyle bu köşede her pazar sizlerle olacağız Rabb"im izin verirse. 
Konumuz hayat olacak, yani hayatta ne varsa bu köşede yerini alacak. Ancak akıllara üçüncü sayfa haberlerinin gelmesini de istemem doğrusu. Zira bu köşede daha çok gönülce konuşacağız, aşktan, sevgiden, iyiden, güzelden, haktan söz edeceğiz. Demem o ki günlük hayattan çok içimizdeki ruhun gıdasına yönelik bir sohbetimiz olacak.  Dünyanın kanlı gündeminden elbette uzaklaşamayız, ancak gönüllere bir teneffüs vermenin çabasında olacağız. 
  Ben Araplar çocuğuyum . Eski Konyalılar bilir, mahalleliliğin bütün güzellikleriyle yaşadığı yıllardı o yıllar.  Benim için 1967"de başlayan bu serüven 2010 yılına kadar devam etti. Üstelik, önceleri mahalle bakkalının oğlu, sonraları ise mahallenin bakkalıydım. O yıllarda mahallenin kalbiydi bakkallar. Sonra emekli olup dükkanı kapattıktan sonra rüzgar Yazır mahallesine attı beni... 
  Yazılarımda zaman zaman o Araplar"a da götüreceğim sizleri. Güzel komşuluk- 
ları, sevimli insanları, tandır ekmeğini, camız kaymağını, ve mahalle bakkalını yeniden hatırlayıp anacağız. Bilye oynayan, kuş uçuran, uçurtma imal eden, topaç çeviren koca koca adamların çocuk yüreklerini resmedeceğiz hep beraber. 
  Gelen mevsimle beraber yenilenen insanların kerpiç evlerdeki imrenilesi hayatla- 
rına konuk olacağız. Takvim yapraklarının arkası gibi kısa kısa bilgiler veren, özlü sözler aktaran, masal anlatan  mani söyleyen nineleri, dedeleri yeni nesle de anlatmaya çalışacağız bu köşede... 
  “Aşk imiş her ne var âlemde 
   İlim bir kîl u kal imiş ancak.” 
Büyük şair Fuzuli böyle diyor. Biz biraz kıl u kal etsek de daha çok aşkı yazacağız ve gönülce bir dil tutturacağız... 
  Eski Konya"yı gezeceğiz, Eski Arapları yad edeceğiz.  Ve yeni hayata umut aşılamaya, ortak değerleri hatırlatmaya, insanın insana nasıl büyük bir nimet olduğunu göstermeye çalışacağız. 
  Hepsinden önemlisi siz okurlarla aramızda bir sevgi iklimi kumaya özen göstereceğiz... 
Ve pervane ilk gördüğü aleve doğru uçmaya başladı... 
  Hayat ateşin bağrına çağırıyordu onu. Ruhu o ateşi istiyor, bedeni o ateşte yok olmaktan yana tavır koyuyordu. Uçmak bir eylemdi iradesiz ama gönüllü. Yanmak bir şeref madalyası... 
  Pervasızdı pervane, sorgulamadan uçuyordu ateşe doğru. 
Uçma demenin faydası yoktu, kanatlarından olursun demek boşunaydı... 
  Hem sevgiliye feda edilmeyecek kanatlar, sevgili uğruna verilmeyecek can, onun bedenine yüktü zaten... 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum