Salih Sedat Ersöz

Salih Sedat Ersöz

Hicret Ahde Vefa’ya yöneliştir

Geçtiğimiz Pazartesi günü, 1434 Hicri yılı tamamlayarak 1435 Hicri yılın ilk Ay’ı olan Muharrem’e girmiş olduk. Diğer bir ifadeyle Pazartesi günü, Efendimizin Mekke’den Medine’ye hicretinin 1435. yılına girmiş olduğumuz gün yani hicri yılbaşı idi.

İçinde bulunduğumuz bu günler, Efendimizin Mekke’nin zulüm devletinden uzaklaşıp, Medine’de kurduğu Saadet devletine doğru adım atışının yıldönümüdür. Allah Rasûlünün; Mekke’nin inkâr bataklığından ayrılarak, iman filizini yeşertmek için Medine’ye yaptığı kutsal yürüyüşün adı Hicret’tir.

Karanlıklardan aydınlığa, zulümden saadet ve mutluluğa, çilelerden huzur ve refaha atılan adımın adıdır Hicret… Hicret; vahşet, küfür ve zulüm düzeninin yerle yeksan edildiği ve asr-ı saâdet nizamının kurulduğu tarihi olayların başlangıcıdır. Hicret; kötülüklerden iyiliklere, yanlışlıklardan doğruluğa, düşmanlıktan dostluğa ve kardeşliğe, inkârdan imana, Allah’a isyandan sadâkate, zulümden adalete, haksızlıktan Hak’ka yürüyüşün adıdır.

Hicret; Mekke’de 13 yıl süren ve ancak belli sayıda kişinin iman ettiği ferdi faaliyetten sıyrılıp, Medine İslâm devletinin kuruluşunun adıdır. Ve Hicret; vefasızlık, ihanet, inkâr, boykot ve zulüm düzenini terk ederek, Ahde Vefa’ya yönelişin adıdır.

Rasûlullah, Mekke’de İslâm’a davetini sürdürürken Kureyşliler de inkârlarında ve inatlarında diretiyorlardı. Müşriklerin inananlara yaptıkları zulümler ve işkenceler ayyuka çıkmış, tahammül gücünü aşmıştı. İslâm’ın devlet sisteminin kurulması ve bu dinin yayılması için başka bir diyara ihtiyaç vardı.

Peygamberimiz müşriklerin zulümleri karsısında yılmıyor, bilhassa Mekke dışından gelenlere İslâm’ı anlatmaya devam ediyordu. Günün birinde Medine’den gelen 6 kişi, Efendimizi dinledikten sonra Müslüman olarak şehirlerine gittiler ve ertesi yıl 12 kişilik bir grupla gelerek; “Hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocukları öldürmemek, iftira etmemek, Allah ve Rasûlüne muhalefette bulunmamak hususunda” Peygamberimize söz verip biat ettiler. Bu grubun Medine’de yapılan tebliğ faaliyeti, orada İslâm’ın çığ gibi büyümesini sağladı. Doğduğu yerde boğulmaya çalışılan İslâm, Medine’de filiz vermiş, boy atmaya başlamıştı.

Bir yıl sonra 72 kişilik grupla gelen Medineli Müslümanlar Efendimizi Medine’ye davet ettiler ve şu sözü verdiler: “Allah’tan getirdiklerine bilerek ve inanarak sana biat ediyoruz. Kendimizi, kadınlarımızı ve çocuklarımızı esirgeyip koruduğumuz şeylerden seni de, esirgeyip koruyacağız. Biz Rabbimize biat ediyoruz. Eğer bu ahdimizi bozarsak, Allah’ın ahdini bozan, bedbaht insanlar olalım. Ya Rasûlallah! Biz ahdimize sadığız.”

İşte bu ahde vefadır ki, Efendimizin Medine’ye yaptığı kutsal yürüyüşünün esasını ve Medine’de kurulan Saadet nizamının temelini teşkil etmiştir. Bu ahde vefanın bizim hayatımıza da örnek teşkil etmesini ve bizim ahidlerimize de vefalı olmamıza vesile olmasını niyaz ediyorum.

Bir müddet sonra Peygamberimiz, Müslümanların Medine’ye hicret etmelerine izin verdi. Müşrikler, hicrete engel olmak için var güçleriyle karşı çıkmalarına rağmen, Müslümanlar zorluklar içinde hicretlerini tamamladılar. En son Efendimiz ile Hz. Ebubekir ayrıldı Mekke’den…

Kutlu yürüyüş; tehlikeli anların yaşandığı, sarp dağ geçitlerinden ve ıssız çöllerden geçildiği 8 günlük bir yolculuktan sonra, önce Kuba’ya sonra da Medine’ye ulaşılarak sona erdi.

Efendimiz, Medine’de emsalsiz bir coşku ve büyük bir sevgi seli ile karşılandı. Medine, tarihinde görmediği büyük bir coşkuyu yaşıyordu. Medineliler, “Ey Allah’ın Rasûlü! evlerimizle, mallarımızla, canlarımızla emrinize hazırız” diye haykırıyorlardı.

Bütün mü’minler, evlerinin damına çıkmış, bütün halk yollara dökülmüş; “Allahû ekber! Rasûlullah geldi! Allahû ekber! Muhammed geldi!” diyerek bağırıyorlardı. Kadınlar ve çocuklar, hep bir ağızdan: “Vedâ tepelerinden dolunay doğdu bize! Allah’a davet eden oldukça, şükür etmek gerekir halimize, Ey bize gönderilen Peygamber! Sen boyun eğmemiz gereken bir emir ile geldin bize” diye şiirler okuyorlar, küçük kızlar def çalarak; “biz neccâr oğullarının kızlarıyız, ne mutlu bize Muhammed’in komşularıyız” şarkısını söylüyorlardı.

Hicret sayesinde Mekke’de 13 yıl süren eziyet, işkence ve zulüm dönemi sona ermiş ve Müslümanlar Medine’de kendi devletlerine kavuşmuşlardı. Hicri yılın başlangıcı olarak kabul edilen Hicret’ten sonra, İslâm dini tüm dünyaya Medine’den yayıldı.

Yeni hicri yılın hayırlara vesile olmasını ve dünya Müslümanlarının içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtuluş yılı olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyor ve tüm Müslümanların yeni hicri yıllarını tebrik ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar